Habibi Nacar YILMAZ

Habibi Nacar YILMAZ

Rinap'ın Üstadı Anma Programı Üzerine

Geçen 23 Mart Cumartesi, Ramazan'ın 13. günü, Üsküdar Üniversitesi bünyesinde hizmet veren "Risale-i Nur Araştırmaları Platformu (RİNAP), Üstad Bediüzzaman Said Nursi anısına, vefatının 64. yıldönümünde "Günümüzde Kur'an Ahlakının Önemi" konulu, bir panel düzenledi.

Panele, Doç. Dr. Murat Tümay Hocamız moderatörlüğünde, tefsir alanında Profesör İshak Özgel Hocamız, Avukat Ahmet Özkılınç ve yine felsefe alanında Profesör olan Alparslan Açıkgenç Hocamız katılmıştı. Biz biz misafir olarak bulunduğumuz bölgenin teknik yetersizliğinden dolayı, ancak bir bölümünü izleyebildik panelin. İzleyebildiğimiz kadarıyla, izlenimlerimizi aktarmaya çalışacağız.

Başta, geç haberimiz olunca, ancak bir kısmını dinlemek mümkün oldu. Mesala, RİNAP Başkanı değerli ilim ve fikir insanı Niyazi Beki Hocamızı dinleyemedik. İkinci olarak, Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Hocamız Nevzat Tarhan'ın konuşması vardı. Onun da sonuna denk gelebildik. Sonunda söz alan Alparslan Hocamızı da çok dinleyemedik. Onun için değerlendirmelerimiz takip edebildiğimiz kısmı ile ilgili olacak.

Nevzat Tarhan Hocamızın üzerinde durduğu en önemli husus, Müslümanların temsil meselesiydi. Yani, Müslüman'ın inanıp kabul ettiği Kur'an'ı yaşamada ve onu yaşayarak göstermedeki eksik ve problemli duruşuydu. Gerçekten, bir davanın kabulü ve etkisi, onun hâl ile bilfiil gösterilmesine bağlı. Hele de günümüzde. Karşı taraf, yani talipli, senin sözünden önce hareketine, iyiliğine, icraatına bakıyor. Üstad da geçen asrın başında, bunu, Şam'da verdiği hutbede veciz bir cümle ile ortaya koyuyor zaten.

Nevzat Hocamız, İslam'ın yeniliğe açık, gülen yüzüne Şam'dan Medine'ye kandil getiren sahabe Temim ed- Dariyi örnek verdi. Hatta, Hz. Peygamber (ASM), bu sahabinin bu güzel hizmetini o kadar tebrik ve takdir ediyor ki onu "Bir kızım olsa, sana verirdim." diye de takdirine mazhar ediyor. Buna karşılık, bundan asırlar sonra, 17. yüzyılda benzer bir hizmette bulunan bir Hristiyan, papazların kararıyla, Allah'ın karanlığını aydınlatmak istediği suçuyla yakılıyor.

Bu güzel dinin mensuplarının bugün, güzel ahlak diye Batıya yüzünü çevirmesi, oradan örnekler vermesi, kendi Kur'an'ından ve Peygamberinden, değerlerinden habersiz olması, hem acı hem de acıtıcı maalesef.

Panelde İshak Özgel Hocamızı dinlerken çok heyecanlandım doğrusu. Hocamızın İşarat-ül İ'caz'dan alarak anlattığı sırat-ı müstakimin izahı ve Kur'an'ın değiştirici ve dönüştürücü gücüne muhatap olmadan ahlaklı olmanın mümkün olunamayacağı vurgusu, çok dikkatimi çekti. Özellikle "Dinsiz olarak da ahlaklı olmak mümkündür." tezlerinin itibar gördüğü bir dönemde, bu tespit çok önemli. Hocamız, bunun gerçekleşmesinin sebeplerini ve dinamiklerini de açıkladı elbette.

Yine, İshak Özgel Hocamız, insanın şahsî hasenatını bitirmek ile beraber, toplumsal hayatına da nifak sokup zehirleyen ve Kuran'ın sadece onu ölü eti yemeye benzeterek mü'minin uzaklaşmasını istediği gıybet ile ilgili, İmam-ı Gazali'nin Bakara Suresinin "İçinizdekini açığa vursanız da gizleseniz de Allah sizi ondan hesaba çeker." mealindeki 284. Âyetine getirdiği dikkat çekici yorumu da nakletti.

Sahabe, bu âyetten sonra hüzne düşer ve endişelenir. Fakat Hazret-i Peygamber (ASM), âyetin "yuhasibiküm" kısmını izah eder. "Kötülük düşünmenizde günah yoktur. Ondan vazgeçerseniz, bir sevap var. İyiliği düşünseniz, bir sevap, yapsanız, on sevap var." şeklinde izah eder. Sahabe de rahatlar. İmam-ı Gazali düşünür ve "Acaba başkasının yanında değil, tek başına bir odada ama sesli olarak birinin gıybetini yapsak günah mıdır?" diye kendi kendine sorar. Hassasiyete bakar mısınız? Böyle bir dinin kurduğu medeniyete imrenilmez mi?

Ve köpeğin gıybetini etmek. İshak Bey bunu da anlattı. Üstad, 1925 civarında Van'da bulunduğu dönemde, talebeleri ile Erek Dağında kalmaktadır. Bir küpün içinde de biraz kavurmaları vardır. Talebeler tedbirsiz olunca, bir köpek kafasını küpe sokar ve kavurmayı bir güzel bitirir. İş fark edilince, üstadın talebeleri köpeği cezalandırmak isterler. Öncesinde de bir sürü laf üretir, köpeği kötülerler. Üstad, buna muttali olunca "Köpeğin gıybetini yapmayınız." der ve onları köpeğin aleyhinde konuşmaktan ve kötü muameleden men eder.

Her ikisinin de nehiyden uzak durmak ve ona yaklaşmamak noktasındaki paralel davranışlarına bakar mısınız? Demek büyüklerin sözleri, sözlerin büyükleri olduğu gibi; onların davranışları da davranışların büyükleri oluveriyor. Kur'an'daki "Zinaya, yetimin malına yaklaşmayınız." şeklindeki tavsiyelerin sırrını saklıyor bu yaklaşımlar.

İkinci olarak da kendisini Şekercihan'daki "Bediüzzaman'dan Mektup Var" programından tanıdığımız ve severek izlemeye çalıştığımız Avukat Ahmet Özkılınç, akıcı bir konuşma ile örneklerle dolu bir sunum yaptı. Hepsini not alamadım. Ama üstadın hangi şartta olursa olsun, gündeminin hiç değişmediğini anlatması en dikkat çekici kısımdı. Barla'da tecritte ama önemli değil. O, yine eserler telif derdinde. Eskişehir'de zindanda. Ama önemli değil. İkinci Şua ve 30. Lem'a ve birkısım risaleleri telif ediyor. Kastamonu'da sürgünde. Ama önemli değil. Talebelerini teselliden geri kalmıyor. Onlara hizmetin yol haritası ile alakalı mektuplarıyla hizmete yönlendiriyor. Yani ana gündem sadece Kur'an ve İman hakikatleri. Dünyası onunla dolu. Onunla yatıyor, onunla imsak ediyor. O, bu duruşuyla, yani başta iman kurtarmak, başkasının imanını kuvvetlendirmek vazifesi ile bir Asr-ı Saadet Müslüman'ıdır. Bu tanımlama ve tespit 80 öncesinde daha çok kullanılırdı. Ama Ahmet Bey bu hususu, daha da çok vurgulamış ve güçlü bir şekilde dile getirmiş oldu.

Asr-ı Saadet'te Mekke'de müşrik, Medine'de münafık ve ehl-i kitap grupları, Kur'an'a karşı kulaklarını bazı maddelerle tıkadıkları gibi; belli çevreler de Kur'an'ın bu asırda güçlü bir sesi olan üstadı susturmak ve bazıları da gürültüye getirip dinletmemek için, çok gayret gösterdiler. Fakat yakılan meşale, gönülleri aydınlatmaya devam ediyor.

Evet dostlar, üstad 26.Lem'a'nın sonunda "Bu zamanda Nurlarla hizmet-i imaniye her tarafta ilânâtla ve muhtaç olanların nazar-ı dikkatlerini celbetmek ile olur." buyuruyor. İşte, RİNAP'ın da bu ve buna benzer zaman zaman tertiplediği toplantı ve paneller de bu ilânât nev'inden görülebilir. Tebrik ederiz. Fakat yeterli değil. Çünkü tahribat kaynakları çok ve çeşitli. Nurları mevzu mevzu, risale risale ayırıp her yayın imkânını kullanarak, başta medya alıcılarına, meraklılarına, muhtaçlara ulaştırmakta çok geride olduğumuzu, yetersizliğimizi belirtmeliyim. Bazen de bu tip hizmet erbabına yapılan hücumlar var ki izahını bulamıyorum doğrusu.

Selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum