Sebahattin YAŞAR

Sebahattin YAŞAR

Hamuru sevgi ile yoğrulanın, diline nefret yakışmıyor

Sevgi, yaratılışın hamurunda var

İnançla, ‘sevmemek’ birbiriyle örtüşmüyor. Yaratılanı Yaratan hatırına sevmek, inancın özünde vardır. ‘Sevmiyorum’, ‘nefret ediyorum…’ gibi cümleler özünde inancını kaybetmişlik veya sevginin suistimali olan şehevanî sevmekler içeriyor. ‘Sevmemek’ anlamsızlıktır. Sevgisizlik ilgisizliği, ilgisizlik sahipsizliği, o da dışlamayı netice veriyor. İlgisizlik hali, bilgisizlik halidir. İnsan tanımadığının düşmanıdır. Tanımadan sevdiğimiz hiçbir şey yoktur.

Sevgi mi etkili, nefret mi?

Gençlerle bu haftaki konuşma konumuz ‘sevgi’ idi. Biz, insanı hayata, yaşamaya, insanî ilişkilere bağlayan tarifi zor sevgi örnekleri beklerken, birden konumuz; terk edilmişlikler, nefretler, keder manzaraları, terk tabloları oluverdi.

Sevgi üzerine kurduğumuz girizgâh konuşmaları kurudu kaldı. Sevgi gerçekten yetim kaldı. Tabiî bir iki kişi sevgisizlik, ilgisizlik, terk edilmişlik örnekleri sununca, herkeste ortak konulu hatıralar canlandı. Herkesin hatıra dünyasından çıkardıkları, hayatın olumsuz yüzünü içeren yaşanmışlıklar oldu.

Kocaman salona sanki simsiyah bir perde çekmiş gibi, ortam düşünce karanlığına gömüldü. Dinleyici oldum sadece, konuştular da konuştular. Her konuşmaya başlayan kapkara bir tablo daha çiziyordu. Hayat iyice ağırlaştı.

Oysa bunlar gençti. Şu an salonda cıvıl cıvıl, renk renk, güzellik, çeşitlilik olması gerekiyordu. Sevginin nasıl bir ışık olduğunu şimdi daha iyi anlıyorduk. Sevgi olmadan hiçbir şey olmuyordu. Sevgi olmadan sahip olunanların bir anlamı olmuyordu. Yaşananların bir anlamı olmuyordu. Sevgi olmadan olmuyordu da olmuyordu. Önce sevgi gerekiyordu. Sevgi ha-yatın en vazgeçilmez gıdası olarak takdim ediliyordu. Onsuz kimse hayatın olamayacağında hem fikirdi.

Sevgisiz yaşanmıyor

Doğrusu bu perdeyi değiştirmek pek de kolay olmadı. Sevgi vardı aslında hayatın hemen her yerinde. Hayat deseninin en önemli aktörü sevgi idi. Ama nedense bu zaman, o aktörü ötelemişti. Neyse ki epey bir uğraştan sonra, onlara ‘Kenar Mahalle’ hikâyesini paylaştım.

Hiçbir hedefi, ideali, gayesi olmayan yüzlerce öğrenci, bir öğretmenin kendilerini içten sevmesi sonucu, hayatları tamamen değişmiş ve başlangıçta hedefsizlik üzerine oturan hayatlar, bu derin insanı tanıdıktan sonra, içinde onu mutlu etme çabası da olan bir hareketle, çocuklar bir sıçrama yaşıyor ve gözde meslekler kazanıyorlar. Öğretmene, ‘Nasıl oldu bu değişim, sihirli formül nedir?’ diye sorduklarında, o büyük tecrübe gülümseyerek, mütevazi bir cümle kuruyor; ‘ben onları çok sevdim.’ Önce, sevgi insanların elinden tutuyor.

Sevgi, başarıyı tetikliyor

Burada tabiî ki sevginin başarıyı etkileyen en önemli etken olduğu da apaçıktır. Sevgi hayata, derslere, insanlara, olaylara bakışı yönlendiri-yordu. Sevgisizlik ise, ileride belki de yeri doldurulamayacak olan pek çok bozulmaların başlangıç noktası oluyordu. Yani sevgiyi tatmış insan belli dönemlerde yanlışların içinde olsa da, o temelde bulunan sevgi onu, doğruya çekebilecekti.

Şunu anlıyorduk ki, sevgi konusunu en iyi anlamanın yolu, sevgisizlik içeren konuları anlamaktı. Zıtlıklar biri diğerini anlatmaya yetiyordu.

Sevgisizlik örnekleri paylaşılırken, bir arkadaşımızın ifade ettiği, “Doğrusu ben anlatılanlardan çok büyük anlamlar çıkardım. Hayatımda sevgisizlik yaşamadım. Ama yaşadıklarımı da çok anlamlandıramıyor, bir yerlere koyamıyordum. Şimdi hayatın bu farklı renklerini görünce, o yaşadığım, soluduğum havanın ne kadar hayatî olduğunu anlayabiliyorum” cümlelerini kuruyordu. Hayat, zıtlıklarıyla daha net anlaşılıyor.

Sevgi örnekleri beklerken, ne derin itilmişlikler, ne tarifi imkânsız ilgisizlikler, sırt çevirmişlikler, değer yoksunlukları karşımıza çıkıverdi.

Aldığımız her nefes,

bir sevgi sonucudur

Neyse ki, sonra sonra hayata olumlu dokunan sevgi örnekleri paylaşıldı da bir nefes alabildik. Anlaşıldı ki, sevgisiz nefes olmuyor. Sevgi, çok şeydir.

Sevgi,—muhabbetullah anlamında—her şeye sinmiş. Her şeyde onun tadı, kokusu, rengi bizi o şeylere bağlıyordu. İlgilerin içine sevgiler konulmuş.

Dilimiz onun için tatlarını çözüyor yaratılmış yiyeceklerin; kulaklarımız onun için her şeyi duyuyor, duyarak dokunuyor; ellerimiz sevgiye uzanıyor her dem. Aklımız, kalbimiz, vicdanımız ‘sevgi’ ile yaşıyor.

Sevginin inançla yakından alâkası var. İnanç yoksa, gerçek sevgi de yoktur. Sevgi, her şeydeki anlamı okumaktır. İnanıyorum diyenin, ‘sevmiyorum’ cümlesi, ‘nefret ediyorum’ ifadesi, ‘tiksiniyorum’ demesi pek yakışık almıyor. Hamuru sevgi ile yoğrulanın, diline nefret yakışmıyor.

Allah’ı seviyorum diyenin, O’nun Resulünü sevmesi lâzımdır. O’nun Resulünü seviyorum diyenin de O’na ittiba etmesi lâzımdır. Nitekim, iman kardeşini sevmeyen insanın da hakikî iman etmiş olması güçleşiyor.

Olumsuzluklar, belâlar, musibetler, hastalıklar bile pek çok anlamlar içeriyorsa, bu yönleriyle sevgiyi hak ediyorlarsa; ‘sevgisizlik’, ‘nefret’ nerede kullanılacak çok iyi hesap edilmelidir.

YeniAsya

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.