Emsâli görülmemiş hakikatleri Hazret-i Kur’ân’dan istiyor

Emsâli görülmemiş hakikatleri Hazret-i Kur’ân’dan istiyor

Kur’ân-ı Azîmüşşânın, ne derecelerde zengin bir hazine-i rahmet-i İlâhiye bulunduğu vâreste-i arz olup

Risale Haber-Haber Merkezi

(Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Barla Lâhikası adlı eserinden bölümler.)

Sabri’nin fıkrasıdır.

Eyyühel Üstad; Îd-i saîd-i fıtrînizi tebrik ve bilvesile dest ve dâmen-i kerimanelerini öperim.

Efendim, her an Nurlarla tegaddi eden ruh-u âcizânem, yine evvelki Cuma günü mugaddî bir nura muntazır iken, Yirmi Dokuzuncu Mektubun Üçüncü Kısmını ihsan ve irsal buyurulmakla fakir talebeniz müşerref ve müstefid ve minnettar kalmıştır. Bir saatlik misafir kalan bu eser-i kıymettar ve mânidarı hemen Abdullah götürdü. O rüya-misal gördüğüm eserin, bir haftadan beri dimağımdaki kıymettar nakışlarını ve mânidar meallerini, aczim dolayısıyla ifade edebilmeye iktidarım yok.

Şu kadar arz edebileceğim ki, bu burhânî, senedî, şuhudî, velhasıl kâffe-i esbab-ı sübutiyesi aslında münderiç ve müştemil bulunan kıymettar eser, umum Risale-i Nur ve Mektubâtü’n-Nur’un güneş-misâl i’câzları, âlemleri hayrette bırakan kerametleri, dost ve düşmanın itiraf ve takdirini kazanan âsâr-ı sâbıka-i nuraniyenin ne kadar güzellikleri ve meziyetleri varsa, sanki bu kısımda içtima etmiş. Ve yahut şöyle diyebileceğim ki, her ne zaman nurlardan bir risale görsem, bu gibi veyahut daha ziyade bir zevk-i hakikî ve sürur-u nâmütenâhi görüyorum. Şu halde bu acip mahsusat ve meşhudat, ancak Nurlara ait ve münhasır bir i’câz, kezâlik Nurlara mahsus bir kerametidir demekte, ehl-i imanca kâmil bir kanaat mevcut bulunacağına eminim.

Bilhassa tevafukatı, tefsiratı gösterilerek tahriri musammem ve menvî bulunan Kur’ân-ı Azîmüşşânı, umum ehl-i iman ve tevhid kemâl-i hâhişle ve nihayetsiz hürmetle karşılayacakları bedahette olduğu gibi, birçok kimselerin de, âhir ömürlerinde yeniden okumaya şevk ve gayret gösterecekleri, bir ihtimal-i kavîdir. Daha nice emsali nâmesbuk âsârın vücuda getirilmesini, bütün ruhumla diler ve Cenâb-ı Mün’im-i Hakikîden muvaffakiyetler temenni eylerim, efendim.
اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Hâfız Sabri

***

Sabri’nin fıkrasıdır.

Üstad-ı Âlîşânım Efendim; Şu iki geceden iğtinam edebildiğim vakitlerde, Yirmi Dokuzuncu Mektubun Birinci Kısmını istinsah ederek, kendi nüshamı Ali Efendiye ve aslını zât-ı Üstadânelerine iade ve takdim ediyorum. Şu bir aydan beri, ruhlarımız ateşe mâruz çimen gibi yanık, küskün, solgun bir vaziyette olup, hattâ ekser arkadaşlarla, bu mesele hakkında ne hatt-ı hareket takip edeceğimizi mektupla muhabere ve müşavereye başladık. Ve bu tarafta Üstad-ı Âzamımıza en yakın bendeleri olduğum için, şifahen veya tahriren bu babda mâruzatta bulunmak emelinde iken, bu dertlere birer iksir, ilâç ve cevab-ı şâfi olan Yirmi Yedinci Sözü, bir kat daha muvazzah ve oldukça şümullü bir cevâb-ı âliyi bizlere ihsan eden ve kısacık cümlesi nâmütenâhi hakaik-i maânîyi câmi bulunan, “bahr-i muhît-i kebir” tâbirine mâsadak olan herbir cümle-i Kur’âniye şu kısımda, bilhassa Beşinci, Sekizinci ve Dokuzuncu Nüktelerde asrın kuru kafalı, müflis, felsefeci şeytanlarını gemlemiş, iskât etmiş, daha doğrusu bütün bütün ilzam ve ruhlarımızı da tenvir ve tesrir ve teselli etmiştir.

Üstad-ı Muazzezim; Kur’ân-ı Azîmüşşânın, ne derecelerde zengin bir hazine-i rahmet-i İlâhiye bulunduğu vâreste-i arz olup, o hazine-i kudsiyenin muhtevi bulunduğu envâ-ı türlü elmas ve pırlantaları çıkartmak ve bilvesile bizim gibi muhtaç olanlara da verdirmek hususunda, Nurlar Külliyatının ekserisinde tam bir muharriklik vazifesini deruhte eden Üstad-ı Sâni Hulûsi Beyefendimi, teşbih ve tabiri caizse, saatçılarda bulunan yıldızvâri sekiz-on ağızlı saat anahtarlarına benzetiyorum ki, o müteaddit ağızlı anahtar, âlemde mevcut her saati tahrik eder, işletir. Mümâileyh beyefendim de, aynen o halde olup, emsâli görülmemiş ve duyulmamış birçok mesâil-i mühimme-i hakikiyeyi Hazret-i Kur’ân ve dellâl-ı Kur’ân’dan istiyor.

Şu asırda hazine-i hassa-i mâneviyenin hazinedar-ı bînazîri de, o kıymettar sâiline en kıymettar ve ruha tam bir gıda-bahş mevadd-ı mâneviye-i Kur’âniyeyle i’zaz ve ikrâm ederken, o halkaya lâyık ve müstehak olmadığım halde, fakir de, gıda-yı ruhânîmi ârâmsız alınca, o mevâidi ihsan edene de, getirene de, isteyene de hadsiz medyûn-u şükran kalıyorum. Bu defaki aldığım lütufnâme-i ekremîlerinde, gücenmesini hazır farz ederek, “Mektupla muhabere etmiyorum” buyuruluyor. Bu hususta kalb ve ruhuma “Ne dersiniz?” dedim. “Estağfirullah, sadhezâr estağfirullah! Biz ölmüştük, lehülhamd bize taze hayat bahşedildi. Gücenmeye hiçbir cihetle hakkımız yok. Vazifemiz olan duaya devam ve teşekkür borçluyuz” cevab-ı hakgûyânesini ruhumdan aldım.

Hâfız Sabri

Devam edecek

ÖNCEKİ BÖLÜMLER

Lâhika mektupları hizmet-i Kur’âniyenin esaslarını ders veriyor

Hulûsi Bey ve Sabri Efendinin mektuplarının Risale-i Nur'a dahil edilmesinin beş sebebi var

Üstadın vazifesinin bitmediğine dair burhanlar

Risale-i Nur mektuplarının bendeki tesirleri

Size bu eseri yaptırtan o Nurları ayak altında bıraktırmaz

Ömrümde ilk defa olarak Üstad dedim

İhtiyaca ve hâl-i âleme göre yazdırıldığına asla şüphe kalmamıştır

Doğrudan doğruya nur-u Kur’ân olan mübarek Sözler

On Dokuzuncu Mektup ile yeniden hayata dönmüş gibi oldum

Eserleriniz güzel bir Üstad, ulvî bir mürşid olacak

Bu hakaikle Avrupa ehl-i dalâletine de meydan okunur

Allah bu Nurları âciz insanlarla bile neşir ve muhafaza ettirir

Risaletü’n-Nur’un dinleyicileri arasında 88 yaşında bir hoca vardı

Bu eserler bütün cemaatlere daima mazhar-ı takdir oluyor

Yeğeni Abdurrahman'dan Said Nursi'ye: Aziz Mamo

On Dokuzuncu Mektup, ruh ve kalb-i âcizîyi gül ve gülistanlığa çevirdi

Müşrik ve münkirleri mağlûp ve ilzam eden son sistem malzeme-i cihadiye

Beşerin ayağını kaydıran şu asırda Nur fabrikasından her nevi teçhizat alınmalı

Avrupa meftunlarına atılan topun elmas güllelerini gördüm

Cenâb-ı Hak sancak-ı Muhammedî (asm) tahtında cümlemizi haşreylesin

O söz felsefenin çıkmazına sapan gafil ve âsilere müthiş bir darbe gibi çarpıyor

Otuz Üçüncü Sözünüzle kalbimi tedavi buyurmanızı istirham eylerim

Zaman olur ki herşey, herkes, her muamele, kalbi incitiyor, işte ilacı

Nur deryasından içmek isteyen bunları alsa dahi kalp ve ruha kâfi

Sözlerinizi insafla okursa tevbeye mecbur olacağına kat’iyen ümitvârım

Güzellik yazılarımızda değil, i’câz-ı Kur’ân’dan olan nurlu Sözler’e aittir

Isparta’nın intibahına sebep olan Âdilcevazlı Bekir Ağanın duyguları

Onuncu Söz'ü aldığım dakikada bir ağacın altına gittim

Benim için buna ruhsat veren Cenâb-ı Hakka milyarlarca hamd ediyor ve şükrediyorum

Mirac gibi bir şâheser karşısında apoletleri sökülmüş bir kral vaziyetine düşer

Bendeniz, doktorların düşündüğü gibi düşünmüyorum

Bu kardeşinizde, Üstadının bazı hasletlerinden vardır

Risale-i Nur, Avrupa’ya karşı Kur’ân’ın parlak bir güneş olduğunu gösterecek

25. Söz 'Yaş ve kuru ne varsa Kur'an'da yazılmıştır' ayetini ispat ediyor

Envâr-ı Kur’âniye burhanlarından Sözler kalbimi nurlandırıyor

Bahtiyar kardeşim Hüsrev, o menzili çok güzel süslendirmişsin

Herkesten ziyade hasta olan, maddî ve gâfil doktorlardır

Şu tevafukat-ı acibe başka kitaplarda bulunur mu?

Cumartesi günü, saat on bir buçukta müjdeli ve mübeşşir eseri aldım

Bir zerrede kâinatın saltanatının küçük nümunesi mevcuttur

Hz. Muhammed’in (asm) muazzam mucizesi elimizde değil mi?

Yirmi Üçüncü Söz insanlara insanlıklarını ihtar ediyor

Aradaki hâinlerin engel olmaları, şüphesiz çok müteessir ediyor

O mektubu valideme okudum, gözlerinden yaşlar dökülüyordu

Risalelerin her birisinin nurları bir, güzellikleri ayrı

Gözlerimden dökülen yaşları risaleleri okumakla teskin edebiliyorum

Üstadıma kendi elimle Kur’ân-ı Kerîmi yazıp takdim etmeyi çok arzu ediyorum

Ey Üstad! Eserlerin seni nâmınla beraber yaşatacaktır

Manevî iplerle bağlanmış bir cemaat efradının sevini hissediyorum

Bazıları soruyor, Nur eczahanesinde ne gibi tedaviler var?