Hüseyin ÇEŞİTCİOĞLU

Hüseyin ÇEŞİTCİOĞLU

Hata-günah, tövbe-ihsan mekanizması

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

Bugünlerde bir bahar gözlemi bir de bahar hatırası benliğimi meşgul etti.

İlk oruçlu cuma günü harika bir gündü.

Benliğimdeki en tatlı hoş ve ferah bahar havasını hissediyordum. Pırıl pırıl bir havada ikindi serinliğinde gölgeler uzarken penceremi açtım.

Apartmanlar arasındaki minik bahçe; ilkbaharın her şeyini gösterir gibiydi.

İçimi mutlu bir esinti dolduruyordu.

Bir de baktım ki bu atmosferde ebabil kırlangıçlar tayran ediyor.

Şevkli, ahenkli hareketlerle kavisler çiziyor.

Gözlerime inanamadım.

21 yıldır bu bahçe atmosferinde ilk kez görüyordum. Dikkat ettim; kırlangıçların köy camimizde ilkbahardaki zikirli tavafların tıpkısı gibiydi.

Baktım uzun bir ip üstünde oynaşanlar da vardı. Hepsi de genç görünüyor ve bir sülaleden gibiydiler.

Pencereyi açıp fotoğraflamak isteyince dağıldılar.

Kuşlar kurtlar şehirlere inip hür oldular da iş ebabil olunca değişiyor akla farklı ümitler geliyor.

kus.jpg

***

Hz. Adem ve Havva (as) cennette yaşarken; Allah'ın "yanaşmayın" dediği ağaca yaklaşıp yasak meyveyi yediler.

Sonra pişman olup tövbe ettiler. Allah da ikisini kandıran şeytanla beraber hasım ve düşman olarak yeryüzüne indirdi.

Hatalarını bağışladı; kıyamete kadar zürriyetlerini imtihan edip cennet ve cehenneme koyacağını beyan etti. Hazır nimet Adem (as) ve çocuklarına yaramadı.

Cezaları imtihan, mükafatları cennetti.

İki kişilik tenha cennet yerine; çok nüfuslu gayet şenlikli çocuklarıyla yaşamak alınlarına yazılmıştı.

Saad Suresi'nde Rabbimiz, “Kulumuz Davud'u hatırla, o çok tevbe eder; dağlarla birlikte sabah akşam tesbih ederdi” buyrulur.

Kuşlar da ona uyar ahenkle beraberce tevbe ve zikir ederlerdi.

Davud (as)'a mal-mülk verip mülkünü kuvvetlendirmiş ve şededna mülkehu ve aataynahül hikmete ve faslelhıitab / hikmet ve hakkı batıldan ayırma yeteneği de vermişti.

"Davacıların kıssası geldi mi sana? Hani surdan aşarak mihraba ulaşmışlardı" (21) ayetin devamında kardeş görünümlü iki kişi bir koyun davasını Davud (as)'a sormak için gelmiş görünüyordu. Aralarında hükmetti ve dedi ki, "doğrusu senin koyununu kendi koyunlarına katmak isteyerek sana zulmetmiş/haksızlık." (24)

Aslında suikast için gelmişlerdi. Etraftan görüldüklerini anlayınca dava yalanını uydurmuşlardı. Hz. Davud musibeti sonradan kavramıştı.

"Davut bir imtihana uğratıldığını anlamıştı; Rabbinden bağışlanma ve korunma diledi ve rüku ederek secdeye kapandı." (24)

"Biz de hatasını bağışladık ve salih kullarımızdan kıldık." (25)

"Ey Davud! Biz seni yeryüzünde halife kıldık. İnsanlar arasında hakla/ adaletle hükmet, hevana uyma ki nefsin Allah yolundan saptırmasın." (25)

Yani Hz. Davud yanlış anlayıp yanlış hüküm vermiş, "festağfere rabbehu" deyip rüku ve secdeyle bağışlanma dilemiş ve "feğafernalehu" ifafesiyle bağışlanmıştır.

A-Davud peygamber yanlış hüküm verip hatasını zelle anlıyor ve istiğfar edip tövbe ediyor bağışlanıyor.

B-Bunun üzerine Davud peygambere, "Seni salih kullarımızdan kıldık, seni yeryüzüne halife yaptık; adaletle hükmet hevana uyma" denmiştir.

Yani bağışlandıktan sonra salih kul ve halifelikle ödüllendirilip makamı yükseltilmiştir.

İkinci olarak yine Saad Suresi'nin devamında; 

Davud'a Süleyman'ın hibe/ ihsan edildiği; güzel bir kul olduğu ve çok tövbe ettiği belirtilir.

Ayetin devamında ona duruşu, koşuşu ayrı güzel atlar sunulduğu belirtilir.

"Süleyman: Benim atlara sevgim Rabbimi zikretmekten/ tefekkür ötürüdür" dedi.

Nihayet atlar gözden kaybolduğunda, atları geri getirtip bacak ve boyunlarını sıvazlayıp/okşuyordu.

Ayetin devamında, "Andolsun ki Süleyman'ı imtihan ettik; onu tahtında hastalıktan ceset gibi zayıf düşmüş hale getirdik; sonra tövbe ile eski haline döndü" (34) buyrulur.

"Ya Rabbi beni bağışla ve öyle bir mülk/devlet ihsan et ki; kimseye nasip olmasın. Şüphesiz ki sen vehhabsın / sınırsız ihsan sahibisin" (35) dedi.

Rahim Allah bu niyaz üzerine; rüzgarı emrine verdi ve istediği yere götürüyordu.

Sonra dalgıç ve inşaat ustası şeytanları emrine verip, istediklerini yaptırıyordu.

Diğer şeytanları da zincirleyip Süleyman (as)'ın emrine veriyor.

"İşte bu sana ataamızdır" dedik."heeza ataaüna."

A-Süleyman peygamber güzel atları aşırı sevip; bunun rabbini çok zikrettiği/ tefekkür ettiğinden olduğunu söyleyerek hata etmiş zılle ve ceset görünecek şekilde hasta edilmiştir.

Sonra hatasını anlayıp tövbeyle Rabbine dönmüştür; 'sümme enabe.'

B- İyileşen Hz. Süleyman, "Rabbim beni bağışla ve mülk hibe” رَبِّ اغْفِرْ لِي وَهَبْ لِي مُلْكًا  diyerek eşsiz bir mülk / devlet istemiştir." (35)

Burda ataa kavramına açıklık getirelim.

Allah'ın kader/kaza/ataa adlarında 3 kader kanunu var.

Kader yazılı proje, kaza projenin gerçekleşmesi, ataa ise projedeki olumsuzluğun bela musibet hastalık belli şartlarda kaldırılması / iptalidir.

Bu iptal şartının; kulun cüzi iradesinin kaza öncesi Allah rızası yönünde kullanması, başkasına ihsan ve sadaka yapması olarak anlayabiliyoruz.

Nitekim ataayı anlatan harika bir örnek Hz. Muhammed (asm) zamanında yaşanmış.

Bir çift yeni evlenmiş, Cebrail (as) Peygamberimize (asm) gelerek bu çiftin yarın öleceğini bildirmiştir.

Ertesi gün anlaşıldı ki; yeni evlenenler ölmemiş. Peygamberimiz (asm) erkeği çağırıp sorduğunda; akşam çerezlerini kapıya gelen bir dilenciye verdiklerini söyledi.

Bu vaka ataa kanununa örnek olarak verilmiştir.

Şu hadisi şerif bunu açıklar;
"Hadis-i şerifte vârit olmuştur ki, “Bazen belâ nâzil olur; gelirken karşısına sadaka çıkar, geri çevirir.”

Şu hadisin sırrı gösteriyor ki, mukadderat, bazı şerâitle vukua gelirken geri kalır.

Demek, ehl-i keşfin muttali olduğu mukadderat; mutlak olmadığını, belki bazı şerâitle mukayyet bulunduğunu ve o şerâitin vuku bulmamasıyla o hadise de vukua gelmiyor.

Fakat o hadise, ecel-i muallâk gibi, Levh-i Ezelînin bir nevi defteri hükmünde olan Levh-i Mahv-İspatta mukadder olarak yazılmıştır. Gayet nadir olarak Levh-i Ezelîye kadar keşif çıkar. Ekseri oraya çıkamıyor. (Lema’lar, 106.)

"Ata, kaza kanununun şümulünden ihraçtır.

Kaza da kader kanununun külliyetinden ihracıdır."

Bu hakikate vakıf olan arif, “Ya İlahi! Hasenatım senin ataandandır. Seyyiatım da senin kazandandır. Eğer ataan olmasaydı helak olurdum” der." (Mesnevi-i Nuriye, 175.)

Yani iyilik ve sevaplarımız ataa kanunu işletilerek gerçekleştirilir.

Cüzi irademizi; doğru, hak, ihsan, sadaka yönünde kullanırsak, kötülük ve belaları iptal ettirebiliriz.

Çünkü ataa kanunu böyle çalışıyor.

Seyyiat ve günahlarımızda ise ataa devreye girmiyor.

Diyebiliriz ki; çok dikkatli olsak çok ataaya uğrayabiliriz. Yani yazılan olumsuzluklar şarta bağlı olarak olumluya çevrilebilir.

Uğradığımız seyyiat / kötülükler ise; cüzi irademizi ataa kanunu işletecek şekilde kullanamadığımızdan diyebiliriz.

Hepsi mi bilmiyorum, belki bir kısmı.

Bu yüzden ayetlerde "kötülükler nefsinizden iyilikler Allah'tandır" buyrulur.

Burdan iki noktaya daha ulaşabiliriz.

1-İmtihan ölünceye kadar bitmez, devam eder. Ölene kadar havf / reca, korku / ümit dengesini korumak zorundayız.

2-Peygamberimiz (asm) bile bu sebeple: "Allah’ım beni göz açıp kapatıncaya kadar bile nefsimin eline bırakma" dedi.

Bu ince meseleyi son bir örnekle konuyu kapatıyoruz.

Yine Saad Suresi'inde:

"Kulumuz Eyyüb'ü de hatırla ki Rabbine şöyle nida / niyaz etmişti; (41)

وَاذْكُرْ عَبْدَنَا أَيُّوبَ إِذْ نَادَى رَبَّهُ أَنِّي مَسَّنِيَ الشَّيْطَانُ بِنُصْبٍ وَعَذَابٍ 

Uğradığım meşakkat ve azap / hastalık acısı yüzünden şeytan vesveseyle bana zarar verdi.

"Biz ona; ayağını yere vur! İşte sana yıkanıp içmen için serin bir su" dedik. (42)

Eyüp (as) ayağını yere vurdu; çıkan suyla yıkandı içti ve şifaya kavuştu.

Burada bir zaruret yakarışıyla karşı karşıyayız. Bu dua geri çevrilmeyen bir mecburiyet yalvarışıdır.

1-Eyüp peygamber şifa bulduktan sonra; bir rahmet eseri olarak ve akıl sahipleri için bir ibret olarak Allah; ailesini ve (eski varlığının) bir mislini hibe, bağışlıyor.

2-Hastayken eşine kusurlarından dolayı 100 sopa vuracağına yemin etmişti.

Cenab-ı Hak Eyüp peygambere, "yüz saplı buğday başağıyla vur" deyip hem yemini bozdurmadı hem de eşini dövdürüp incittirmedi.

Sonuç olarak Allah'ımızın sünneti peygamber de olsa geçerli.

1-Kullarına önce karşılıksız hiçten; sayısız nimet, sıhhat, mal, mülk, akıl, hikmet ihsan ve hibe ediyor.

2-Peygamber de olsa hata / eksik yapınca uyarıyor, ihtar ediyor.

"Tövbe, istiğfar, pişmanlık, rüku ve secdeyle bağış dileme, heva ve hevese uymaz, atlara mala aşırı düşkün olmaz, sağlık ve zenginlikte şükür, hastalık ve çaresizlikte sabreder katlanırsak; aile ve malımıza daha sağlıklı ve bereketli / kavuşacağımız, sabrımızın karşılığında çıkış yolu gösterileceği, Allah'a daha yakın olacağımız 'günahından tövbe edenler günah işlememiş gibi olur' ayetinin tecelli edeceği, yeryüzünde halife / hükümdar olup adaletle hükmedeceğimiz anlaşılıyor.

Günümüz mümin ve mümineleri için de çıkış yolu açık olup; günah / istiğfar / ihsan mekanizması bellidir.

Bu sünetullahı bir formül, bir reçete gibi uygulamak için tam bir zaruret halindeyiz ve daha iyi fırsat bulamayız.

Evlerimiz tekke, kubbe, mağara ve dağ başına dönüştü.

Bu hücrelerden bağışlanmış; ataaya uğramış, ihsan, ikram, inam ve  i'taları katlanmış; temiz, tövbeli müminler olarak çıkmak elimizde ve mecburuz.

Sonunda ise Hz. Davud (as) gibi yeryüzü halifesi / hükmedeni olmak,

Adalet ve hakkaniyetle hükmeden muktedirler olmak,

Dağlarla kuşlarla zikretmek; rüzgarla uçmak, demiri elimizle yoğurmak sırası Muhammedi müslümanlarda artık.

Hikmetli olmak; hakkı batıldan ayırt etme hikmet ve feraseti; samimi tövbe ve istiğfarımıza bağlı artık.

Hz. Süleyman gibi mal, mülk, at, araba sevdasından vazgeçer; bu at, araba sevdası: "Rabbimi zikretmekten / anzikri" demenin günah olduğunu / şeytanın sağdan fitlediğini farkedip tevbe istiğfar edersek; şeytanların bile emrimize verileceğini, Kur'an ayetlerine iman edip idrak eder.

tablo-004.jpg

Nihayet Hz. Eyyüp gibi mal mülk sağlık, eş sahibi olup; kaybettiğimizde sabredip, Şafi-i Kerime zaruret konumunda yalvarıp seslenir, hastalığın haddi aşıp zikre mani olduğunu bildirirsek; elbet mucizeli şifa yolunu gösterip, şifasını verip ailemize kavuşur, malımız misliyle verilir, sabırlı ve güzel kul / sabren nı' mel abdü / olarak anılırız.

Hz. Davud (as) meselinde, "hikmet ve hakkı batıldan ayırmak" vurgulanırken;

Hz. Süleyman ve Eyüp (as) misallerinde, ‘ululelbap’ın, temiz akıllı insanların, ibret alıp öğüt tutabileceği vurgulanır.

Selam ve sağlık peygamber hatalarından ders alıp onların yolundan giden, tevbeyle temizlenip; adil bir dünya kurmaya aday ahir zaman mücahide, mü'min ve mü'minelerine olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum