‘Elif Öğretmen’ romanı

"Elif Öğretmen" romanının yazarı kardeşim Hüseyin Yılmaz.. Gençlik yıllarından beri aynı yolun yolcusu olarak birbirimizi tanıyorduk. Yüksek öğrenim hayatımız ayrı şehirlerde, ayrı fakültelerde geçtiği için birbirimizi yıllarca şifahen görmedik. Onun dava adamlığını, fikriyatını, yazarlığını, hitabetini, tabiat aşkını, maceralı gezilerini uzaktan bilirdim ama roman yazarlığı yönünü doğrusu hiç bilmiyordum... Hüseyin Yılmaz, yalçın kayalar ve dağlarla dolu Adıyaman/Gerger (Güneydoğu Anadolu) coğrafyasında büyüdüğü için sert mizaçlı, dik duruşlu, soyadı gibi yılmaz bir fikir adamıydı.

Romantik ve duygusal yönünü doğrusu bilmiyordum. Ta ki Elif romanının kapağına bakıp sayfalarını açıncaya kadar. Bu roman, çeşitli gazetelerde sosyal ve siyasal konularda köşe yazarlığı yapmış olan Hüseyin Yılmaz'ın hem bilinmeyen estetik ve sanatçı yönünü hem duygusal bağlamda ne kadar ince ruhlu olduğunu bize yansıtan ayna gibi oldu. Bir anlamda o aynada kendimi seyrettim. Roman kahramanı Ahmet sanki bendim. Öylesine kendimi bulduğum bir kitap oldu Elif Öğretmen.

Romanın tema, konu, karakterler, mekan, zaman ve üslup olarak incelenmesi, dil ve anlatım teknikleri açısından bir laboratuar tahlilinden geçirilmesi, edebî tenkit alanında olmazsa olmazlardandır. Fakat bu romanın kritiğini akademik eleştirilerdeki gibi tasnifatlı bir şekilde yapmak yerine karma bir değerlendirme ile ele almak düşüncesi daha ağır bastı. Çünkü makam böyle gerektiriyor.

Roman, konu bazında Kürt meselesini ele alıyor. Türk-Kürt çatışmasını lokal bir şekilde Gerger ilçesindeki Çet köyü ve havalisinde masaya yatırıyor. Ama mesajı ve çözüm yolları genele bakıyor. Birbirini yanlış tanıyan Türk-Kürt cenahlarına, aslında ikisini de zehirleyen menfi milliyetçilik problemine parmak basıyor yazarımız. Bu sosyal yarayı ele alırken kurgu ve olay örgüsü Elif Öğretmen ve Ahmet arasında oluşuveren aşk ekseninde okuyucuya sunuluyor. İlginçtir ki roman bu kurgusuyla hem kalbe hem de akla hisseler dağıtarak asıl hedefe, kardeşlik, birlik, beraberlik hedefine götürüyor.

Kürt meselesini iyi bilen; ne Türkçülük ve ne de Kürtçülük akımlarına kapılmayan yazar yaraları acıtmadan ve kanatmadan tedavi etmede sosyologlara, psikologlara, toplum mühendislerine, akademik kamuoyu gibi yüksek tabakaya gerçekçi bir yol göstericilik yapmaya çalıştığı kadar bir çok alanda -tahsili ne olursa olsun- her kademedeki okuyucuya mesajını ulaştıracak formülleri basit ve yalın bir anlatımla dile getirmeye çalışmış.

Daha ilk sayfalarından itibaren aklıma R.Nuri Güntekin'in Çalıkuşu romanı geldi. Aynı eksende ama ayrı kulvarlarda bir yürüyüştü bu. Birinde Feride öğretmen, diğerinde Elif öğretmen başroldeydi. Bu iki romanın karşılaştırması ayrı bir çalışmayı gerektirir. Ama peşinen söyleyeyim ki ikisi arasında kurgu ve mesaj yönünden benzerlik olmamasına rağmen bir takım simetriler ve tez-antitez bulunmaktaydı.

Feride kelime kökeni olarak bir, tek demektir. Ferd/Ferid Allah’ın isimlerinden bir isim. Elif de öyle. Onun da içinde bir ve  tek oluş yatar. Elif'in Ebced değeri birdir. Allah'ı simgeler. aynı kapıya çıkarlar iki isim de birlik ve teklik'te buluşurlar. Yalnız Elif karakteri ile Feride karakteri farklıdır. Çalıkuşu romanı Cumhuriyetin ilk yıllarında Osmanlıdan kalan din kardeşliği olgusu yerine Türk kardeşliği, Türkçülük akımını Anadolu insanına zerk eden ulusal politikanın ilk öncülerindendir. Bu roman Kürtleri ve mesela Kürtçeyi yok sayarak çağdaşlık ekseninde ele alır.

Elif öğretmen Türkçülük akımının Kürt'lerde doğurduğu antitez sonucu kardeş çatışmasında ölen yakınının intikamını almak için yola çıkar. Yani amaç yöre insanına okuma-yazma öğretip bilgi ve aydınlatma değil intikam için bir yola çıkıştır. Kısaca "Elif Öğretmen" romanı doğrudan muhatap almasa da, "Çalıkuşu" romanının başlattığı tahribatı tamir için kurgulanmış bir antitez romanıdır.

Elif öğretmendeki mesajlara bakacak olursak hem Kürtçülük hem de Türkçülük akımının karşısında yer alır. Bu iki kimlik ve kültüre sahip insanımızı iman, ahlak, kültür ve insanlık düzeyinde millet sayan İslam kardeşliği tezini Bediüzzaman Said Nursi'nin milliyetçilik anlayışı çerçevesinde pozitif yönleriyle işler. Ataol Behramoğlu'nun Sosyalist dünyaya seslenen bir şiirinde dillendirdiği "Bizim de Che Guevara'mız var" kabilinden aşağılık kompleksi saydığım özenti düzeyindeki sahiplenme yerine Yılmaz, Türkçü ve Kemalist adı altında zihniyetin hakim olduğu makamlarda oturan devlet ricalinin önyargılarla insan bile saymadığı Kürt kökenli vatandaşların insani yönünü, gelenek ve göreneklerini, binlerce ortak yönlerimiz olduğunu öne çıkarır. Vatana, millete yıllardır kanser mikrobu gibi bulaştırılmış ırkçı ve bölücü akımın, uluslararası maşa haline getirilmiş malum örgütün dışında ekseriyeti teşkil eden bin yıldır et ve tırnak gibi kaynaştığımız Kürtleri kucaklamaya çalışır.

Hüseyin Yılmaz, Ahmet'in şahsında dinî cemaatlerin içinde dışarıdan fark edilmeyen ve dillendirilmeyen romantizmi, nezaketi, yemek kültürünü, oturma-kalma adabını, kadına bakıştaki nezaketi de ilk defa bu kadar rahatça dile getirmiştir. Elif ise altyapısı yeterli bir bilgiyle beraber, bir kadına yakışan edebi, utangaçlığı, nezaketi, duygularına hakim olacak ahlaki olgunluğu sergileyen bir baş karakter olarak sunulur. Bakış açısı daha çok Elifin iç ve dış konuşmalarına göre kurgulanmıştır. Ama Hüseyin Yılmaz yazar konumuyla anlatıcı rolünde, diyaloglarla romanın akışına denk katar. İlginçtir Yeşilçam dünyasında yönetmen Memduh Ün'ün çektiği her filmde bir iki dakikalığına da olsa kendini oyuncu olarak eserinde göstermesi gibi Hüseyin Yılmaz da üçüncü şahıs olarak romanında yer alır. Bu durum eserine yeni ilginç bir yansıma getirmiştir. Ama bana göre sadece ilginç bir senaryo taktiğidir tabii.

Romandaki karakterlerden Elif, aslında Kürt insanına bu tek yanlı bakışın, ulusalcı bir Kemalist ve Turancılık anlayışının yine kendinden kaynaklandığını bilmeden, düşman saydığı bölge insanından intikam almaya giden bir konumdadır. Ahmet ise Kürt kökenli ama Kürtçülük ve Türkçülük ideolojilerine kendini kaptırmamış, Doğu ve Batı kültürünü birlikte okumuş, bin yıldır kardeşçesine yaşamış Kürt ve Türk aidiyyetini ulus kavramı yerine millet kavramı potasında, din kardeşliği ortak paydasında kabul etmiş bir görüşü temsil eder. Ahmet, aynı zamanda doğa aşkı, ahlak ve romantizm alanlarında da ideal bir karakterdir. Yaşına göre olgun ve romantiktir. Diğer karakterler aşağı yukarı yardımcı rolünde yer alırlar öne çıkan belirgin bir kötü karakter yoktur. Çatışmacı karakterler Elif’in ve Ahmet’in içinde oluşmaktadır. Karakterler yerine iyi kötü fikirleri çatıştırır.

Kendi hesabıma romanda destansı temalara göndermelere de rastladım. Öncelikle Elif ile Ahmet arasındaki aşk olayını gayet edepli ve seviyeli şekilde yansıtan Yılmaz, psikolojik süreci de başarılı diyebileceğim bir trend içinde yürütebilmiş. Bu aşkın ilk itirafı noktasında ise güzel bir efsaneyi akla getirecek biçimde betimlemiş. Hane halkını evlerine hapsedecek kadar kapılara dayanan ve biri iki metreyi bulan kar yığınını kürekle atarak yol açıp Elif öğretmenin evinin önüne kadar gelen Ahmet'in durumu sanki Şirin için dağları delen Ferhad'ı anımsatmaktadır. Okuyuculara her aşkın bir bedeli olduğunu, gerçek aşkların öyle kolay olmadığını, hoşlanmak ile sevmek olgularının farkını, gerçek bir aşkın karşılıksız fedakarlık, anlayış, hoş görü, sabır, bekleyiş, sevgiliyi aşikar ederek rezil etmeyiş gibi artı değerlerle donanması gerektiğini romandan öğrenebiliriz. Öylesine ince mesajlar ve yan anlamlar yüklüdür. Türk-Kürt çatışması bundan doğan felaket ve fecaatleri halletmeye çalışırken aşk bağlamında sunum yapması kısaca böylesi ciddi bir konuyu usta bir taktikle gıdadaki vitaminleri tatlı, rayihalarla takdim etmesi gerçekten güzel bir kurgu tekniğidir.

Eleştirel açıdan romanın bir takım eksikleri de yok değil. Bana göre, romana emek verilmiş ama işçilik biraz aceleye gelmiş gibi. Roman uzun soluk ister. Bu bakımdan  yazarların daha dikkatli ve titiz olması gerekir. Aksi halde romanın ciddiyetine ve romancının karizmasına zarar verir

Roman yazarlarının dikkate alması gereken noktalar üç aşağı beş yukarı bellidir. Sadece araştırma ve inceleme eserlerinde değil roman yazarken de yanımızda mutlaka Türkçe sözlük ve imla kılavuzu bulunmalıdır. Yaşar Kemal gibi, Orhan Pamuk gibi usta ve Nobel ödüllü yazarlarımız bile söz gelimi dil ve anlatım, deyim ve terim yanlışları yapmışlardır. İster istemez dikkatlerden kaçıyor böyle hususular.

Kitapta bir hayli baskı ve dizgi hataları var. Editörün dikkatsizliği ve tashihat aşamasındaki gaflet affedilir gibi değil. Editörlerin görev ihmali de yazarlarına pahalıya patlıyor. Maalesef.

Romanda bir çok yerde çok özgün ve şiir tadında betimlemeler, tasvirler, ifadeler insanı alıp götürüyor. Bu güzel örnekler o kadar çok ki hepsini buraya almam mümkün değil. Bir kaç örnekle iktifa etmek zorundayım.

"Vücud hatlarındaki narinliğe." (S. 66) "Zaman zaman artan su sesi yaklaşmakta olduğu çağlayan hakkında erken bir fikir veriyordu." (S.69)

"Mütemadiyen akıp iki kayanın arasında koparak boşluğa dökülen su, kendi içinde köpürüyor, homurdanıyor bin türlü ses ve raks ile tam bir ses ve renk cümbüşüne dönüyordu." (S.74)

"Elinde olmaksızın gözlerine baktı. Ay ışığı düşmüş derin bir kuyunun dibindeki su gibi parlaktılar." (S.82)

"Birlikte oda kapılarını kapatmak, aynı asansörü beklemek, hareket halindeki küçük bir kabinde karşı karşıya durmak, birbirlerinin soluğunu duymak, kokularını hissetmek dünyanın bütün saadet ve lezzetini gölgede bırakıyordu." (S.157)

"Ahmet'in ilk başta tunçtan bir heykel gibi duruşu… ve devamı." (S.158,159) Başarılı bir tasvir yapılmış. Sayfalar dolusu bütün ifadeler komple güzel sıralanmış.

"Çocuk rüyasını andıran yüzünü, çok ziyaret eden o genç kız mahcubiyeti ile gülümsedi. Elif’in bu mahcup gülümseyişi Ahmet'te çok güzel bin bahçe gülünün birdenbire açılması, bütün güzelliğiyle ortaya çıkması gibi bir duygu meydana getirdi." (S.170-171 ve sayfa 183’teki betimlemeler usta kalem işi olduğunu gösteriyor.)

"Ne çok "Ahmet" deyip duruyorum değil mi? … O kadar dolmuş, o kadar taşmaya hazır vaziyetteyim." (S. 192 Bu paragraf baş karakterin iç konuşmasını ve psikolojik haini çok güzel anlatmış.)

"Sevdaya yaşanmış yılların…"dan başlayan bölüm S. 198 "Affedersin... paragrafına kadar ki bölüm çok güzel ve akıcı…

Sonuç olarak Hüseyin Yılmaz, Elif Öğretmenle roman coğrafyasında Adıyaman ili, Gerger ilçesi, Çet köyü ve havalisindeki dağları, ovaları, çayları, çağlayanları öylesine bir başınalıkla dolaşıyor ki bizi de beraberinde alıp götürüyor o saf, temiz fikirlerin, aşkların, insanların beldelerine. Hemşerim Hüseyin Yılmaz'la hep iftihar ettim. Böyle bir kalemle arkadaş olmak da bana gurur veriyor.

Elif Öğretmen romanının yazarı Hüseyin Yılmaz ile yaptığımız röportaj için tıklayınız

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum