İçlerinden seni Kur’ân okurken samîmiyetsiz olarak dinleyenler vardır

İçlerinden seni Kur’ân okurken samîmiyetsiz olarak dinleyenler vardır

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), En'am Sûresi 25-29. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

25-Hem içlerinden seni (Kur’ân okurken samîmiyetsiz olarak) dinleyenler vardır. Fakat (kendileri anlamak istemediklerinden, bir cezâ olarak biz de) onu anlarlar diye kalblerinin üzerine perdeler, kulaklarına da bir ağırlık koyduk. Onlar (zâten inanmıyorlardı, artık bu hâlleriyle) bütün mu‘cizeleri de görseler, (yine) ona inanmazlar! Hattâ sana geldikleri zaman o inkâr edenler, seninle mücâdeleye kalkışarak: “Bu (Kur’ân), evvelkilerin masallarından başka bir şey değildir!” derler.

26-Onlar hem (insanları) ondan (Kur’ân’dan) men‘ ederler, hem de (kendileri) ondan uzaklaşırlar. Böylece ancak kendilerini helâk ederler, fakat farkına varmazlar.

27-(Habîbim, yâ Muhammed!) Ateşe karşı durdurulduklarında ise, artık: “Keşke biz (dünyaya) döndürülsek de Rabbimizin âyetlerini yalanlamasak ve mü’minlerden olsak!” dedikleri zaman (onları) bir görsen!

28-Hayır, (kalblerinde küfür ve nifak gibi) daha önce gizlemekte oldukları şeyler(in netîcesi) kendilerine göründü (diye böyle söylüyorlar). Hâlbuki (dünyaya) döndürülselerdi, kendisinden yasaklandıkları şeylere mutlaka döneceklerdi; çünki şübhesiz onlar, gerçekten yalancıdırlar!

29-Ve (bütün gördüklerine rağmen onları geri gönderseydik): “Bu (hayat), ancak dünya hayâtımızdır; biz (öldükten sonra) diriltilecek kimseler de değiliz!” diyeceklerdi.(*)

(*)“Acabâ hiç kābil midir (mümkün müdür) ki, insan hilâfet ve emânetle (yeryüzünün halîfesi olmak ve semâvât, arz ve dağların korktukları bir emâneti yüklenmekle) mükerrem olsun (şereflensin), rubûbiyetin külliyât-ı şuûnuna (âlemlerin Rabbi olan Allah’ın bütün icrâatlarına) şâhid olarak, kesret dâirelerinde (sebebler âleminde) vahdâniyet-i İlâhiyenin (Allah’ın birliğinin) dellâllığını i‘lân etmekle, ekser mevcûdâtın (çoğu varlıkların) tesbîhât ve ibâdetlerine müdâhale edip zâbitlik (kumandanlık) ve müşâhidlik derecesine çıksın da, sonra kabre gidip rahatla yatsın ve uyandırılmasın? Küçük büyük her amellerinden suâl edilmesin? Mahşere (haşir meydanına) gidip Mahkeme-i Kübrâyı (büyük mahkemeyi) görmesin? Hayır ve aslâ!” (Zülfikār, 10. Söz, 31)