Devası bulunan ve bulunmayan hastalıklar

Halkımız arasında, bir hastalıkla karşılaşıldığında bazen söylenen “Hastalık da, sağlık da insanlar için” sözü vardır. Bu sözün kaynağı belirtilmese de, onun doğruluğunun delili olan misallerin çokluğu o sözün reddine imkân vermez; çünkü tüm dünyada bulunan sağlıklı veya hastalıklı haldeki çok sayıda insan örnekleri “yok” sayılamaz. Tüm dünyadaki sağlık sektörleri de, insanların hastalıklarını önlemeye veya tedaviyle gidermeye çalışır.

* * *

Aylardır tüm dünyada daha ziyade “koronavirüs” olarak adından bahsedilen bir virüs cinsiyle alâkalı hastalık, ölüm veya şifa bulma hadiseleri ile ilgili bilgiler tüm dünya gündeminde ilk sıralarda yer almaktadır. Koronavirüs sebebiyle hasta olanlardan bazıları hiç tedavi olamadan, bazıları ise tedavilerine çalışıldığı halde ölmekte; bazıları da şifa bulmaktadır. Tüm dünyada sebeb olduğu ve olabileceği çeşitli hâller sebebiyle, bu hastalığın devasının bulunabilmesi için yoğun çalışmalar yapılmaktadır.

* * *

“O(nun sözleri, ilhamdan ve) vahiyle bildirilenden başkası değildir.” (Necm Sûresi, 53/4)

“ Koronavirüs” veya “kovid-19” olarak adından bahsedilen bu virüsün sebeb olduğu hastalığın devası bulunabilecek midir?” sorusuna da, Peygamberimiz’in (asm) 14 asır önce verdiği cevap vardır:

"Şâfi-i Kerim Allah Teâla Hazretleri, her ne hastalık indirmişse onun devasını da indirmiştir." [Ebu Dâvud ve Tirmizî'de şu ziyade var: "Tek bir hastalığın ilacı yoktur." dedi. Kendisine: "O hangi hastalıktır?" diye soruldu da: "İhtiyarlık!" cevabını verdi." [Buhârî, Tıbb 1, Ebu Dâvud, Tıbb 1, (3855); Tirmizî, Tıbb 2, (2039); İbnu Mâce, Tıbb 1, (3436).]

Bu Hadis-i Şerif’e göre, devası ve ilacı olmayan tek hastalık ihtiyarlıktır.

* * *

Bu Hadis-i Şerif’le bahsedilen “ihtiyarlık hastalığının devasının ve ilacının olmayışının sebebi” bugünkü tıp bilgileriyle de izah edilmektedir. Prof. Dr. Cevat Babuna bu günkü tıp bilgileriyle, insan vücudunun hücrelerden meydana geldiği gerçeğinden hareketle, vücut hücrelerinin ihtiyarlayarak ölmelerine sebeb olan üç şeyden bahsetmektedir. Bu üç şeyden de sadece birincisinden korunabilmesine insanın iradesini iyi kullanabilmesinin sebeb olabileceğini; diğer ikisinden ise insanın bu şekilde korunamayacağını söylemekte ve bu üç şeyi isimlendirmek gerekirse birinin “karamelizasyon”, yani karamelleşme, ikincisinin “oksidan maddeler”, üçüncüsünün ise hücrelerin bölünmesinde yer alan “telomerlerin kısalması” olduğunu bildirmektedir.

* * *

Prof. Dr. Cevat Babuna’nın bu konuda bildirdiklerinden, tıbbî bir makale yazar gibi geniş bir şekilde nakilde bulunmadan, sadece “telomerlerin kısalması” konusundakileri nakletmemiz maksadımıza olacaktır:

“İnsan vücudunda beyin hücreleriyle kalp hücreleri hariç, diğer bütün hücreler, hayat boyu 200 defa yenilenir. Bu yenilenme olayı şöyle olur: Evvela sarmal olarak hücrenin içerisinde kalıtım yükünü taşıyan DNA molekülleri zincirleri birbirlerinden ayrılır ve her molekülden onun eşi yeniden inşa edilir. Bu suretle bir molekülden bütün genetik özellikleri taşıyan iki molekül inşa edilmiş olur. Ancak bu DNA molekülleri, zincirlerinin uçlarındaki “telomer” denilen bir kısım vasıtasıyla birbirlerinden ayrılırlar ve her bölünme esnasında telomerlerin küçük bir kısmı koparak telomerler kısalır. Ard arda bu bölünmeler sonucunda telomerler iyice kısalarak, DNA zincirlerinin birbirlerinden ayrılmasında görev yapamaz hale gelirler ve bunun neticesinde de hücrelerin bölünmeleri durur. Hücreler bölünemeyince de, zamanla ihtiyarlayarak görevlerini yapamaz hale gelirler. Bu telomer olaylarında rol alan enzim maddesine de “telomeraz” adı verilir.

Hayatın en büyük gerçeğidir ölüm. Sadece insan için değil, bütün canlılar için ölümün mutlak olduğu Kur’an-ı Kerîm’de açıkça buyruluyor. Peki ölüm bir mutlak son mu?

Vücudumuz, sahip olduğu bütün harika donanımlara rağmen, aslında ruh için alelade bir konaklama yeridir. Ruhumuz bu âlemde et, kemik, sinir vb.den oluşan biyolojik bir bedende, bir süre misafir olacaktır. Sonra?

Sonra bu bedeni terk ederek başka bir âlemde, bedende ama misafir olarak değil, kalıcı olarak bulunacaktır. Hem de sonsuza kadar. Bunu yine Kur’an-ı Kerîm bildirmektedir.

Ölüm mutlak son diye oturup ağlayacak değiliz elbette, zira bir faydası olmayacaktır. Peki ne yapacağız? Ölümü ve ölümden sonraki âhiret hayatını bildiren Kur’an-ı Kerîm bunun cevabını da veriyor bizlere; hayatımızı Kur’an-ı Kerîm’e gore düzenleyeceğiz.

”Her nefis ölümü tadacaktır, Ecirler (yaptıklarınızın karşılıkları) kıyamet günü tastamam verilecektir. (O gün) kim ateşten uzaklaştırılır da cennete konulursa, artık o muhakkak kurtuluşa ermiştir. Bu dünya hayatı, ancak aldatıcı bir meta’(geçici zevk ve faydalanma)dan ibarettir.” (Âl-i İmrân, 3/185)

“Her nefis ölümü tadacaktır. Bir imtihan olarak sizi hayır ile de şer ile de deniyoruz. (Sonunda) ancak bize döndürüleceksiniz" (1) (Enbiyâ, 21/35)

“Her nefis ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz." (Ankebût, 21/57)

(Prof.Dr.Cevat Babuna, “Bilim’den İman’a”, babıali kültür yayıncılığı, İstanbul: 2001, s.88-91)

* * *

Allah, İslâm imanını taşıyan ve yaşayan doktorlarımızın sayısını arttırsın. Bizlere de “vâiz olarak kâfi olduğu” bildirilmiş ölümün vaizliğinden istifadeyle yaşayabilmeyi nasip etsin. Âmin.

(1) Hanginiz şükürde, sabırda ve salih amelde bulunacak veya isyan edecek diye. (İlgili âyetler için bkz. 2/157, 214; 18/7; 67/2; 29/2.)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum