Ey îmân edenler! Alıcıları olmayacağınız kötü olanını vermeye kalkışmayın!

Ey îmân edenler! Alıcıları olmayacağınız kötü olanını vermeye kalkışmayın!

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Bakara Suresi 266-269. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

266 . Sizden biriniz ister mi ki, kendisinin, altından nehirler akan hurma ağaçları ve üzüm bağlarından bir bahçesi olsun, içinde kendisi için her çeşit meyvelerden bulunsun, sonra onun güçsüz (ve küçük) çocukları olduğu hâlde kendisine ihtiyarlık gelsin; derken oraya (o bahçeye), içinde ateş bulunan bir kasırga isâbet etsin de yansın (elbette istemez)! Allah, size âyetleri böyle açıklar, tâ ki düşünesiniz.

267 . Ey îmân edenler! Kazandıklarınızın ve sizin için yerden çıkardığımız şeylerin iyilerinden (Allah yolunda) sarf edin!(1) Hem hakkında (kusûruna) gözünüzü yummadan alıcıları olmayacağınız kötü olanını vermeye kalkışmayın!(2) Ve bilin ki, şübhesiz Allah, Ganî (hiçbir şeye ihtiyâcı olmayan)dır, Hamîd (hamd edilmeye çok lâyık olan)dır.

268 . Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size çirkin işleri emreder. Allah ise size, kendisinden bir mağfiret ve bir ihsan va‘d ediyor. Çünki Allah, Vâsi‘ (lütfu geniş olan)dır, Alîm (hakkıyla bilen)dir.

269 . (O,) hikmeti(3) dilediğine verir. Kime de hikmet verilirse, artık şübhesiz (ona) pek çok hayır verilmiş demektir. (İstikāmetli) akıl sâhiblerinden başkası ise ibret almaz.

1- “Sadakanın şerâit-i kabûlünün (kabûl şartlarının) beşi: (...) Birinci şart, sadakaya muhtaç olmamak derecede sadaka vermek. (...) İkinci şart, Ali’den alıp Veli’ye vermek değil, belki kendi malından vermektir. (...) Üçüncü şart, minnet etmemektir. (...) Dördüncü şart, öyle adama veresin ki, nafakasına sarf etsin. Yoksa sefâhete sarf edenlere sadaka makbûl olmaz. (...) Beşinci şart, Allah nâmına vermektir. (...) Şu şartlarla berâber tevsî‘ (genişletme) de var. Yani, sadaka nasıl mal ile olur, ilim ile dahi olur. Kavil (söz) ile, fiil ile, nasîhat ile de oluyor.” (Zülfikār, 25. Söz, 7)

2- Rivâyetlere göre, Medîne’de bazı sahâbeler hurma salkımlarını getirirler, fakir ve muhtaç kimselerin alabileceği yerlere asarlardı. Bu arada bazısının da döküntü kabîlinden olan şeyleri, câiz ve mahzursuz zannederek getirmeleri üzerine, bu âyet nâzil olmuştur. (İbn-i Kesîr, c. 1, 240)

3- “Kuvve-i akliyenin tefrit (geri) mertebesi gabâvettir ki, hiçbir şeyden haberiolmaz. İfrat (aşırı) mertebesi cerbezedir ki, hakkı bâtıl, bâtılı hak sûretinde göstermeye kadar hîleli ve aldatıcı bir zekâya mâlik (sâhib) olur. Vasat mertebesi (orta yolu) ise hikmettir ki, hakkı hak bilir, imtisâl eder (uyar); bâtılı bâtıl bilir ictinâb eder (kaçınır).” (İşârâtü’l-İ‘câz, 20)