Ayşenur KAHVECİ

Ayşenur KAHVECİ

Çocuğuma Sorumluluk Almayı Nasıl Öğretebilirim?

Komşu teyzeli hikayeler sık sık işe yaramıştır. Bugün yine bir teyzemiz olsun. Çocuğumuza komşumuzun küçük bir çikolata ikram ettiğini düşünelim. Fakat bizim ufaklık ağzına attığı gibi kayboldu. Burada bir şey rahatsız eder bizi, mahçup eder. Evet, bizimki teşekkür etmeyi atlamıştır. Anne, baba olarak onun yerine hemen biz teşekkür ederek telafi etmek isteriz hatta. Ve ilk fırsatta bu konuyu bizim çocukla da konuşur, sıkı sıkı tembih ederiz değil mi? Neden bu durum bizi böyle rahatsız eder? Çünkü;

İkram ve ihsan insana borç yükler. Teşekkür borcu. İnsanın yaratılışında kendisine yapılan iyiliğe muhabbet beslemek vardır. Bu muhabbet ona teşekkürü borç kılar. Bu doğuştan getirdiğimiz bir şeydir. Böyle tasarlanmış ve yaratılmışız. Borcunu ödemekte de ihsan edilen kişi doğrudan sorumludur. Belki başlangıçta miniklerin yerine “Kusura bakma teyzesi, oyuna daldı. Teşekkür ederiz ikramınız için” gibi telafi cümleleri maksadına ulaşır ama çocuğun yaşı büyüdükçe bunlar itici olmaya bile başlayacaktır. Kocaman kızınız/oğlunuz teşekkür etmeyi bilmiyor mu ki siz hâlâ onun yerine teşekkür etmeye çalışıyorsunuz?” derler insana. Çikolatayı kim alıyorsa, teşekkür borcunu ödeme sorumluluğu da ona ait olmalı.

Buradan şöyle ilerleyebiliriz; çikolatayı gören gözümüz, tutan elimiz, tadan dilimiz, teşekkür etmeden kaçıveren bacaklarımız var ya yavrum… Küçük bir çikolataya açık ara fark atmaz mı sence de? Tüm bunlar çikolatadan bile daha kıymetli ikramlar gibi geliyor bana, ne dersin? Bir dakika yok olduklarını hayal edelim mi beraber?

Çocuğa bir şeyleri öğretirken onu düşündürmek oldukça etkilidir. Bununla birlikte metaforlarla anlatıma da çok açıklardır. Düz bir metin gibi değil de hikayeleştirerek ve benzetmeler yaparak anlattıklarımız daha kolay girer zihinlerine. Bizde de öyle değil midir?

Şimdi varış noktamıza gelelim. Bu kusursuz tasarımımız ve yaratılışımız bizi teşekküre ve şükre götürüyor. Bu insanın içinden gelen bir dürtüdür. Öyle aktif bir dürtüdür ki insanlık tarihine bakacak olursak batıl inançlara sahip insanlar bile teşekkürlerini dile getirecek bir yol uydurmuşlardır.

Peki biz nasıl teşekkür edebiliriz? Şükürler olsun ki her birimiz tek tek bu sorunun cevabının peşinden koşmak zorunda bırakılmamışız. En doğru cevabını bize öğreten bir Peygamberimiz var. O’nun (asm) öğretmesi ile bu cevabı biliyoruz.

Namaz ile. Namaz küllî bir şükürdür. Bize hazır pakette sunulmuş gibi… “Nasıl etsem de bunca ikrama teşekkür edebilsem diye düşünmeyin ey kullarım, namazı emrettiğim gibi kılın, kabulümdür” demiş Rabbimiz. Ne büyük kolaylık değil mi? Namaz olmasaydı işimiz çok zordu hakikaten. Günde beş vakitcik namaz ile bunca ikramın teşekkür borcunu kapatıyor ya, bu da O’nun büyüklüğünden başka bir şey değil elbette. Daha dünyaya gönderirken bizi ikramlarına sarıp sarmalayıp annemizden önce şefkat ve merhametiyle kundaklayan Rabbimize teşekkür ederim demek komşumuzun çikolata ikramına teşekkür ederim demekten farklı olmalıydı elbette. Evet hepimiz annemizden borçlu doğduk. Teşekkür borcu, şükür borcu ile aldık ilk nefeslerimizi. İşte namaz bu borcu en kolay ve zahmetsiz ödeme şeklidir evladım.

Buraya kadar namazın borcumuz olmasından bahsettik. Aldık tüm ikramları, baş ve göz üstüne kabul ettik, istifade ettik ve teşekkür ettik. Fakat Allah’ın ikramlarının komşunun çikolatasından ayrıştığı bir nokta daha var. “Alın bu ikramları sizin için planladım ne yaparsanız yapın dememiş” Rabbimiz. Şöyle ki;

Hani askere giden ağabeylere komutanları silah teslim ederler ya oğlum. Bunun bir adı vardır. Komutanı askere şöyle der: “Bu silah artık sana zimmetlidir.” Yani sadece komutanın emrettiği şekilde kullanması üzerine bir kural koymuştur askerine. Kafasına göre kullanamaz silahını ve askerliği bitene kadar da silahına gözü gibi bakmak zorundadır. Çünkü emanetçi olmasının gerektirdiği sorumlulukları vardır asker ağabeyin. Kuralları çok nettir komutanın. Hiç kafa karıştırmaz. Eğer silahın başına bir iş gelirse de bedelini asker öder, hesabını asker verir. Bu sorumluluk askerliği bitip, terhis alıp, memleketine, annesinin babasının yanına döneceği güne kadar devam eder.

Evet bizler de Allah’ın askerleri olarak talimat yerimiz olan dünyaya vazifemiz kadar kalmak için gönderildik. Komutanımız Rabbimizdir. Döneceğimiz asıl memleketimiz cennetimizdir. Komutanımız bizi bu askerliğe gönderirken ihtiyacımız olacak bazı aletleri de emanet vererek gönderdi. Organlarımız, duygularımız gibi mesela… Bunlar asker ağabeyin silahı gibi bize zimmetlendi. Aynı zamanda hepsi Allah’ın insana ikramıdır demiştik ya, Allah bize hangi ikramını nerede ve ne şekilde kullanacağımızı da söylemiş üstelik. Kurallarını koymuş. Biz de onun çizdiği sınırın içinde kalarak emanetlerimize sahip çıkıyoruz. Ta ki asıl memleketimize dönene kadar.

Sevgili anne babalar. Ayet-i kerimede de sadece insanın yüklendiği söylenilen o büyük emanete sahip çıkma vazifesinin en güzel takdimidir namaz.

“Emrin başım gözüm üstüne komutanım. Emanetlerine emrettiğin gibi sahip çıkıyorum” demenin en mükemmel şeklidir namaz.

Özetle; çocuğumuzun sorumluluk almasını teşekküre borçlu olduğumuz ilk kaynağa teşekkür etmenin gerekliliğini ve sorumluluğunu öğreterek kolaylaştırabiliriz. Çünkü bu ilk sorumluluk alanımızdır. Hem Rabbine şükrü öğrenen çocuğu, diğer sorumlulukları zorlamayacaktır. Endişelenmeyin, fıtrî olarak bu meyil içimize yerleştirildiği için idrak etmesi zannettiğimizden daha kolaydır. Yeter ki biz sevdire sevdire anlatalım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.