Hüseyin ÇEŞİTCİOĞLU

Hüseyin ÇEŞİTCİOĞLU

Çerçi Bekir Ağabey

بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ

Çerçi Bekir Ağabey (1869/ 24 Nisan 1961 Bitlis- Adilcevaz)

Aslen bugün Bitlis'e bağlı Adilcevazlı ve adı Bekir Çelik’tir. Adilcevaz’da seyyidler olarak tanınan;   Abdülceliloğulları sülalesinden Emrullah oğlu Bekir Ağa olarak bilinir.

Isparta köylerinde çerçilik/ merkebiyle seyyar satıcılık/  yaparken Üstad Said Nursi ile Barla'da, 1928/ 29 yılında tanışır.

Bekir Ağa, ailesiyle Isparta’nın Bahçeler Mahallesinde Ayşe Uzunoğlu isimli bir hanımın evinde kiracı olarak ikamet eder.

Yazar eğitimci Misbah Eratillla Bekir Abi'nin hizmetlerini şöyle hikaye eder:

"Merkebinin üzerine yerleştirdiği heybenin altına Risale-i Nur’ları, üstüne köylülerin ihtiyacı olan öteberiyi yerleştirerek yola çıktı Bekir ağa.

Muhtaç gönüllere risale ziyafeti vermek için yola koyularak tanıdık bir köye vardı.

Köy meydanına geldiğinde önce sokakta oynayan çocuklar etrafını sardı ve sonra oyunlarına devam etti.

Bekir Ağa; gür sakalı, esmer benzi, kısa boyu ve başındaki külâhıyla köylüler tarafından tanınırdı. Köylüler, gelen çerçiye yaklaşarak sattıklarına bakmak için etrafına toplandı.

Bekir Ağa alış verişini bitirdikten sonra köylülerden birine yaklaşarak, "Burda âlim veya okuma yazma bilen biri var mı?” diye sordu.

Köylü, ona evi köyün çıkışında, okur-yazar olan biri olduğunu söyledi.

Bekir Ağa, merkebiyle bu okur-yazar kişinin evini buldu ve kapısını çaldı. Selam verdikten sonra kendini tanıttı.

Çerçilik yaptığını, eline bir kitap geçtiğini, içinde yazılanları okuyamayıp, merak ettiğini söyleyerek okumasını rica etti.

Okur-yazar kişi kitabı açıp okumaya başladı. Okuyan kişi hayretler içinde kalarak, bazı satırların üstüne basarak birkaç defa okuyunca Bekir Ağa’ya bu kitabın çok değişik ve farklı olduğunu söyledi.

Bekir Ağa’dan kitabı okumak için kendisine vermesini istedi, bu kitap Haşir Risalesi idi.

Bekir Ağa, kitabı ödünç olarak bırakabileceğini ve bir hafta sonra köye dönüğünde kitabı alacağını söyler.

Bekir Ağa, okur-yazar olan kişiye, “Bu kitaba sahip olmak istiyorsan kitabın bir kopyasını yazabilirsin; fakat yazdığın nüshayı Barla’da ikamet eden Bediüzzaman Hazretlerine götürüp doğru yazılıp yazılmadığını kontrol ettirmen şart!” dedi.

***

Bekir Ağa’yı Üstad Bediüzzaman Barla Lahikası 73. sayfada şöyle anlatır:

“Ümmi fakat allâmelerin işini gören ve esrar-ı Kur’âniyeye karşı Isparta’nın intibahına sebep olan ahiret kardeşim Adilcevazlı Bekir Ağa...”

Yine Lemalar 173. sayfada şunlar yazılı:

Gavs-ı Azam Şeyh Abdülkadir Geylânî, 800 sene önceki hitabıyla Bekir Ağa’ya Bekir Bey diye hitap eder.  
Lem’alar' da Üstad bunu şöyle açıklar:

“Gavs-ı Âzam’ın tâbiriyle Bekir Bey, bizim tâbirimizle Bekir Ağa...”

Isparta köylerinde fakir çerçi, kürt Bekir amma maneviyat ağası ve iman davasının adsız ve şanlı Bekir beyi.

Adilcevazlı hemşerisi ve 1950'lerde çocukken Bekir Ağa'yı tanıyan ve görüşen eğitimci yazar Mustafa Öztürkçü'nün anlatımına göre, Çerçi Bekir Abi önce İstanbul'a, daha sonra da Isparta'ya göç eden lakin  doğudan Isparta'ya sürgün edilen bir kimse değildir.

Barla Lahikası'nda Üstada yazdığı, Üstadın da ona yazdığı mektuplar vardır.

Ayrıca başta Hüsrev, Refet ve Sabri abilerin mektuplarında olmak üzere pekçok mektupta adı övgü ve takdirle geçmektedir.

Mesela merhum Hüsrev Altınbaşak Abi Üstada yazdığı mektupta şunları demektedir.

"Muhterem Efendim Hazretleri!

Bu sefer okumaklığımız için irsal buyurduğunuz iki kitaptan birisini Bekir Ağa’dan aldım. Kitabın birkaç sahifesini okudum.

Okudukça sizinle beraber kalbim hazîn hazîn ağlamaktan kendimi alamamakta idim. Hattâ yanımda bulunan valideme dahi okudum. Okurken validem ağlıyor, gözlerinden yaşlar dökülüyordu. Ben de ağlamamak için nefsime cebrediyordum."

bekiraga1.jpgRahmetli Küçük Zühtü, Barla Lahikası'nda şunları yazar:

"Yirmi Dokuzuncu Mektup’un Yedinci Kısmını akşam fakirhanemde, Bekir Ağa ile beraber bazı hususi arkadaşlarımızla okuduk. Ve son risalenin dinsizleri iskâta kâfi geleceğine hepimiz kanaat ve iman getirdik."

Yine Barla Lahikası'nda bulunan rahmetli Bedre imamı Santral Sabri Abi'nin mektubunda şunlar yazılı:

"Vakit vakit mukaddesat-ı diniyeye ehli dalaletin icra etmekte oldukları hücumlarla, ruhumda açılan cerihaların teellümatıyla müteellim olduğum bir anda, muhterem Bekir Ağa hızır gibi yetişerek Yirmi Dokuzuncu Mektup’un Yedinci Kısmını sunup derdime derman oldu."

Üstad Barla Lahikası'nda Bekir Beyin mektubunun başına şunları yazmış:

"Sözler’i müştakların ellerine yetiştiren kardeşim Bekir Ağa’nın fıkrasıdır."

Bu mektupta rahmetli Bekir Çelik Abi şöyle demektedir:

"Elimizdeki hakaik-i Kur’aniyeyi câmi’ Nur Risaleleri, her ân ve zaman bizi tarîkı hakikatin nurlarına istiğrak ederek, şu zaman-ı hazıranın ehl-i imanın kalbine verdiği ızdırabı izale etmektedir.

Allah iyi yapar inşâallah. Ben cahilim, bu kadar yazabildim. O Sözler'in kıymetini tariften âcizim.

Ne kadar yazsam o eserlerin kıymetinden binde bir nebzesini gösteremez."

Talebeniz Emrullah oğlu Bekir.

***

Üstad, "Said'in bir fıkrası" adıyla Bekir Ağa'ya şu mektubu yazar

بِاسْمِهٖ وَ اِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِهٖ

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Aziz, sıddık, fedakâr ve vefadar kardeşim Kürt Bekir Bey!

Maatteessüf bilmecburiye nâhoş ve malayani sayılacak bir bahis söyleyeceğim.

Fakat bu bahsim, hakiki hamiyetperver Türkçülere karşı değil belki Frengîlik hesabına sahtekâr bir surette Türkçülüğü kendine perde eden mütecavizlere karşı söylüyorum.

Şöyle ki:

Frengîlik namına ve ilhad hesabına, Türkçülük perdesi altında, sahtekâr bir milliyetperverlik suretinde ve hodfüruşluk cihetinde bana tecavüz edenler ve Türk milletini ve milliyetini zehirleyen mülhidler bilsinler ki:

Ben milleti İslâmiyenin; en mühim ve mücahid ve muazzam bir ordusu olan Türk milletine binler Türk kadar hizmet ettiğime, binler Türk şahittirler.

İşte bana Kürt diyen ve ittiham eden, zahir hamiyetperverlik gösteren sahtekârlar, bu millete ne gibi hizmet ettiklerini göstersinler" diyerek 1930 larda zirveye ulaşan, Üstadı da bunaltan ırkçı Türkçülükten şikayet etmektedir.

Şimdi tam bu noktada, Anadolu halkında varolan pisikososyal bir meseleyi çözümlemek zamanı gelmiştir.

Bu problem de şudur.

Kendi memleketimde çocukluğumdan beri yaşadığım, sonra Türkiye'nin batısında da gördüğüm şöyle bir gerçek var.

Türkiye'nin batısındaki insanlar büyük çoğunlukla doğulu insanlara Kürt olmasa da Kürt demektedir.

Bu hitap mutlaka kötü niyetli değilse de yaralayıcı ve zararlı olabilmektedir.

Bu sosyal sorunu, Üstad Nursi ve Bekir Ağa üzerinden değerlendirdiğimizde durum şudur:

Müslümanlığın esas ve ırk kökünü bilmenin mümkün olmadığı, önemli de olmadığı Anadolumuzda insanlar ırkı öne çıkartılarak değerlendirilebiliyor.

Günümüzdeki değerlendirmelerde ağız alışkanlığına dönüşse de 1950'lere kadar kasıtlı ve şuursuzca Kürt diye etiketlenip karşıt/ düşman konuma yerleştiriliyordu.

Üstad Bediüzzaman, Abdulkadir Geylani Hazretlerinin ifadesiyle Bekir Bey'i Eskişehir Mahkamesi'nde şöyle savunmuştur:

“Hem ezcümle; Isparta’da muhacir bulunan aslen Türk, vatanen Vanlı, Kürd Bekir namındaki şahsı..."

Yani Üstada göre Bekir Ağa Kürt değil Türktür.

İşte işin püf noktası da burası ki.

Bekir Bey ırk olarak Kürt değil, sürgün (menfi) değil, muhacir ve Türk.

Üstad Eskişehir Mahkemesinde, "Isparta’da muhacir bulunan aslen Türk" diyerek onu savunmuştur.

Hatırlarsak, Üstad onun için nefyi / sürgün demiyor.

En önemli gerçek ise; sürgünler daima gözetim altında tutulmuş ve hergün karakola imza vermek zorundadır.

Eğer Bekir Ağabey sürgün olsaydı ne çerçilik yapabilir, ne de çerçilik vesilesiyle Barla ile Isparta köyleri arasında Risale-i Nur taşıyıp Sözler'i insanlara okutabilirdi.

Gerçek Üstadın ve hemşerisi Mustafa Öztürkçü'nün belirttiği gibi; önce İstanbul'a sonra da Isparta'ya göçen bir muhacir Adilcevazlı Bekir Ağa.

Ağa ifadesi ise; kuvvetle muhtemel olgun, ağırbaşlı bir insan olduğundan yine Isparta halkı tarafından verilen bir nam, bir ünvandır.

Çünkü Bekir Abi'nin geçmişinde bir ağalık delili olmadığı gibi, vefatına kadar da memleketinde çerçilik yapması Anadolu'da ağalığın olgun, ağırbaşlı adamlara verilen bir ünvan olduğunu açıkça gösterir.

Bu gerçeği hemşerisi ve çocukluğunda Bekir Ağa'yı kendi köyü olan Adilcevaz'ın Erikbağ köyünde görüp konuşan eğitimci yazar Mustafa Öztürkçü, seyyid olarak tanınan bir aşiretten olduğunu belirtmektedir.

Kendim de rahmetli çerçi Bekir Abi'nin akrabası olan, şimdi İstanbul'da yaşayan, nur talebesi bir kardeşle bu konuyu konuştuğumda; kendi köklerini Büyük Selçuklulara dayandırıp; ana tarafının seyyid olduğunu belirtmiştir.

Kısaca o yıllarda Üstad nasıl alimliği, seyyidliği üzerinden değil sırf doğulu olması yüzünden Kürtlüğü üzerinden kötüleme ve karalamaya maruz bırakılmışsa aynı şekilde merhum çerçi Bekir Çelik Abi de; Türklüğü, hatta seyyidliği üzerinden değil de sırf doğulu olduğundan Kürt etiketi yapıştırılmış ve halk arasında öyle tanınmıştır.

"Çerçi Kürt Bekir geliyor!" şeklinde hitab edilmiş, öyle de tutmuş ve kabul görmüştür.

Kürt denmesi Üstadın da belirttiği üzere tamamen bir nam/ kişiyi adının dışında tanıtan ünvandır.

Ağa, kabadayı, pehlivan, derviş, bonkör gibi insanı tanıtan isim sıfatlara nam denir.

Şimdi düşünelim; böyle bir insan kendini nasıl izah edip ispat edebilir?

Bu yakıştırmanın yalan oluşu nasıl izah ve ispat edilebilir ki?

Önemli değil diyemeyiz, çünkü Kürt yapıştırması bir hakaret üstelik iftira olarak kullanılmıştır.

İşte Üstad bir mektubunda genel kabul gören, tutan bu Kürt namı üzerinden Bekir Ağa'ya hitap ederken;

"Aziz, sıddık, fedakâr ve vefadar kardeşim Kürt Bekir Bey!" diyerek etiketin önemsiz olduğunu asıl hakikatın mümin ve müslüman olmak olduğunun altını çizmiştir.

Türk olan en yakın ve en değerli talebeleri; Hulusi, Hüsrev, Sabri, Refet Bey gibi talebelerini örnek vererek; saldırgan ve iman hizmetine duvar oluşturan ırkçılığı böylece aşıp hizmetine devam etmiştir.

***

Üstad Bediüzzaman Said Nursi, Eskişehir Ağır Ceza mahkemesinde Bekir ağayı bizzat savunmuştur.

El yazması 27.Lema'da Üstad Said Nursi çerçi Bekir Beyi şöyle müdafa etmiştir.

“Hem ezcümle Isparta’da muhacir bulunan aslen Türk, vatanen Vanlı, Kürd Bekir namındaki şahsı ben Barla’da iken benim yazımla, Isparta’dan hususi hacatımı görmek için ara sıra yanıma gelirdi.

Okumak yazmak bilmiyor. Hem hemşehrim olmak münasebetiyle bazılar ona mektup göndermiş ve bazı dostlarımla sırf bir selam nevinden muhabere etmiş. Ben de bir iki hususi mektubumda onu taltif etmek için başka dostuma sena etmişim."

Kısaca; Allah bir şeyi diledi mi olmayacak bir şey yoktur.

Adilcevazlı Türk/seyyid Bekir Ağa'yı; önce İstanbul'a sonra Isparta'ya göçürtüp; Kürt diye damgalanmasına rağmen birçok Türk'ün imanın kurtulmasını ve bir cihette Isparta'nın tenvir edilmesini murat eden Allah'ın kudret ve hikmeti ne muazzamdır.

Ahir zaman iman-Kur'an davasının; gösterişsiz mahviyetli öncü kahramanı Bekir Ağabeye sonsuz rahmet ve mağfiretler diliyoruz.

Mekanı cennet-i ala olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
9 Yorum