Hilmi ÖDEMİŞ

Hilmi ÖDEMİŞ

İman, hayat, şeriat’ın neresindeyiz?

Günümüzde sıkça “materyalizm/komünizm/dinsizlik tehlikesi bitti. Peki, şimdi ne olacak? İmanı kurtarma vazifesi gören Risale-i nurlar, misyonunu tamamlamış mı oldu?” gibi sorularla karşılaşırız. Bu sorulara cevap verebilmek için Risale-i Nur’da geçen İman, hayat, şeriat kavramlarına bakmak gerekir. Üstad, mehdinin 3 vazifesinden bahsederken bu üç kavramı kullanır.

 

Emirdağ Lahikasında şu ifadeler geçer:"Birincisi: Fen ve felsefenin tasallutuyla ve maddiyun ve tabiiyyun tâunu, beşer içine intişâr etmesiyle, her şeyden evvel felsefeyi ve maddiyun fikrini tam susturacak bir tarzda imanı kurtarmaktır”…

İkinci Vazifesi: Hilâfet-i Muhammedi'ye (a.s.m.) unvânıyla şeâir-i İslamiye'yi ihyâ etmektir. Âlem-i İslam'ın vahdetini noktâ-i istinâd edip beşeriyeti maddi ve mânevi tehlikelerden ve Gazâb-ı İlâhi'den kurtarmaktır…

Üçüncü Vazifesi: İnkılâbat-ı zamaniye ile çok ahkâm-ı Kur'âni'yenin zedelenmesiyle ve Şeriat-ı Muhammediyen'in (a.s.m.) kanunları bir derece tatile uğramasıyla, O Zât, bütün ehl-i imanın manevi yardımlarıyla ve İttihâd-ı İslam'ın muâvenetiyle ve bütün ulemâ ve evliyânın ve bilhassa Âl-i Beyt'in neslinden her asırda kuvvetli ve kesretli bulunan milyonlar fedakar seyyidlerin iltihaklarıyla, o vazife-i uzmayı yapmaya çalışır…

 

İmanı, itikadi hükümler, hayatı ameli hükümler, şeriatı da ahlaki hükümler veya İslami devletle açıklamayı doğru bulmuyorum. Bu yorumun Risale-i nur’da geçen ifadelere uymadığını düşünüyorum. Hayat, ameli hükümler olmuş olsaydı 2.derecede tutulmazdı (veya daha sonra yapılması gerekenler kategorisine dâhil etmezdi).Üstad, imanı tahkikileştirirken aynı zamanda onu amelileştirmiştir.

 

İman vazifesi, Fen ve felsefeden gelen dinsizlik cereyanlarına karşı önce kendi imanımızı kurtarmak sonra da başkalarının imanını kurtarmaya çalışmaktır. İman kalesini muhafazaya çalışmaktır. Günümüzde bu cereyanlar zayıfladığına göre bizim imanımız artık tehlikeden uzak mı? Hayır. Eskiden dalalete düşme hastalığı/tehlikesi vardı bugün gaflet/ülfet hastalığı var.

 

İman sadece “Allahtan başka ilah olmadığına” inanmakla olmaz. Risale-i nurlarda geçen ehadiyet, vahidiyet, rububiyet, samediyet gibi isimleri/sıfatları okuyabilmemiz gerekir. Yoksa gaflette olmuş oluruz. Ayrıca sadece iman etmek de yetmez. Risale-i nurdaki tevhid hakikatlerini iyi okuyup bunları “hazmetmeliyiz”.(nitelikli bilgi için uygulama, analiz ve sentez; öğrenme için davranış değişikliği şarttır).Yoksa hangi ismin hangi anlama geldiğini bilmekle işi bitiremeyiz.

 

İman, itikat edip, onu şahsi hayatımızda yaşamakken (İmanı/islamı mikro düzeyde yaşama), Hayat, İslamı toplumsal hayatta yaşanılır hale getirme aşamasıdır (İslamı makro düzeyde yaşama).

 

Durham Üniversitesinin öğretim üyesi Prof. M. Colin Turner’ın Mekke’yi inşa etmeden, Medine’yi yaşayamayız……Said Nursî bizi Mekke'ye çağırıyor" sözü imanı yaşamanın öneminden bahseder.

 

Şeriat tabirinin siyasi bir anlamı vardır. Ancak bu sadece İslami devlete indirgenecek kadar basit değildir. Şeriat daha çok İttihad-ı islama bakar.

 

Kısacası İman kalb dairesine, Hayat sosyal hayata, Şeriat da siyasal hayata bakar.      

Bediüzzaman II. Said döneminde İman, III. Said döneminde Hayat, I.Said döneminde de Şeriat dönemini yaşamıştır diyebiliriz.                  

 

Bunlara bakarak hayat aşamasında/döneminde olduğumuzu söyleyebilirim. Hayat dönemi imanı atlamayı gerektirmez. Hayat dönemi, iman ve hayatı sentezlemektir.

 

NOT: Sekülerleşme/dünyevileşme sorununa Risale-i nur’un sunduğu çözümler/reçeteler de henüz anlaşıl(a)mamıştır / anlatıl(a)mamıştır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
6 Yorum