Risale-i Nur Okuma Notları-29: Zikir ve Fikir, Enfüs ve Âfâk

İnsanın aklı ve kalbi, insan dünyaya geldiğinde bir çekirdek gibidir. İçinde kâinat ağacının bir gölgesini saklar. Akıl, kâinat ağacının “suretler” arşividir. Kalb ise, “hakikatler” inin arşividir. Akıl, “fikir” ve “tefekkür” ile inkişaf eder ve kemale erer. Aklın tefekkürü, fen bilimleri ve maddi ilimlerle kendini gösterir. Kalbin bilkuvve halden bilfiile çıkmasına vesile olan sır ise, “zikir”dir. Zikir ise, insanın fıtratına göre sesli ve sessiz olarak yapılır. İçe dönük karakterler, sessiz zikir yaparlar. Nakşibendîler gibi... Dışa dönük karakterler ise, sesli zikir yaparlar. Kadirîler gibi...

Tarikat ve tasavvufun, Hz. Peygamber (ASM) döneminde müesseseleşmiş hali, “Suffe Ashabı” idi. Gayr-ı resmî dönemi ise, 13 yıllık Mekke yıllarıdır. Çünkü o dönemin tefekkür ve tahkike dayalı 13 yıllık vahiyleri, her gecenin 2/3'ü veya 1/2'si veya 1/3'ü şeklinde yapılan teheccüd ve tefekkürü, çekilen sıkıntılar, yaşanan zorluklar, baskılar, işkenceler, üç yıllık ambargo, Habeşistan'a iki hicret, akrabaları tarafından dışlanmalar vs. çileler 13 yılı, tarikatların 40 günlük çilehanelerine dönüştürdü. 4.748 günlük bir çilehâne-i uzlet haline getirdi. Tarikat ve tasavvufun Kur'anî temeli ise, “Müzzemmil suresi”dir. O sûre teheccüdü emretmesi, son âyetiyle teheccüdün 20 yıldır Hz. Peygamber (ASM) ve sahabelerce kılındığını bildirmesi, insanın iç savaşı olan nefis-kalb savaşını Hz. Musa-Firavun mücadelesiyle ifade etmesiyle gösterir ki, Müzzemmil suresi “halvet” i, tasavvufu ve Hakikate teveccühü anlatır. Buna mukabil “ Müddessir suresi” ise “celvet” i, Hakikata ayna olmayı ve tebliği ifade eder. (Mektubat, 29. Mektub, 9. Kısım, 1. Telvih)

Tağut, insanı azgınlaştıran, taşkınlık yaptırtan şey, kişi demektir. İnsanın zaruri olarak iki tağutla mücadelesi vardır. Bunlar: Tabiat ve Ene (Benlik, Ego)... Ene, içteki tâğuttur. İnsanı firavunlaştıran, nemrudlaştıran yöndür. Nemrud ve Firavunu de o hale getiren benlikleriydi. İnsana verilen benlik, Cenab-ı Hakk'ı tanımak için araçken, insan kendini kendindeki İlâhî tecellilerden dolayı ilah zannetmeye başlar. Eğer eline güç ve iktidar da geçerse zulmeder. Tabiat ise, insanı sebeplere tabi kılar. Sebepleri elde eden kişi her şeyi yapabileceği algısına kapılır. Şu an İlâhî kanun tecellileri olan genetik yapılara müdahale edilmesinin sonucu yeryüzünün düzeninin bozulması, benlik ve tabiat algısıyla şişen insanlığın kendisini göklere hâkim olacak ve Allah'a meydana okuyacak derece şımarması onun bireysel ve tür bazında başına âfetleri çeker.

Allah, insana ve insanlığa acizliklerini bazen küçücük şeylerle gösterir. Corona virüs (Covid-19) da olduğu gibi... İnsanı benlik ve tabiatın esaretinden kurtaracak sır, zikirdir.

Nakşibendiler, “zikr-i hafi” ile benlik tâğutunu kırıyorlar. Enfüsü aydınlatıyor, benlik buzdağını eritiyor ve kalb çekirdeğinin yeşermesine vesile oluyorlar. Kadirîler ise, “zikr-i cehrî” ile tabiat tâğutunu parçalıyorlar. Bu şekilde zikir hakikati, iç ve dış dünyada tevhid mühürlerini gösterir. İnsanın ve her şeyin yed-i kudrette mahkûm olduğunu; Halık'ın sadece Allah olduğunu gösterir. Zikir, ilerleyen safhada kalb gözünü açarak “şuhûd”u netice verir. Şuhud ise, “itminan”ı... Bu sır tahakkuk ettiğinde tabiatın yaptığı gece biter; sanat-ı İlâhiye gündüzü doğar, her şey Rahmân-ı Zü’l-Celal’in bir boyaması olarak görünür. Ene yırtılınca insanın mahiyet ve hüviyetindeki “Hüve tecellisi” açığa çıkar. Bu tecelli ile kişi Hakk’ın huzurunda kendi hiçlik ve yokluğunu hissedip varlık, hayat ve benliğinin Cenab-ı Hakk’ın yed-i kudretinde olduğunu hisseder ve iman eder. Bu şekilde kişi " Allah müminlerin velisidir. O, onları karanlıklardan nura çıkartır. " sırrını yaşar. Tâğutun yönetimi altına giren kişi ise, karanlıklar, hüzünler, korku ve endişeler içinde bocalar durur. (Badıllı Mesnevi-i Nuriye, Habab ve Habbe Risalesi, İlgili Bölümler)

Kâinat kitabının bir âyeti olan “ağaçlar”ın rüzgarlarla salınan, cezbeye kapılmış gibi hallerinden insanın fikri, ruhu, kalbi, nefsi, aklı, heva-yı nefsi, hayali gibi farklı farklı yönleri farklı farklı hakikatleri ders alabilirler. Üstad Bediüzzaman’ın bir tefekküründe gördüğümüz üzere…

*Fikir, mecâzî sevgilerin ayrılık acısından ağaçların çıkardığı “Hû Hû” sesini bir inleme olarak okur, dinler.

*Ruh, ağaçların hilkatini Esma-yı Hüsna'nın tecelliyatına bir aynalık, çıkardıkları “Hû Hû” sesini, o isimlere aynalığa bir mukabele olarak görür.

*Kalb, ağaçların hilkatinde intizam, sanat ve hikmeti okur, “sırr-ı tevhid”i ders alır. “Her şeye mâlik olmayanın hiç bir şeye mâlik olmadığını, bir şeyi yaratabilmek için her şeyi yaratacak bilir ilim ve iktidar sahibi olmak gerektiğini” ders alır.

*Nefs-i emmare, ağaçların salınışında dünyanın fâniliğini okur; bâki bir zevk arayışına girer. Ağaçlardan " dünya-perestliği terk etmesi " şartını ders alır.

*Akıl, ağaçların ve hayvanların uğultularında, bitkilerin ve havanın çıkardığı seslerde harika bir intizam, hikmet nakşı ve sırlar hazinesini bulur.

*Heva-yı nefis, ağaçların inlemesinde, yaprakların titremesinde ve hışırtılarından muazzam bir zevk-i hakikat alabilir ki, kişiye her şeyi unutturur. Kendisinin hayatının direği olan “zevk-i mecâzî”yi terk edip “zevk-i hakikat” te ölmek ister.

*Hayal ise, ağaçların çıkardığı “Hû Hû” seslerinden görür ki, ağaçların müekkel meleği ağaç şeklinde bir neyzendir. Her bir dal bir neydir. Rüzgâr ise, meleğin nefesidir. Ağaçlardan çıkan “Hû Hû” sesi ise, müekkel meleğin dallara üfürmesiyle ortaya çıkan “Hû Hû” zikridir.

Bütün bu yönleriyle her bir ağaç, Zât-ı Hayy-ı Kayyum'u,

-“Varlık”larının diliyle “Hû Hû” diye zikreder,

-“Hayat”larının dili ile “Hayy, Hayy” diye yad eder,

-“İhtiyaçlarının giderilmesi”yle “Hakk Hakk” diye zikreder.

Bütün ağaçlar da birer zakirdir. Bütün bitkiler de... Bütün hayvanlar ve cansız nesneler de... Bütün kâinat bir halka-i kübradır ki “La İlâhe illa Hu” diye tevhid-i İlâhiyi zikrediyorlar. " Ya Hayy ya Kayyum, Hayy ve Kayyum isimlerinin hürmetine, perişan kalbime, hayat bahşet! Müşevveş aklıma istikamet nasip et! Âmin." (Sözler, 17. Söz, 2. Makam, Barla Yaylası, çam, katran, ardıç...)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum