Habibi Nacar YILMAZ

Habibi Nacar YILMAZ

Bir Hatırlatma ve İkaz

Bundan önceki iki yazımızda, nefs-i emmareyi ve tuzaklarını anlatan kısımları, Şener Dilek Âbinin "Risale-i Nur'da Hizmet Metodları" adlı kitabından iktibas etmiştik. Tamam da bu nefsin hile ve tuzaklarına hasbelbeşer düşünce işimiz, manevî hayatımız bitiyor, ebedî hayatımızı kayıp mı ediyoruz? Hayır elbette, İşte aynı kitapta "Bir Hatırlatma ve İkaz" başlığı ile bu konu da irdeleniyor. Yazıyı aynen aktarıyorum.

"Yukarıdan beri nefsin şerlerini, ihanetlerini, bataklık ve çukurlarını, mizaç ve vasıflarını sıraladık. Bunları okuyan ve nefsini muhasebe eden Müslümanın muhtemel ki içine bir ateş düşer, içini bir alev alır. "Demek nefis bu derece zalim ve bu derece alçak! O zaman bu kadar nefsimin kötülüklerine karşı ne yapmam lazım? Nefsimin ve şeytanın tuzaklarına düşmemek için, ne tedbirler almam, ne gibi çareler düşünmem lazım?" diye düşünceye ve murakabeye başlar. İşte o zaman şeytan, insanın kulağına şu vesveseyi döker. "Sen, manen bitmiş ve tükenmişsin. Sen kokmuş, çürümüş, tefessüh etmişsin; artık bundan sonra senden ne köy olur, ne kasaba! Bu kadar günah ve isyanla fısk ve fücur ile cennete gireceğini mi sanıyorsun? Sen nere, cennete girmek nere? Bu kadar pisliklerin içerisine girenin yeri, olsa olsa ancak cehennem olur." der. İnsana tövbe ve iltica kapısını kapatmak ister. O günahkâr Müslüman, bu desiseye aldınırsa "Battı balık yan gider. Ben madem bitmiş, tükenmişim. Rahman'a dönecek yüzüm yok." diye bir saplantıya girebilir; rahmetten ümidini keser. Zaten şeytanın da istediği budur. Çünkü Allah'ın rahmetinden ümidini kesmek, küfürdür.

Evet kat'iyyen bilmek gerektiriyor ki hiçbir günâh Allah'ın rahmetinden büyük değildir.

Kıyamete kadar kapanmayan kabı TÖVBE KAPISIDIR."

Peygamberimiz (asm) "Tövbe-i nasuh (bir daha yapmamak şartıyla) Allah'a yönelen bir mü'min hiç günah işlememiş gibidir." buyurmuştur.

Hem Kur'an-ı Kerim'de Rahman ve Rahim olan Allah-u Azimüşşan "Muhakkak ki Allah bütün günahları bağışlar." buyurmaktadır. Yeter ki kul Allah'a yönelsin. Tam bir sadakat ve hulûs ile Rabbine iltica etsin, yalvarsın, yakarsın, af ve gufrana mazhariyetini talep etsin. Hem Peygamber Efendimiz (asm) bazı hadislerde, "Cenab-ı Hak birinin hakkına tecavüz etmiş kişiyi bağışlamak isterse, hakkına tecavüz edilen kişiye bundan ötürü ahirette büyük ödül vererek, hakkını bağışlatır, Allah da o hak tecavüzü yapmış olanı bağışlar." buyurmaktadır.

Evet şirk üzerine ölenler hariç, kul hakkı da dahil olmak üzere her günâhı Allah Teala dilerse, affedebilir. Nitekim Rabb-i Kerim, Gafur, Rahman ve Rahim olan Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

"Şu kesin ki Allah, kendisine şirk koşulmasını affetmez. Ama dilediği kimse hakkında, bunun dışındaki diğer günahları affeder. Her kim Allah'a şirk koşarsa, Haktan çok uzağa sapmış olur."

Demek görev ve sorumluluğumuz, dua ve tevekkül ile istiğfar, tövbe ve nedamet ile dergah-ı İlâhiyeye iltica etmek; rahmet-i İlâhiyeden ümidini kesmemektir.

"Demek dua ve tevekkül ve meyalan-ı hayra büyük bir kuvvet verdiği gibi, istiğfar ve tövbe dahi meyalan-ı şerri keser, tecavüzatını kırar."

Bir nokta daha kaldı. Onu da açıklamak gerekir. Bir zaman bir kardeşimiz, bir âlimin bir değerlendirmesini bana söylemişti. O söylenen sözler, bu makama mutabık olduğu için, faydalı olur, diye beyan ediyorum.

Azgın bir köpek, karşıdan sana doğru geliyor. Dişleri keskin, seni parçalayacak ve paralayacak... Bu durumda iki şey yapılabilir:

Birincisi, bir değnek, bir sopa ya yerden üç beş tane taş alıp önüne yığarsın. Bu tedbirinin neticesini önceden kestirmek mümkün değildir. Ya o seni altına alır, ısırır parçalar; ya da sen birkaç taş ile onun kafasını kırar, gözünü patlatırsın, sana yaklaşamaz. Ama yine de yapacağından kolay kolay vazgeçmez, sürekli havlar, durur. Isırmak için fırsat kollar.

İkincisi de o köpeğin bir sahibi vardır. Sahibinden yardım istersin. Sahibi seni ondan korur.

Evet bu nefis köpeğinden halâs olmanın bir yolu da Rabb-ı Rahimine ilticadır/sığınmaktır. Nefsin şerrinden, bela ve fitnesinden korunmak için yalvarmaktır. Yani "Ya Rabbi, beni bir an bile olsa, nefsimle baş başa bırakma! Elimden tut, hıfz ve muhafaza eyle." diye sürekli iltica ve istiğfar ve dua ile dergah-i İlâhiyenin kapısını çalmak gerektir.

Bunun başka bir yolu da gecelerde, seherlerde, Allah'a yalvarmaktır. Sürekli dua ve iltica etmek, sızlanmak ve "Elimden tut Ya Rabbi!" diye içten içe rahmet-i İlahiyeye sığınmaktır.

"Sıdk-ı hulûs ile iltica etsen; rahmet-i İlâhiye kapıları açmaz mı hiç?
Medet ya Rab diye yalvarsan, Rabbb-i Kerim seni duymaz mı hiç?
Elimden tut dersen, Mucib-i Rahim sana lebbeyk demez mi hiç?"

***

Evet dostlar, üç yazıyı Şener Dilek Âbinin mezkûr kitabından iktibas ile uzattık biraz. Ama bize göre değdi. Nurlardan alınan yüksek keyfiyetli ders, Kur'an terbiyesinde dokunan takva kalamızı örmede yardımcı olabildiysek ne mutlu bize.

Selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
6 Yorum