Hz. Lut zamanında yaşasaydın hangi taraftan olurdun?

Aslında bu yazıyı İstanbul Sözleşmesi üzerine yazacaktım. Fakat sayfa sayısı artınca vazgeçtim. İstanbul Sözleşmesi’nin yıkıcı etkilerini merak edenler inşallah yakında yayınlanmayı bekleyen “Aile Kurumu’nun Çöküş Sebepleri ve Çözüm Yolları” adlı kitaptan teferruatlı bir şekilde okuyup bilgi sahibi olabilirler.

Toplumda gördüğünüz ne kadar olumsuz şey varsa hemen hepsi de psikiyatrinin alanına girer. Birçoğundan malumatımız oluyor. Bu nedenle az çok konuşma selahiyetimiz vardır diye düşünüyorum.

Daha önceki yazımızda eşcinsel ve transseksüel bireylerin hekimler nazarıyla değerlendirilmesinden bahsetmiştik. Bu yazıda ise edindiğim tecrübelere dayanarak eşcinsel ve transseksüel bireylerin kendi nazarlarıyla kendilerini tanımlamaları ve bir olgu örneğinden bahsetmeyi uygun gördüm. Niyetim o insanları kötülemek değil uygun olmayan davranışlarını düzeltmek ve işledikleri kötü fiillere yönelik emr-i bil ma’ruf ve nehy-i anil münker vazifesini yapmaktır.

Zira toplumdaki kötülükleri nehy etmek ile ilgili birçok hadisi şerif vardır.

"Cenâb-ı hakk azınlığın ameliyle çoğunluğa azab vermez. Ancak çoğunluk, aralarında azınlığın münker (fena) amellerini görürler, fakat müdâhaleye güçleri yettiği hâlde seslerini çıkarmazlar. Onlar böyle davrandıkları için Cenâb-ı Hak azınlığa da çoğunluğa da birlikte azab gönderir. (Muvatta'nın rivayetinde "...fenâlık açıktan açığa işlendiği takdirde hepsi cezayı hak eder." denmektedir.) (Müsned 4, 192)

‘'İçlerinde kötülükler işlenen bir cemiyet, bu kötülükleri bertaraf edecek güçte olduğu halde, seyirci kalır, müdâhale etmezse, Allah'ın hepsini saran umumî bir belâ göndermesi yakındır.' dediğini işittim." [Ebu Dâvud, Melâhim 17, (4338);

"Nefsimi kudret elinde tutan Zat'a kasem olsun, ya ma'rufu emreder ve münkerden de yasaklarsınız veya Allah'ın katından umumî bir belâ göndermesi yakındır. O zaman yalvar yakar olursunuz da duanız kabul edilmez." [Tirmizî, Fiten 9, (2170)]

Bir olgu örneği

Ülkemizde nadir görülen fakat sosyal medya aracılığıyla örgütlenmeleri nedeniyle kuvvet bulan ve evlenip aile kurmaya engel olan bir diğer ilişki türü transseksüellik ve eşcinselliktir. Batı toplumu transseksüellik ve eşcinselliği bir tercih olarak görmekte, bir rahatsızlık veya hastalık olarak görmemektedir. Psikiyatri camiası da batıdan etkilenip transseksüellik ve eşcinselliği normal olarak görmektedir. Fakat bu durum yüzde 90’ı Müslüman olan toplumuzda kabul edilmemektedir. Yine isim ve şehir vermeden eşcinsel eğilimi olanlara faydalı olabileceğini düşündüğüm bir hasta görüşmesini sunuyorum. (Aslında kişide transseksüel kimlik bozukluğu mevcut, fakat kişi kendisini eşcinsel olarak tanımladığı için böyle bir başlık attım.)

Hekim arkadaşım arayıp bir sosyal fobi hastasının olduğunu, terapiye alıp alamayacağımı sordu. O gün işim yoktu, üstelik BDT (bilişsel davranışçı terapi) eğitimini de yeni almıştık, belki biraz da pratik yapabilirim düşüncesiyle hastayı kabul ettim ve beklemeye başladım. Yaklaşık on dakika sonra hasta kapımda hazır olmuştu. Hasta orta boylu, 19-20 yaşlarında bir kişiydi. Hastayı buyur ederek içeri davet ettim, başı öne eğik olarak içeriye girdi ve koltuğun tam ucuna oturdu. Neredeyse kayıp düşecekti. Çok çekingen ve utangaç yapısı olduğu her halinden belliydi. Kısa bir tanışma faslından sonra, hekim arkadaşımın aldığı öykü üzerinden terapinin temel esaslarından bahsettim.

İyi bir teropatik ilişki kurmak terapinin devamlılığı açısından göz önünde bulundurulması gereken ilk temel esaslardan biridir. Bu yüzden buna dikkat etmek gerekir. Konuşmaya başladıkça ve olayı normalize ettikçe hasta yavaş yavaş geriye doğru, koltuğun orta kesimine doğru kaymaya başladı. İlk geldiğine göre daha da rahatlamıştı. İyi bir teropatik ilişki kurmuş olmalıyız ki “Hocam size bir sır vereceğim, şimdiye kadar ne önceki doktorlara ne de hiç kimseye bunu söylemedim, fakat size söyleyeceğim” dedi.

Biraz araştırdığını ve eşcinsel eğilimli olduğunu düşündüğünü ifade etti. Allah’ın kendisini bu şekilde yarattığını, dolayısıyla bu hayat tarzına girmek istediğini fakat cesaret edemediğini söyledi. Bu eğilimleri henüz fiiliyata dönüşmemişti. Sadece düşünce boyutunda yer almakta fakat bunu kimseye ifade edememekteydi. Anlaşılan oydu ki sosyal fobiden daha önemli sorunları vardı. Aile olarak dindar bir aileden geliyordu. Kendisini dini kabul eden fakat gereklerini yerine getirmeyen biri olarak tanımlıyordu. Yani arada bir kişiydi. Ona göre bu durumu ara sıra kendisini rahatsız etse de Allah kendisini bu şekilde yaratmıştı. Bu hayatı yaşamak istiyordu fakat sosyal, kültürel ve dini sınırlar kendisine engel oluyordu. Bir çıkmaza girdiği için psikiyatriye gelmiş fakat iyi bir teropatik ilişki kurulamadığı için kendisini ifade edememişti. Dindar çevreden gelip de günah olan bir fiili işlemek isteyen kişinin vicdanen rahatlamak için kendisine fetva aradığı gibi, bu hasta da aslında bu fiili işlemek istiyor fakat dini ve psikososyal açıdan çıkmazda olduğu için kendisine yol arıyordu. Bizden nasıl yapması gerektiğine dair kararı vermemizi istiyordu.

Bu fiili yap veya yapma demenin tıbbi açıdan bizim işimiz olmadığını, birlikte önümüzdeki seçenekleri değerlendireceğimizi, kararları kendisinin vereceğini ifade ettikten sonra bu durumunu ailevi, dini, fiziksel ve ruhsal sağlık açısından ele alacağımızı belirttim.

Ailevi olarak; ilk önce ailesine açılmasını, bu tür durumlarda sosyal desteğin çok önemli olduğunu, ailesini ikna ettikten sonra tekrar durumunu değerlendireceğimizi söyledim.

-Aman hocam nasıl olur? Ben onlara nasıl ve ne şekilde söyleyeceğim? Deyince bir misalle bulunduğu durumu açıklamaya çalıştım.

Dünyanın ve yıldızların dahil olduğu Güneş sisteminin şeklini kabaca kağıt üzerine çizerek;

-kendisine ait dünyasının aydınlık olmasını isteyip istemediğini, bu dünyada mutlu olmak isteyip istemediğini sordum.

-Kim dünyasının aydınlık olmasını istemez ki diye cevap verdi.

-Dünya’nın gündüz olması için nasıl hareket etmesi gerekiyor? dediğimde

-Dünyanın kendi ekseni etrafında dönmesi yeter diye cevap verdi.

-Peki başka hangi tür hareketle dünyaya gündüz gelir? dediğimde bir an duraksadı ve

-Bütün güneş sisteminin dünya etrafında dönmesi gerekir. Yani güneş sisteminin dünyaya uyması gerekir.

-Hangisi daha makul, akla mantığa yakın deyince

-Dünya’nın kendi etrafında dönmesi tabi ki. Diğeri çok zor ve imkansız gibi bir şey dedi.

O zaman senin durumuna uyarlayalım. Sana özel dünyanın aydınlık olmasını istiyorsun. Dünya ve güneş sistemi gibi senin de ailenle bir bağın ve iletişimin var. Onların dahil olduğu mutlu bir hayat sürmek istiyorsun. Bu iki şekilde olur. Birincisi daha önce söylediğim gibi bu eğilimlerini, yaşam biçimini ailene açman, onları ikna etmen ve onların seni bu şekilde kabul etmesi, hiç kimsenin bu durumdan rahatsızlık duymaması. Sen bu seçeneği kabul etmedin. Diğer seçenek ne olabilir sence? Dediğim zaman

-Kendimi değiştirmem mi? Yani onların hayat tarzına uymam mı? dedi.

-Ben sadece olabilecek yolları ve en makul olanı söylüyorum, seçenek senin, istediğin yolu seçebilirsin. Fakat bunu söyleyebilirim ki sonunda mutlu olamayacağın, seni ve aileni derinden sarsan maceralara, nefsin hoşlansa dahi girmeni tavsiye etmiyorum.

Hastamızın içindeki eğilimleri fiiliyata dönüştürme isteğini, sosyal hayattaki mutluluk ve huzur açısından sarsmıştık. Aklen düşündüğünde bu yola tevessül ettiği zaman sosyal açıdan sonunda mutlu olamayacağını biliyordu. Hastanın vazgeçmesi açısından sadece göze alacağı sosyal kayıpları düşünmesi yeterli değildi. Çünkü biliyoruz ki bu tür kişiler ailelerinden koptukları anda hemen hazırda bekleyen eşcinsel vb. örgütler onu kendine çekmeye başlayarak aileye olan ihtiyacı yok edecekler. Dini açıdan da hastaya yol göstermek gerekiyordu.

Dini olarak; Hasta dindar bir aileden geldiği için dini alt yapısı vardı ve vicdanen rahatlamak için dini olarak ta kendine fetva bulmuştu. Bu bulduğu fetvanın yerinde olmadığını vicdanına kabul ettirmek gerekiyordu.

-Anladığım kadarıyla her ne kadar ibadetlerini yapmasan da dine önem veren ve kabul eden birisin. Dini olarak düşündüğünde bu durumunu nereye oturtuyorsun? dediğimde

- Allah beni bu şekilde yaratmış, benim suçum yok ki. Erkeğim fakat erkekten hoşlanıyorum ve cinsel ihtiyaçlarımı karşılamak istiyorum. Benim kaderimde bu var dedi. Hem, ben her istediğimi yapmak istiyorum dedi.

- Eğer sen “yaratılışımda ve kaderimde bu var” diyorsan, o zaman bir pedofili de benzer şekilde diyebilir ki “Allah beni de bu şekilde yaratmış, benim cinsel ihtiyaçlarım var, ben de o şekilde karşılıyorum” dese sence mantıklı geliyor mu? Veya bir erkek ve kız kardeş arasında duygusal yakınlaşma veya cinsel münasebet olsa senin tepkin ve cevabın ne olur? Senin görüşüne göre bu pedofili ve ensest ilişkinin hem dünya hem de Ahiret’te cezasız kalması lazım. Onlar da biz her istediğimizi yapmak istiyoruz diyorlar. Senin bu eşcinsel davranışlarının onlardan ne farkı var?

Bu durumda olup başvuran hastalarımın olduğunu, hastalarımın bu durumlarını bir kısmının kader, bir kısmının hastalık ve bir kısmının da tercih olarak gördüğünü söyledim. Ve hekim olarak eşcinsel vb. durumları hastalık ve kader olarak görmediğimi tercih olarak gördüğümü ifade ettim. Bütün dini kitaplarda Allah’ın yasakladığı bir fiili özgür iradesiyle tercih ettiği ve işlediği için Dünya’da mutlu olsa dahi, Ahiret’te ceza göreceğini söyledim. Uzun bir duraksamadan sonra

-Hocam bundan anladım ki benim durumum kader değil?

- Evet sen bu fiillerini kadere bağlayamazsın, bir tercih, cüz’i irade dediğimiz yapabilme yetisini Allah herkese vermiş. İstediğin yolu seçebilirsin, Allah seni eşcinselliğe vb. günahlara mecbur etmemiştir. Fıtrata terstir. Örneğin Allah yemek yemek için ağzı yaratmıştır. Fıtri olan budur. Fakat sen desen ki ben burnumdan yemek yemek, su içmek istiyorum. Ne kadar saçma bir davranış olduğunu anlarsın. Kimse de burnundan yemek yemene, su içmene engel olamaz. Buna benzer şekilde Allah’ın cinsel münasebet için yarattığı organı ve dışkılamak için yarattığı organı yerli yerinde kullanmakla mükellefsin. Sağlığa, mantığa ve dine uygun olan şeklini izah etmek de bizim vazifemizdir. Eğer buna zıt bir fiil işlersen, sağlığa zararlı, mantığa aykırı, dine muhalif hareket ettiğini her iki dünyada da zarar göreceğini bilmelisin. Ayrıca fiziksel ve ruhsal rahatsızlıklara da yol açacağı herkesin malumu…
Fiziksel sağlık olarak; bu tür durumlar AİDS vb. bulaşıcı hastalıklara zemin hazırlar.

Ruhsal sağlık açısından baktığımızda bir örnekle izah edelim;
- Mesela Kainata baktığımızda mükemmel bir düzen olduğunu görüyoruz. Güneş, Dünya, Ay ve yıldızlar bir saniye dahi olsa vazifesizlik etmiyorlar, yerli yerinde çalışıyorlar. Onlara bunu yaptıran Allah’ın bir emri veya kanunudur. Eğer onlardan herhangi biri vazife haricine çıksa yani emri dinlemeyip kendi başına hareket etse ne olur.

- Kıyamet kopar

- İşte Kainattaki bu düzeni sağlayan emir ve kanunlar gibi devletlerin de emir ve yasaklarını içeren kanunları vardır. Yoksa devlette hiçbir düzen kalmaz, devlet devlet olmaktan çıkar. Aynı şekilde İnsanın da kendi iç düzeni ve huzuru için belli emir ve kanunlar vardır. Bu kanunlara yani emir ve yasaklara uyulmadığı takdirde bahsettiğimiz şekilde kıyametin kopması, devletin yok olması gibi kendi iç huzuru, mutluluğu, düzeni yerle bir olur. Şimdi buraya geldiğin gibi ruhsal sıkıntıların için psikiyatrislere gitmeye mecbur kalırsın.

Görüşmenin sonunda hasta teşekkür ederek çok faydalandığını tekrar muayene olmak için gelmek istediğini söyledi.

Görüldüğü gibi iyi bir teropatik ilişki kurulduktan sonra, fiziksel ve ruhsal rahatsızlığa neden olan, ailevi ve sosyal açıdan facialarla sonuçlanan transseksüel vb davranışlara yönelik terapilerde, çarpık düşüncelerin düzeltilmesi esasına dayanan maneviyatın monte edildiği, modifiye bilişsel terapiler kullanılabilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum