Bir Dinozorun Anıları

Önümde Mina Urgan’ın Bir Dinozorun Anıları kitabı duruyor, altını çizdiğim yerlere göz atıyorum. İlk okurken Harran'ın bir köyünde ücretli öğretmenlik yaptığımı hatırlıyorum. O zamanlar bizi taşıyan serviste başka öğretmen arkadaşlar da vardı. İki günde bir elimde farklı bir kitap gören öğretmen arkadaş “bugün menüde ne var?” diyerek elimdeki kitabı alıp usulca okşardı. Çok okumak istediği ama hiç okumadığı her halinden anlaşılıyordu.

Kitabı kırmızı kalem ile çizmişim halbuki adetim kitapları mavi veya kurşun kalem ile çizmek. Bir Dinozorun Anıları’nı okuyalı aradan on altı yıl geçmesine rağmen lezzeti damağımda hala. Zaten bir kitap aradan bunca zaman geçmesine rağmen lezzetini damağınızda bırakıyorsa bilin ki o iyi bir kitaptır. Hatıra kitabı ve otobiyografi okumak eski bir iptiladır bende. Ruşen Eşref'in Diyorlar ki, Yakup Kadri’nin Gençlik ve Edebiyat Hatıraları, Necip Fazıl’ın Babıâli, Orhan Pamuk’un İstanbul Şehir ve Hatıralar veya Öteki Renkler, Tanpınar’ın Beş Şehri’nin özellikle İstanbul bölümü.

Bunlar içinde itiraf etmek gerekir ki Necip Fazıl’ın Babıâli’si çok öznel ve yer yer bıktırıcı. Çünkü hazret bütün edebiyat ve düşünce dünyasının merkezine kendisini yerleştiriyor ve hep kendisini anlatıyor. Namık Kemal kitabında bile Namık Kemal’den çok kendisini anlatmıştı. Yaşayan tek insan kendisi çevresindekiler birer minyatür sanki. Aynı üslubu Kafa Kağıdı’nda olduğu gibi tekrar ediyor. Zaten hazreti sevimsiz hale getiren, daha doğrusu bitiren bu megalomanlığı oldu.

Urgan’ın dili çok samimi ve içten. Her satırında insan kalbinin sımsıcak atışları hissediliyor. Onun için kitap sizi inanılmaz sarıyor. Kitapta kimler yok ki: Mustafa Kemal, Ahmet Haşim, Halide Edip, Yakup Kadri, Falih Rıfkı, Kemal Tahir, Orhan Veli, Sait Faik, Oğuz Atay, Nurullah Ataç, Fethi Naci, Neyzen Tevfik, Yahya Kemal, Nazım Hikmet, Abidin Dino, Arif Dino, Güzin Dino, Aziz Nesin, Sabahattin Eyyüboğlu, Salih Zeki, Berna Moran, Azra Erhat, Yaşar Kemal…

Birkaç istisna hariç anılan bu isimlerin her biriyle ayrı ayrı kimi uzun kimi kısa özel bir masalım var. Bilhassa Yahya Kemal için yaptığı tespit serapa hakikat bence: “Yahya Kemal usta bir şair ama küçük bir insandı. Nazım Hikmet’in bir şiirinde dediği gibi göğsünde yürek yerine bir idare lambası yanardı. O idare lambasının cılız ışığı bile sönerdi zaman zaman. Üvey babamın yalancısıyım ama, Falih Rıfkı Mustafa Kemal’in ayaklarına kapanan bir tek kişi gördüm hayatımda. O da Yahya Kemal’di. Resmen ayaklarını öpüyordu demişti.” (s.211-212)

Necip Fazıl’la ilgili anıları da çok ilginç. Üstadın cahiliye döneminde yazdığını söylediği “Kadın Bacakları” şiirini ilk bu kitapta okumuştum. Kitapta en fazla sitayişle bahsedilen iki isim var: siyasilerden Mustafa Kemal, edebiyatçılardan Ahmet Haşim. “İlk alkollü içkimi Mustafa Kemal’in elinden içtim… Kemalistim, hem de sapına kadar kemalist olduğumu açık seçik söylemek isterim” der. (s.157-158) Bu dürüstlüğünden dolayı Urgan’ı kutlamak lazım. Haşim’in Yahya Kemal’e göre daha iyi bir şair ve daha onurlu bir kişilik olduğunu söyler. (s.210)

Şairliği bilmiyorum ama Haşim’in daha onurlu olduğu konusunda Urgan’a katılıyorum. Bütün bunlardan ayrı olarak kitapta tavsiye niteliğinde çok güzel cümleler var: “Kitapları seçerek, çok özenle seçerek okuyorum. Kısıtlı vaktimi yeni ama değersiz bir kitaba harcayacağıma, daha önce birkaç kez okuduğum ve sevdiğim kitapları yeniden okumayı yeğ tutarım. Başladığım kitabı kötü de olsa bitirmek huyundan Fethi Naci’nin bir sözü sayesinde kurtuldum: “Karpuzu kestin, baktın ki kabak, gene de zorla yiyecek misin o karpuzu?” (s.146)

Kitapta Peyami Safa, Sabahattin Ali, Cemil Meriç, Sezai Karakoç, Tanpınar, Tarık Buğra gibi isimlerin olmaması şaşırtıcı ama belki de bunun nedeni Urgan’ın bu isimler ile yolunun kesişmemiş olması. Necip Fazıl’dan bahsetmesinin nedeni vaktiyle uzun yıllar arkadaşlık yapmış olması. Kitapta çok açık bir şekilde tanrıtanımaz olduğunu ama bunu hepimizden çok Aziz Nesin’in haykırdığını söyler. (s.220)

Kıyaslama ne kadar doğru bilmiyorum ama Mina Urgan’ı daima İtalyan yazar Susanna Tamaro’ya benzetmişimdir. Hatta bir yönüyle Bir Dinozorun Anıları, Tamaro’nun Yüreğinin Götürdüğü Yere Git kitabından daha güzel diyebilirim. Ama ikisi de aynı melankolik ve mütereddit ruhu taşıyor sanki. Elimdeki kitabın üzerinde altmış birinci baskı ve yıl iki bin yazılı. Kim bilir şimdi yüzüncü baskıyı geçmiştir. Ne büyük bahtiyarlık!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum