Ahmet Nebil SOYER

Ahmet Nebil SOYER

Herşey en güzel şekilde yaratılmıştır

"O herşeyi en güzel şekilde yaratandır." (Secde Sûresi, 32:7)

Sözlerde bu ayet iki yerde izah edilir. Biri Onsekizinci Sözde, diğeri pencereler risalesi Onbeşinci Pencere’de. Bu ayet hüsün, ahsen, muhsin kelimesinden doğan ayetlerin kainattaki güzelliğe dikkat çeken estetik ayetlerin en camii ve şümullüsüdür. Diğerlerini Kur’an’ın estetik düzeni üzerine çalıştığımda görmüştüm.

Birinci izahta aslolan şekle dikkattir. Biçilmek, tertib etmek, istimal gibi bir terzinin faaliyeti izah ediler. Sonra vücutta israf yok, hem bir vazifesi var, bizim bilmediğimiz varlıkların her birinin umumi gayeye dönük vazifeleri var. Hz Süleyman’ın Hüdhüd’ü araması ve sorgulaması onun görevli olduğunu belli ediyor. Her canlı görevini yapıyor ve laubalilik yok yoksa olsa bizim hayatımız yıkılırdı. “Bütün bu eşyayı ben her şeyi en güzel şekilde yarattım kimse onları daha güzel veya eksik göremez” ayetinin izahıdır. 

İlahi estetik de bunu ifade eder, muvahhid filozoflar iki türlü güzel düşünmüşler, tabiatın güzelliği, tanzimi Allah’a ait, bir de sanatçıların yaptığı güzellikler. İnsan da mümkün mertebe en güzel şekilde yapmaya çalışır ama güzellik nisbidir, görecelidir. Allah’ta görecelilik yoktur. Daire-i imkanda daha güzel yoktur. “Leyse fil imkanu ebde-i mimne kane.” Bir büyüğümüz böyle diyor. “Estetikte daha güzel, güzelin düşmanıdır” sözü buna mukabildir. Ama Allah’ın güzellik tezyininde hareketlilik esastır, insan ise sabit güzellikler yapar; cami, köprü (bazılarının yaptığı heykel) gibi. Hareketli güzel yapmak O’na hastır.

اَلَّذِۤى اَحْسَنَ كُلَّ شىْءٍ خَلَقَهُ  (O herşeyi en güzel şekilde yaratandır ) sırrınca, herşeye, o şeyin kabiliyet-i mahiyetine göre kemâl-i mizan ve intizamla biçilip hüsn-ü san'atla tertip edilip, en kısa yolda, en güzel bir surette, en hafif bir tarzda, istimalce en kolay bir şekilde (meselâ kuşların elbiselerine ve her vakit tüylerini kolayca oynatmalarına ve istimal etmelerine bak), hem israfsız, hikmetli bir tarzda vücut vermek, suret giydirmek, eşya adedince dillerle bir Sâni-i Hakîmin vücub-u vücuduna şehadet ve bir Kadîr-i Alîm-i Mutlaka işaret ederler.

Bütün bunlar iyi çizim yapan ve evrendeki toplu güzellik yasasına uygun yaratan bir ilahı gösterir çünkü evrende güzellik topyekün güzelliktir, herkes umumi güzelliği tamamlar, bu mutlak ve hakim bir gözü gerektirir. Kuş, insan, koyun, kelebek, arı vs. hepsi birbiri ile güzeldir, birinin yanlış tasarımı tamamı külfet altında bırakır.

Ahsene Külli şeyin Haleke  âyetinin bir sırrını izah eder. Şöyle ki:

"Herşeyde, hattâ en çirkin görünen şeylerde, hakikî bir hüsün ciheti vardır. Evet, kâinattaki herşey, her hadise, ya bizzat güzeldir, ona hüsn-ü bizzat denilir; veya neticeleri cihetiyle güzeldir ki, ona hüsn-ü bilgayr denilir. Bir kısım hadiseler var ki, zahiri çirkin, müşevveştir. Fakat o zahirî perde altında gayet parlak güzellikler ve intizamlar var. Ezcümle:

Bahar mevsiminde fırtınalı yağmur, çamurlu toprak perdesi altında, nihayetsiz güzel çiçek ve muntazam nebâtâtın tebessümleri saklanmış. Ve güz mevsiminin haşin tahribatı, hazin firak perdeleri arkasında, tecelliyât-ı celâliye-i Sübhâniyenin mazharı olan kış hadiselerinin tazyikinden ve tâzibinden muhafaza etmek için, nazdar çiçeklerin dostları olan nazenin hayvancıkları vazife-i hayattan terhis etmekle beraber, o kış perdesi altında nazenin, taze, güzel bir bahara yer ihzar etmektir. Fırtına, zelzele, veba gibi hadiselerin perdeleri altında gizlenen pek çok mânevî çiçeklerin inkişafı vardır. Tohumlar gibi neşvünemasız kalan birçok istidat çekirdekleri, zahiri çirkin görünen hadiseler yüzünden sünbüllenip güzelleşir. Güya umum inkılâplar ve küllî tahavvüller birer mânevî yağmurdur.

Fakat insan, hem zahirperest, hem hodgâm olduğundan, zahire bakıp çirkinlikle hükmeder. Hodgâmlık cihetiyle, yalnız kendine bakan netice ile muhakeme ederek şer olduğuna hükmeder. Halbuki, eşyanın insana ait gayesi bir ise, Sâniinin esmâsına ait binlerdir. Meselâ, kudret-i fâtıranın büyük mu'cizelerinden olan dikenli otları ve ağaçları muzır, mânâsız telâkki eder. Halbuki onlar, otların ve ağaçların mücehhez kahramanlarıdırlar. Meselâ, atmaca kuşu serçelere tasliti, zahiren rahmete uygun gelmez. Halbuki, serçe kuşunun istidadı, o taslitle inkişaf eder. Meselâ, "kar"ı pek bâridâne ve tatsız telâkki ederler. Halbuki, o bârid, tatsız perdesi altında o kadar hararetli gayeler ve öyle şeker gibi tatlı neticeler vardır ki, tarif edilmez.

Hem insan, hodgâmlık ve zahirperestliğiyle beraber, herşeyi kendine bakan yüzüyle muhakeme ettiğinden, pek çok mahz-ı edebî olan şeyleri hilâf-ı edep zanneder. Meselâ, alet-i tenasül-ü insan, insan nazarında bahsi hacâlet-âverdir. Fakat şu perde-i hacâlet, insana bakan yüzdedir. Yoksa, hilkate, san'ata ve gayât-ı fıtrata bakan yüzler öyle perdelerdir ki, hikmet nazarıyla bakılsa ayn-ı edeptir, hacâlet ona hiç temas etmez.

İşte, menba-ı edep olan Kur'ân-ı Hakîmin bazı tâbirâtı bu yüzler ve perdelere göredir. Nasıl ki, bize görünen çirkin mahlûkların ve hadiselerin zahirî yüzleri altında gayet güzel ve hikmetli san'at ve hilkatine bakan güzel yüzler var ki, Sâniine bakar; ve çok güzel perdeler var ki, hikmetleri saklar; ve pek çok zahirî intizamsızlıklar ve karışıklıklar var ki, pek muntazam bir kitabet-i kudsiyedir."

İkinci ayet daha sosyal bir güzellik izahıdır, güzel çirkin tezadı. Batı estetiği güzel ile çirkinin tezadını çok söz konusu etmiş uzun yıllar. Çirkinin mahiyeti anlaşılmamış, 18. yüzyıldan sonra çirkinin güzelin parametresi, varlığına bir mukayese olduğu kabul edilmiş. İkinci estetik izah muhtevasında çok şey barındırıyor. İnsanın zahirperestliğini eleştiriyor. Bu konu başka yerlerde de izah edilir.

"Şekil çirkinliği ile kapsam çirkinliğinin birleşmesini estetiğin şeytanı olarak niteler. Schasler,  sanatta tabiat güzeli olan tipikten, beşeri duygunun tipiği olan karakteristiğe geçilir. Çirkinlik olmasaydı güzellik olamazdı. Çirkin boş ve soyut güzeli kışkırtmak suretiyle güzeli kendisiyle savaşmaya sürükler. Bu suretle de somut güzellik meydana gelir.

Varlıklar içinde güzel olmayan hiçbir şey yoktur. Zira varlıkların her zerresi Mutlak varlığın nurundan bir parıltıdır. Şu halde herşey birbirine oranla az ya da çok güzeldir. Çirkin güzelliğin azlığı demektir. Tıpkı kötü iyinin azlığı olduğu gibi. Ruh güzel vasıtasıyla daha yüksek olan iyiyi mutlak biri araştırır. Bu faniler aracılığıyla baki olana geçmek demektir. Güzel bize temaşa isteğini verir. Arzu ettiğimiz şeyler gerçek arzularımızın aracıdırlar. Güzelin hiçbir şekli yoktur, o sonsuzdur, katıksızdır, saftır. Bütün şekiller şekli olmayan ve bir şekil verilemeyen sonsuzluktan türemiştir. Şu halde güzel sonsuzdur." (Estetik Tarihi)

Bediüzzaman çok büyük bir estetikçi, filozof, sanat tarihçisi ve sanat felsefecisidir. Ama mukayeseli okumak ile yıllardır okuduğunu anlamak için çalışmayan insanlar bunu anlamaz. Anlayanı da töhmet altında bırakır, ben bunu çok yaşadım. Nerdeyse anlamanın düşmanı olan bir muhit var.

Bir gün anlaşılır Risale
Çoğu gitti azı kaldı
Ekmekten aziz olur
Çoğu gitti azı kaldı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum