Gökten belli bir miktar ile su indirdik, sonra onu yerde durdurduk

Gökten belli bir miktar ile su indirdik, sonra onu yerde durdurduk

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Mü’minûn Sûresi 17-20. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor

17 . Ve and olsun ki, sizin üstünüzde yedi yol (yedi gök) yarattık. (Biz) yaratılanlardan gāfil değiliz.

18 . Gökten belli bir mikdar ile su indirdik, sonra onu yerde durdurduk. Şübhesiz ki biz, onu gidermeye de elbette gücü yeteniz.

19 . Böylece onunla (o yağmurla) sizin için hurma bahçeleri ve üzüm bağları meydana getirdik. (*) Oralarda sizin için birçok meyveler vardır ve onlardan yersiniz.

20 . Bir de Tûr-ı Sînâ’dan çıkan bir ağaç (meydana getirdik) ki, (bu ağaç, sizler için) hem yağ, hem de yiyenlere bir katık (olan zeytin) ile (berâber) yetişir.

(*) “Aklı bulunanlara, bu iki meyvede (hurma ve üzümde) tevhîd için büyük bir âyet, bir delil ve bir hüccet vardır. Evet bu iki meyve, hem gıdâ ve kūt (rızık), hem fâkihe (meyve) ve yemiş, hem çok lezzetli taâmların menşe’leri (yemeklerin yapılmasına vesîle) olmakla berâber, susuz bir kumda ve kuru bir toprakta duran bu ağaçlar, o derece bir mu‘cize-i kudret ve bir hârika-i hikmettir ki, ve öyle bir helvalı şeker fabrikası ve ballı bir şurub makinesi ve o kadar hassas bir mîzan (ölçü) ve mükemmel bir intizam ve hikmetli ve dikkatli bir san‘attır ki, zerre kadar aklı bulunan bir adam: ‘Bunları böyle yapan, elbette bu kâinâtı yaratan Zât olabilir’ demeğe mecburdur.

Çünki, meselâ bu gözümüz önünde, bir parmak kadar asmanın üzüm çubuğunda, yirmi salkım var ve her salkımda şekerli şurub tulumbacıklarından yüzer dâne var. Ve her dânenin yüzüne incecik ve güzel ve latif ve renkli bir mahfazayı (kılıfı) giydirmek ve nâzik ve yumuşak kalbinde, kuvve-i hâfızası ve programı ve târihçe-i hayâtı hükmünde sert kabuklu, ceviz içli çekirdekleri koymak ve karnında cennet helvası gibi bir tatlıyı ve âb-ı Kevser (Kevser suyu) gibi bir balı yapmak ve bütün zemin yüzünde, hadsiz emsâlinde ayn-ı dikkat, ayn-ı hikmet, ayn-ı hârika san‘atı, aynı zamanda, aynı tarzda yaratmak, elbette bedâhetle (açıkça) gösterir ki; bu işi yapan bütün kâinâtın Hâlıkı’dır (yaratıcısıdır) ve bu nihâyetsiz bir kudreti ve hadsiz bir hikmeti iktizâeden (gerektiren) şu fiil, ancak O’nun fiilidir.” (Şuâ‘lar, 7. Şuâ‘, 143-144)