Birinci Söz’e Kısa Bir Şerh Denemesi-1

Üstad Bediüzzaman Said Nursî’nin telif ettiği Risale-i Nur Külliyatı bahis konusu olduğunda öncelikle Sözler isimli kitabı ilk sırada zihinde canlanır. Sözler kitabı ise Birinci Söz‘deki Besmele ile başlar. Ve besmelenin bir nevi şerhi hükmünde olan ilk tebliğatını okuyanlara takdim eder.

Birinci Söz’ün basit bir temsilî hikaye ile sunumu vardır ilk adımda. Sonrasında ise bildik kelimeler ve basit cümle kuruluşları ile konu izahatı yapılır. Vakıa metindeki cümleler belki gramer açısından basit görülebilir fakat mana ve muhteva olarak basit görünen cümleler, aslında çok anlamları ihtiva eden veciz cümleler demektir ki bunu edebiyat ve belağat erbabı daha iyi idrak eder.

Telifinden itibaren geçen zaman içinde Birinci Söz’ün bir çok yazılı ve sözlü izahatları yapıla gelmiştir. Bizim yaklaşım biçimimiz geniş tefsir ve izahatlar yerine metinde geçen ifade, kelam ve terimlerin bir biriyle olan anlam bağı ve bağlantılarını takip ederek, flaş kelimelerin ışığında iz sürmekten ibaret olacaktır.

Mevlanâ’nın Mesnevî’si “Bişnev!”Dinle!” diye başlar. Risalede de Birinci SözDinle!” ile başlar. Burada ilginç bir benzerlik vardır. Görmek yerine işitmek duyusunun tercihi Hakkı tebliğ etmede görenin de görmeyenin de ortak noktası kulak ve işitme olduğu için “Dinle/işit!” emir kipleri tercih edilmiştir. Görme engelli olmak tebliği almamakta mazeret sayılmamıştır. Tebliğde esas olan kulaktır.

* Başta ona başlamak” ifadesi “Onunla başlamak” değildir. Burada anlam yönünden ince fark vardır. Yıllar önce Risaleyi sadeleştirme babında yapılan galiz hataların en birincisi de bu ifadenin “ona”dan kastettiği anlam Besmelenin hikmetini, manasını anlamaya başlamak yerine besmeleyle başlamak zannedilmiştir. Oysa önce, ilk evvela Besmelenin muhtevasını anlamaya çalışmak esas alınmıştır. Nitekim Birinci Söz’ü oluşturan metin, tamamen besmelenin kendi muhtevasından bahsetmektedir. Bunun için siyak ve sibak göstermeye gerek bile yoktur.

* Dikkat çeken bir başka husus, “Bismillah her hayrın başıdır” cümlesinde görülür. Besmele bu cümlede başlangıç cümlesidir. Yani özne/Arapçada mübteda olarak başta yer almıştır. “Bil ey nefsim Bismillah her hayrın başıdır.” Veya “Her hayrın başı Bismillahdır” veya “Her hayrın başı Bismillah olduğundan başta ona başlarız” vb. cümle kuruluşu ve kelimeler dizini yerine “Bismillah her hayrın başıdır” söyleyiş biçimi anlambilim olarak daha beliğ biçimle karşımıza çıkar.

Yine “Bismillah bütün hayrın” ya da “Bismillah her hayırlı işin” gibi cümle kurmak yerine “Bismillah her hayrın başıdır” diyerek hayrın maddi ve manevi, niyet veya amel olarak geniş bir alana şamil olduğunu ihsas ettirerek “Her” kelimesinin tercihi de manidardır. Fuzulî’nin “Aşk imiş her ne ki var ise âlemde” mısraında geçen “her ne ki” söyleminde olduğu gibi. Küll ve küllî hakikatlere işaret eden bir ifade şeklidir.

Ayrıca “Başıdır” demek “Evvelidir, başlangıcıdır” demekten daha anlamlı düşer. Çünkü Besmelinin her surenin başlangıç ayeti olduğunu ihsas ederek gövdeye göre başın önemini vurgulamak gibi telmihlere kapı açmaktadır. Hülasa cümle kuruluşu ve kelime tercihleri başıboş değildir…

* Hayırlı işlerde Besmele çekiniz, şerlerde değil. (Hadis meali) Bismillah her hayrın başıdır, ifadesi mana-yı muhalif olarak şerli işlerde, salih olmayan amellerde besmelenin çekilemeyeceği de ifade edilmiş olur ki bu hadis kaynaklı bir hükümdür.

* Mevcudatın vird-i zebanı… “Tüsebbihu ma fissemeavati vel ard” ayetine dayanır. Bütün mahlukatın hem şifresi/parolasıdır hem de zikir ve tesbihatlarının özüdür. Dilbilimsel açıdan her kelime bir (Parole’) paroladır zaten. Her varlık lisan-i haliyle besmeleyi zikir şeklinde çekmektedir hakikatini beyan eder.

* Mütevazi-Mağrur. Tevazu istiğfar ve acziyetini bilmek. Bu iki zıd kelimenin kullanılması köklü bir hakikate işaret etmektedir. Öncelikle gurur Şeytanın, tevazu ise Âdem’in (as) şahsında insanoğlunun en mümeyyiz vasfına telmihtir. İman konusunda Şeytan ve Adem (as) aynı yakîn içindeyken birinin racîm ve melun oluşu gururundan; ötekinin mağfur ve masum oluşu tevazudandır. Zira Şeytan (La’netullahi aleyh) secde etmeyerek gururuyla alçalmış ve kovulmuş iken, Adem (as) cennetten çıkarılma sebebi olan günahından dolayı tevbe istiğfar etmiş, Rabbine karşı acîz ve fakir olduğunu yaptığı ibadet ve istiğfarla göstermiştir. Fıtrata uygunluk açısından ehl-i iman genelde mütevazi, kafirler ise gururlu, ben merkezli olarak rol model üstlenmişlerdir. Genel olarak da cahiller, yarım ehiller kibirli tavra düşerlerken alimler ve ilmi derin olanlar daha mütevazi olurlar. Bazı bilim insanlarının narsistliği buradan kaynaklanır. İnsanların ilmi arttıkça daha alçak gönüllü davranış içine girerlerken yarım ve eksik ilim sahipleri maalesef kibir ve gurura sürüklenirler. Bir makama ehil olarak gelenler mütevazi iken, liyakatsız olarak gelenler o makamın gölgesine sığınarak kibirli ve otoriter davranırlar. Meyveli ağaç örnekleri sanırım bu konuyu özetler. Cehalet kibirle, kibir küfürle ilintili olgulardır.

Özetle gurur/kibir şeytandandır. Rahmetinden kovulma meselesindeki kibri telmih eden küfür alametidir. Ayrıca gururda kendine güvenme, nefis, ego ve ben merkezcilik var. Ötekinde Allah’a sığınmak, güvenmek, kulluk etme ve acziyetini bilme var. Haddini bilmenin ta kendisi de budur.

Nitekim Kur’an’da kıssaları geçen bütün enbiya ve övülerek bahsedilen bütün örnek şahsiyetler hep tevazu içinde ve nefsinin acziyyetini ifade eden bir tevazu ve iftikar nümuneleri olarak ön plana çıkmışlardır. Bunların izinde giden mutasavvıflar ve ilimde rasih olan alimler de aynı davranış modellerini göstermişlerdir. Üstadın Risale-i Nur mesleğindeki düsturlarının içinde “Acz, fakr, şükür, şefkat…” şeklindeki dört unsurun sayılması da bu hikmete binaendir.

* “Katiüttarik”in eş anlamı olan “şâki defolur, ilişmez” -çoğulu eşkiyâ- ifadesinden Risale-i Nur’un kendi kendini tercüme ettiği nüktesini çıkarabiliriz. Zira Risalelerde geçen bir çok Arapça veya Farsça kelimenin günlük dildeki Türkçe karşılıkları bir çok metinde müşahede edilmiştir.

Şaki, yol kesmeyi çağrıştırır. Yolculuk vardır. İnsan yolcudur. Hadis-i Şeriflerde de böyle tavsif edilmiştir. Halife-i Arz olan Ademoğullarının başta şeytan olmak üzere düşmanları çoktur. Dünya hayatının da bu yolculukta bir merhale olduğunu göz önünde bulundurursak nice fitneler, muzır varlıklar ve kavramlar yol kesen şaki mesabesindedirler. Şaki kelimesinin aynı zamanda Said-Şaki kavramlarıyla dirsek teması içinde olduğunu göz önünde bulundurursak insanın saidlerden mi, şakilerden mi olduğu rivayeti hatıra gelir.

* Titremek, korku, dilencilik, acziyet, zayıflık zelil-rezil oluş kibirde ve küfürde bulunurken bunların zıt anlamı aziz, emin, güven, güç-kudret Allah’a imanda bulunur. Bu karşılaştırmada sebeb-sonuç ilişkisi vardır. İman ve küfür muvazenesinin fıtrî sonuçlarıdır.

* “En güvendikleri selabet ve hararet dahi” cümlesinde geçtiği gibi zayıf ve aciz oldukları halde Besmele çeken kökler taşa, toprağa; yapraklar da hararetin hakimiyetine karşı sıcaklığa/ateşe nasıl direniyorsa zamanın zayıf ve naif inanmış cemaatleri de hakim güç merkezlerine karşı Allah’a dayanarak mezkur salabet ve hararet ortamı gibi imtihanlardan geçerek yollarına devam edecekleri zimnî olarak söylenir. Envai çeşit zulüm, baskı ve hapis cezalarına rağmen saff-ı evvel nur talebelerine “O baskı ve zulüm günlerinde hiç korkmadınız mı? diye sorulduğunda onlar “Aklımızdan bile geçmedi” demişlerdir.

(Devam edecek)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
41 Yorum