Her ayet evrensel bir mesajdır

Kur’an’dan Risale-i Nur perspektifinde günümüze mesajlar (39)

Kur’an, insanın fıtratına uygun bakış açısı kazandıran tek kaynaktır. Akıl onunla istikamet bulur, kabiliyetler onunla doğru mecraya girer ve duygular onunla doyuma kavuşurlar. Kur’an’ın bakış açısı dışında her yol çıkmazdır ya da en azından dolambaçlıdır.

Kozmosun da bizim düşünce ufkumuzu derinleştiren sayısız ayetleri vardır. Salt onlara bakarak hayatı düzene sokmak belki mümkündür. Nitekim felsefe yolunu tutanlardan bu tür ip uçlara tutunarak varlık âlemine anlam yükleyenleri olmuştur. Ama bu yol herkesin yol alabileceği geniş bir cadde olmadığı gibi özel kabiliyeti olan çok az insanlarla sınırlı kalmıştır. Kaldı ki bu yöntemle düz yolda şaşıranlar da çoktur. Kozmosu da düzene sokan ilahi kanunlardır. Şu bir gerçek ki bu kanunları başka bir yoruma mahal bırakmadan tam ve doğru okuyansa bundan bin beş yüz yıl kadar önce Peygamberimize inen Kur’an’dır.  O ki kozmosu o günden bugüne tam okuyup insanlığın ufkunu hep güzele ve yeniliklere açan tek adres olmuştur.

Kur’an bütün güzel fikirlerin yolunu gösterir. İnsanlığın sağlığı da güzel fikirlerin özümsenmesine bağlıdır. Ne zaman Kur’an insanlığa hükmetmiş insanlık bütünüyle sağlıklı bir hayat yaşamıştır; Kur’an’dan kopuk zaman ve bölgelerin iç ve dış hastalıkların cirit attığı bir ortamdan uzak durduğu görülmemiştir. Kur’an varsa topyekûn bir barış olmuştur, yoksa dünya maddi ve manevi hastalıkların bataklığı haline gelmiştir. Tarih bu gözle incelendiğinde bunu fark etmek hiç de zor değildir.

Kur’an’ın bakış açısı evrenseldir. Bunu yalnızca İslam bilim adamları söylemiyor. Doğu kültürünü inceleyen duyarlı müşteşrikler de değişik ortamlarda çok dolu ifadelerle belirtmişlerdir. Kur’an’ın her konudaki yaklaşımına hayran duymuşlardır. Hayatı anlamlandırma noktasında insana kazandırdığı engin yorumsa tartışmasızdır. Kur’an’ın insanlığa kazandırdığı zenginliklere temas edenler çoktur. Ancak bunlardan yalnızca Sedio’nun cesurca sözlerine yer vermekle yetinmek istiyoruz: “Kur’an, ahlak ve felsefenin bütün esaslarını toplamaktadır. Fazilet ve rezilet, hayır ve şer, eşyanın hakiki mahiyeti, hülasa her konu Kur’an’da ifade olunmuştur. Hikmet ve felsefenin esası olan adalet ve eşitliği öğreten ve başkalarına iyilik etmeyi, faziletli olmayı öğreten esaslar, bunların hepsi Kur’an’da vardır.”

Fazla söze gerek yok; Kur’an, daha net ve açık bir ifadeyle bütünüyle ona gönül verenler için her yönden iyileştirici, bol ve bereketli özelliğiyle bir iksir olmuştur. Ve      

وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْاٰنِ مَا هُوَ شِفَٓاءٌ وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِن۪ينَۙ وَلَا يَز۪يدُ الظَّالِم۪ينَ اِلَّا خَسَاراً yani “Biz Kur’an’dan müminler için bir şifa ve rahmet olan şeyi indiriyoruz. Ama o zalimlerin yalnızca yıkımını artırıyor.[1] demekle, gönül verenlere şifa ve rahmet kaynağı olduğunu ruhlara kazıyor. Aslında bir başka bakışla yani “min”e beyan anlamı yüklemekle Kur’an’ın bütününün insanlık için kurtuluş vesilesi olduğu rahatlıkla anlaşılabilir. Orada kuru ve yaş her şey olması açısından “Biz Kur’an’ı ona inananlar için bir şifa ve rahmet (eczanesi) olarak indirdik” diye verilecek olan mana da son derece yerindedir. Hangi ayete bakarsak orada evrensel değerlerin ipuçlarını görebiliriz. 

Kur’an’ın, iman önyargısıyla bakanların imanını ve inkârla bakanlarınsa küfrünü arttırması normaldir. Nereye hangi kafa yapısıyla bakılırsa çıkacak olan sonuç odur. Bu bakımdan Kur’an bundan yüzyıllar önce insanlara bu bakış yöntemini kazandırmıştır. Gülerek evrene bakan karşısında kocaman bir gülücük görür. Ağlayansa her şeyin onunla gözyaşı döktüğüne şahit olmaktan başka bir manzara göremez.

Kur’an, insanın hep gerçekle yüzleşmesine yardımcı olur; alışkanlık perdesini üzerinden atar ve her konuda ona farkındalığı telkin eder. İnsanın bebek olarak dünyaya gelmesinin ardındaki ihtişamı dikkatlere verir. Dahası mükemmel olarak meydana gelen varlıkların sanat harikaları üzerinde derin düşüncelere dalmada bakış açısı kazandırır. Her şeye kendi adına değil sanatkârı adına baktırır. Böyle olunca insan bir an harikaların ortasında kendini bulur. Artık yaratıcı olarak varlıkların sanatkârı daha net bir şekilde görünür. Rab ve kul mefhumları daha bilinçli bir anlama kavuşurlar. Ama vahiy yani Kur’an’dan uzak bir bakış açısı geliştirenler, görünen gerçeklerden çok duygulara hitap eden olayları dikkatlere vererek kendi düşüncelerinin gündemde kalmasına çalışırlar.[2] Oysa kâinat büyüklüğündeki gerçeklerin ünsiyet perdesi altında örtülmelerine sebep olurlar.  Duygularla hareket eden insanların her zaman bizi saran hakikatlerin ipuçlarını yakalama fırsatını bulamazlar.

Kur’an gerçekleri her zaman parlak ve çıplak olarak verir. Bu yöntemi çalışmalarına sindiren insan da hakikatlerin karşısında örtük bir tavır takınmaz; söyleyeceğini net olarak söyler ve başkalarının istifadesini engelleyecek bir disiplini zorlamaz. Çünkü gerçekler nettir ve kâinatın taşıdığı anlam da açıktır.

Aksi, her şeye sinmiş bu açıklığı karman karışık hale getiren ve düşüncelerini vahiyle netleştirmeyenin öteden beri alışageldiği bir tavırdır.

 


[1] Kur’an, İsra: 82

[2] Nursî, Bediüzzaman Said, 13. Söz, erisale.com 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.