Beyler Beyi Süleyman Hünkar ve Taşköprülü Sadık’ın ortak yönleri

Beyler Beyi Süleyman Hünkar ve Taşköprülü Sadık’ın ortak yönleri

28 Kasım 2010 tarihinde Denizli’de Hasan Feyzi ve Hafız Ali’nin ruhlarına ithaf için Mevlid programı düzenlendi. RisaleHaber adına böyle hayırlı bir hizmeti haber yapmak için seyahat planı yapmış biletimi almıştım, fakat mevlid tarihinden iki gün önce önemli bir programdan haberdar olduk. Antalya’da düzenlenen Uluslararası Aile Konferansını takip gerekiyordu. Biletleri son dakika gelişmesi olarak değiştirip Antalya’ya hareket ettik.
 
RisaleHaber’de adı geçen konferansın notları yayınlandı.
Aile konferansına katılan aynı zamanda Denizli de Mevlid öncesi planlanan panelin konuşmacısı olan Gazeteci yazar Mustafa Özcan’la birlikte Denizli’ye geçtik. Denizli’nin genç kahramanlarından iş adamı muhterem Ömer Faruk Elitok’un Antalya’dan gelip Mustafa Özcan beyle ikimiz hususi arabaları ile almaları sayesinde hem paneli izlemek hem de Mevlide katılma fırsatımız oldu. Denizli programlarını izlemek için RisaleHaber adına Nurettin Huyut bey görevliydi. Birlikte izlemiş, haber yapmış ve dönüş yolculuğunda da beraber olmuş olduk.

Aslında Denizli seyahatini planlarken iki gün önceden gidip araştırma yapmayı düşünüyordum. Denizli’de Risale-i Nur hareketinin dünü hakkında bilgi toplamak istedim. Son Şahitler çalışmalarının “Denizli Şahitleri” nin hatıralarını araştırmış yeniden okumuştum.
Her birinde çok önemli ibretli ders alınabilecek bilgiler vardı. Fakat bunlar arasında Süleyman Hünkâr’ın ayrı bir yeri vardı.

Bu yazıyı o günlerde yazmak istemiştim. Gelişen olaylar ve değişen programlar dolayısıyla bugüne kaldı. Necmettin Şahiner’in, araştırmaları ve mülâkatlarından oluşan Son Şahitler eserlerinin “Denizli Şahitleri” bölümünde dikkate değer iki kahraman nur talebesinden bir iki noktayı arz etmek istedim.

Üstad Bediüzzaman Kastamonu’dan Denizli hapsine getiriliyor. Hapishane idaresi, daha gelmeden mahkumları tehdit ediyor. Diyorlar “Doğudan bir Bektaşi şeyhi gelecek onunla kimse görüşmeyecek konuşmayacak!. Aksi takdirde döveriz, işkence ederiz” diye tehditler…

Üstad geldiğinde yatağını ilk üç gün hapishanenin umumi tuvaletin önüne sonra “hapsi münferit” bir odaya alıyorlar. Süleyman Hünkar efe, kabadayı. Dışarıda ağabeyinin kız kaçırma meselsi yüzünden yaptıkları bıçaklı kavgadan dolayı 3 yıl hüküm giymiş bir mahkum. Fakat hapishane içindeki kavga ve bıçaklamalardan dolayı cezası 21 yıla çıkmış.
Denizli hapsinde her şeye rağmen, idarenin tehditlerine aldırmadan Üstad’a hoş geldiniz diyor. “Çay kahve ne içersiniz?” diyorlar hürmette geri durmuyorlar.

Daha sonra Kastamonu ve başka yerlerden Nur talebelerini, Mehmet Feyzi, Çaycı Emin, Taşköprülü Sadık bey, Gönenli Mehmet Efendi de aynı hapishaneye getiriliyor.
 
Üstad Hünkâr Süleyman’a namazlarını kılması için bir mektup gönderiyor. Daha önce kumar oynayan bazen günde kumardan çok para kazanan kavgacı Süleyman Hünkar, namaza başlıyor. Cemaatle namazlar kılınıyor. Bir ara gardiyanlar seni demir parmaklıkların arkasından görmüşler. "Biz sana gösteririz" demişler.

Süleyman Hünkâr da onlara;
"İçeri girerseniz sizin kafanızı şişe ile kırarım" der. Korkularından giremezler.
Üstad’la diğer mahkumlar ayrı yerde kalır. Görüştürülmez. Üstad talebeleri ile aynı hapishanede mektupla haberleşir. Bu mektup ulaştırma işini Süleyman Hünkâr temin eder.

Risaleleri dışarıya çıkarışında, "Siz bana verin, ben deve de olsa kaçırırım" diyor.
"Siz korkmayın devam edin" dedim. Bütün Başvekile, Cumhurbaşkanına, Bakanlara giden dilekçeler, risaleler Onun yanında yazılmıştır.

Yazıları daktilo ile Sadık Bey, Mümtaz Bey ve Süleyman Hünkâr... Sadık Bey söylüyor, Mümtaz Bey daktilo ile yazıyor,  Süleyman Hünkâr da kolaçan ediyor, vaziyeti kontrol ediyor. Bazı eksik yanı olursa Feyzi Efendi de kontrol ediyor.

Daktiloyu, Süleyman Hünkâr’ın arkadaşım dediği, başkâtip Şevket Bey vasıtasıyla Şevket Bey, Muharrem Bey’e veriyor, o da getiriyor. Onunla gece gündüz yazıyorlar. Yasak falan dinlemiyorlar, idare ve mahkûmlar tarafından engel olan olmazlar.

Zaten bütün mahkumları tenbihler: Kısımlarda "Arkadaşlar, hocalar kalktığı zaman, herkes hazır ol vaziyetinde duracak" der ve dediği gibi hepsi mum gibi olur.

Meyve Risalesi Üstad hapishaneye Cuma günü ayak bastığı için, Denizli'nin bir Cuma gününün meyvesidir. Ondan Meyve Risalesi adını koydu. Yazıları açıktan gelir. Meydancı Arnavut Âdem Ağa alır, gelir teslim eder. Hangisi olursa olsun, dost olmasa bile getirmeye mecburdur.

Bazen yasak zamanlar olduğunda kibrit kutularının içinde gelir. Sadık Bey etrafta sigara içiyordur. Sigara içmek risale yazımına kamufle olur. Üstad onlara sigara içmeye müsaade eder.

Hapishanede başka iki Süleyman daha vardır.
Bir Denizli'li ve Hafızdır.  Diğeri Tire'li beş vakit namazını kılıyordur. Yani üç Süleyman vardı. Üstad yalnız "Beylerbeyli Süleyman" der. Meğer diğer Süleymanlar hem Üstad’la konuşuyorlar, hem de idare ile konuşuyorlarmış.

Süleyman hünkâr merttir. Olduğu gibi Üstad'a bağlıdır. Kendisi de hayret eder üstadın kendisine itibar edip güvenmesine.

Kendi kendine der “Ben yarım yamalak bir kimseydim. Halbuki beş vakit namaz kılanlar, hacılar, âlimler vardı. Onlara demedi. "Siz Süleyman Hünkâr’aa bakın" derdi. Bütün Isparta'dakilerle beraber 65-70 talebesine beni tavsiye etti. 'Ne ihtiyacınız varsa Süleyman temin eder' derdi.

Bir de Taşköprülü Sadık bey vardır. Üstad’la tanışmadan önceki hayatı Süleyman Hünkâr’a benzer. O’nun hakkında Süleyman Hünkar’ın su sözleri dikkate değer.
“Sadık Bey, tecrübeli, oturaklı bir adamdı. Efendim, bu işlerde tecrübe lâzım. Öyle oluyor ki, tecrübesiz arkadaşlarla ne kadar samimi olursan ol, birisi gelir aranı bozar gider. Sizi birbirinize düşman yapar. Fakat tecrübeli, güngörmüş bir adamı, kimse ayıramaz. Bu durumlarda Sadık Bey bambaşka bir insandı.” der.

Akşam kapılar kapandıktan sonra Üstadla görüşebiliyorlar. Meyve Risalesinin yazımı için dışarıdan daktilo temin ediliyor. Bunların temini Süleyman Hünkar sağlıyor. Diyor,
“Üstadım sen emret, ben deveyi de dışarı çıkarırım” der.  Yazılan risalelerin çıkarılması ve kâğıt temini kibrit kutuları ile yapılıyor.

Risalelerden dersler yapılıyor. Cemaatle namazlar kılınıyor.
İdare Nur talebelerinin aralarını açmak için akla hayale gelmez planlar uygular. Üstad bu durumun tahribatını önlemek için mektuplar yazar. Şualar’ın 13. Şua bölümünde yer almaktadır.

Denizli mahkemesinin beraat kararından sonra Üstad hapishaneden çıkarken diyor. “Kardeşim siz de kurtulacaksınız” müjdesini verir. Gerçekten dediği gibi olur. Hüküm giydikleri süreden önce tahliye olurlar.

Süleyman Hünkâr 1953 de İsparta’da Üstad’ı ziyarete gider. Anlatıyor;
“Yalnız gittim. Kapıyı çaldım. Etraftaki komşular, kadınlar "Çalın kapıyı, çalın" diyorlardı. Mahalle alışkındı. İki talebesi geldi. "Kim diyelim" dediler. "Beylerbeyli Süleyman geldi deyin" dedim. "Gelsin" demiş. Kapılar açıldı. Hemen sarmaşladık. Gözlerimden öptü. Oturduk, çay içtik.” diyor hatırlarında.

Bu hatıralardan çok mesaj, ders çıkarılabilir.
Samimiyet, sebat, metanet imtihanını için çok enteresan, ibretlik dersler var Risale-i Nur hareketinin tarihinde.
Sebat, metanet, feragat imtihanını umulmadık insanlar vermiş. Bu davanın evvelinde çok ibret levhaları var.

İçinde bulunduğumuz zamanın şartların, imkânların farkında olmak için Son şahitleri taramak uygulamalı hizmet örnekleridir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum