Alaettin TAŞKIN

Alaettin TAŞKIN

İnsanın sonsuzluk aşkı!!

İnsanın en temel, en onulmaz ve en karşı konulmaz aşkı sonsuzluğa, devama ve bekaya olan aşkıdır. Evet, insanın en kuvvetli ve en birinci aşkı sonsuzluk ve bekadır.

İnsandaki sonsuzluk aşkını her kişi kendi duygularında, varlığında/vicdanında, kendi yaşantısında apaçık bir gerçeklik olarak hisseder ve yaşar. Evet, sonsuz olmak ve sonsuza dek yaşamak isteği insanın bütün duygularında ve tüm yaşatışında kuvvetli bir aşk ve şiddetli bir arzu olarak hükmeder.

Sonsuzluğa dair bu kuvvetli aşkın ve şiddetli arzunun yansıması olarak insan devamlılık göremediği bir şeyi sevemez. Ancak devamlılığı olmayan bir şeyi şu şartla sever ki, zan duygusuyla o şeye bir sonsuzluk ‘verir’ veya o şeyde bir devamlılık zanneder ve kendine öyle hissettirir de ancak öyle sever. Yani, insanın içinde, fıtratında aynı acıkmak gibi, beğenmek gibi ve mutlu olmayı sevmek gibi bir duygusu da sonsuzluk isteğidir ve sonsuz yaşama arzusudur. Yani, kendi varlığının ve muhatap olduğu her şeyin varlıklarının sonsuza dek devamlılığını istemesidir.

Peki, insanın bu temel duygusu bize neyi gösterir/bildirir? Gördüğümüz bütün varlıklarda, tüm şeylerde ve bütün oluşta hiçbir şeyi anlamsız, amaçsız yaratmayan Yaratıcı, insana sonsuzluk aşkını vermekle, insanı ebediyet için, sonsuzluk için yaratmış olduğunu gösteriyor. Aynı zamanda insanın o sonsuzluğu aramak ve onu bulmak için gereken çaba ve gayreti göstermesi gerektiğini de bildiriyor.

İnsan, sonsuzluk aşkının ve sonsuz yaşama arzusunun gereğini yaparsa Sonsuz olanı bulur ve o Sonsuz olanın kendisine sonsuzluğu vereceğini görür. Hatta sonsuz olanı bulduğunda sonsuzluğu da bulur ve manen sonsuzluğu yaşamaya başlar.

İnsan içindeki sonsuzluk aşkını ve sonsuz yaşama arzusunu dinleyip ve kendi varlığının ve bütün kâinatın bildirilerini Kur’an/Sünnet-i Seniyye rehberliğinde anlayıp anlamlandırdığında mutlak/sonsuz olan ve sonsuzluğun sahibi olan Yaratıcıya iman eder, bütün varlığıyla O’na bağlanır. Tüm hayatı O’nun adına yaşar ve O’nu tanımak için yaşar. Ancak bazı insanlar hür iradeleri ile içlerindeki bu kuvvetli arzuyu ve şiddetli aşkı Sonsuz olana ve gerçek sonsuzluğun sahibi olana değil de yanlış adreslere yöneltirler ve kendi varlıklarından ve kâinattan gelen bildirilere kulaklarını tıkarlar.

İnsanın içine Yaratıcısının koyduğu karşı konulmaz bir sonsuzluk aşkı ve arzusu varken bazı insanlar bu aşkı/arzuyu dinleyip gereğini yapıyor, bazıları ise kendilerinden kaçarak kendilerine ‘sahte sonsuzluklar’ üretiyor. Ancak, insanı içindeki bu sonsuzluk aşkı ve arzusuyla var eden Yaratıcı, insanı sonsuza dek var edeceğini ve ebediyen yaşatacağını gösteriyor. Demek ki, insanın değerini ve konumunu Sonsuz olana ve sonsuzluğa karşı aldığı tavır belirleyecektir. İnsanların sonsuzluk karşısında aldıkları tavırları üç grupta ele alabiliriz. Yani insanlar üç şekilde sonsuz olurlar:

  1. Sonsuzu kabul edip, bütün hayatını O’nu tanımak amaçlı yaşar, O’nun adına yaşar. Böylece her bir anı bir nevi sonsuz olur. Bu dünyada Sonsuz olanı tanımakla ‘manen’ yaşamaya başladığı sonsuzluğu, ikinci yaratılışla gelen “ahiret âleminde” hem manen, hem de maddeten yaşamaya devam eder. Bu dünyada Sonsuz olanı ve sonsuzluğu ne kadar idrak etmişse, ahirette hem manen, hem de maddeten ancak o kadar bir sonsuzluk lezzeti yaşar ve tadar.
  2. ‘Bir sonsuzluğu kabul eder’, ancak O’nu tanımak için yaşamaz, kendini O’na bağlamaz. Bu kişi, bir şekilde bir sonsuzluğu kabul ettiği için ona bir sonsuzluk verilecek, ancak Sonsuz olana bağlanmadığı, iman etmediği ve duygu ve kabiliyetlerini Sonsuz olan ile tanıştırmadığı için sonsuz mutluluğu ve lezzeti yaşayacak kabiliyetlerini geliştirmemiş olduğundan sonsuzluğun tadını alamamanın acısını çeker.
  3. Sonsuzu ve sonsuzluğu inkâr eder. Onu yok sayar. Sonsuzluğu inkâr etmenin karşılığı da sonsuz olmalıdır. Çünkü sonsuzluğu inkâr etmenin karşılığı ancak sonsuz olur. Fakat bu, sonsuzluk içinde kendi varlığını bile hissedemeyecek derecede bütün iyiliklerden, güzelliklerden ve lezzetlerden bir 'uzaklık' görecek. Çünkü yok biliyordu ve yokluk görecek. Yok olmayacak ama yokluğu yaşayacak. Sanki gözü var, hep görmek ister ancak hiçbir şey göremez. Eli var, hep tutmak ister ama hiçbir zaman, hiçbir şeyi tutamaz. Kolu var, hep kaldırmak ister ama hiç kaldıramaz. Hep acıkır ve sonuna kadar açlığını hisseder ama hiç yemek yiyemez. Hep susar, ama hiç su içemez. Hep nefes almak ister ama hiç nefes alamaz. Hep korku hisseder ama hiç kendini güvende hissedemez. Bir nevi bütün ihtiyaçlarını sonsuza dek ve en derin ve en yoğun şekilde hisseder, ancak hiçbirinin karşılığını yapamaz. Sanki denizde eli kolu bağlı, boğulmak üzere olan bir kişinin halini sonsuza dek, en derin, en yoğun şekilde yaşar.

Öyle ise, toprağın ötesine dokunmayan bütün dokunuşlar, bütün konuşmalar, bütün koşturmacalar sadece bir 'hiçtir' toprağın altındaki benim için.

Demek ki, sonsuzluk arzumu, açlığımı dindirmeyen bütün uğraşılarım, sonsuzluk arzumu ve açlığımı dindirmemekle kalmıyor aksine bu yaramı daha da deşiyor.

Demek ki ey nefsim, boşuna 'mış' gibi yapma, beni ancak Sonsuz olan doyurur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.