Hüseyin ÇEŞİTCİOĞLU

Hüseyin ÇEŞİTCİOĞLU

Bekir Berk Biyogrofisi-8

بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ

HUKUK KAHRAMANINI TÜRKİYE'YE SIĞDIRMADILAR!

Merhum Abdulkadir Badıllı Anlatıyor!

- Rahmetli Bekir Berk; gençliğinde, İslam'ın hoşgördüğü müsbet milliyetçiliğin müdafii olmuştur!

- Komünistlik ve masonluk gibi zararlı akımlara karşı mücadele etmiştir!

- Irki taasup güden; zararlı ve menfi milliyetçilikten uzak durmuştur!

- Ümmet ve müspet milliyetçilik tarzında; bir mücahede ve mücadele içinde yer almıştır!

- Merhum Bekir Berk'in yaratılış hamuru hareketli ve heyecanlıydı!

- Zorluk ve titizlik içinde geçen; mücadeleci hayatı aka aka, Risale-i Nur büyük havzına döküldükten kıvamını bulup saflaşarak; makarrına /merkezine oturmuştur.

- Bekir Abi 15 sene Risale-i Nur Mahkemeleri'nde davadan davaya koşturdu!

- Bunları söylemek dile kolay! Onun yaptığını yapmak her babayiğidin harcı değil!

- Başdöndürücü bu gayretin kaynağı iki şekilde olması gerekir.

- Ya Bekir Berk'in arkasında muazzam bir velayetin kutsi gücü olmalı,

- Ya da kendi zatında bitmez tükenmez bir din aşkı ve gittikçe artan bir Nur muhabbeti olacaktır!

(Gerçek ise asıl kaynak birincisi olmak üzere, ikisinin kaynaşmasından oluşsa gerek.)

Rahmetli Bekir Berk; hayatını anlattığı belgeselde şunları söylüyor:

- 1956'da Balıkesir'de levazım asteğmeni olarak askerliğimi yaptım. Birgün bir kitapçıda Eşref Edip Fergan'ın yazdığı Hayatı ve Eserleri/Said Nursi kitabını gördüm. O geceyarısı kitabı bitirdim.

- O zaman tabir caizse köy çeşmesinde köyün en kızına vurulur gibi Üstad'a vuruldum!

- Şehamet, cesaret, Allah'tan başkasına boyun eğmemesine...

Bekir Berk'e ilk Risale-i Nur'u veren ise Mustafa Kırıkçı olur!

abdulkadir-badilli-agabey-kimdir-kendi-dilinden-765x510.jpg

Merhum Abdulkadir Badıllı Ağabey Bekir Berk'i anlatmaya devam ediyor:

- 12 Mart 1971 Muhtırası'ndan sonra; İzmir/ Narlıdere Asker Cezaevi'nde tutukluyken (1972) kendisinin hizmetlerini görebilmek amacıyla İzmir'de 4 ay kaldım.

Avukat tutmak vb. hizmetleriyle meşgul olduk.

- Görüştüğümüzde sizi hapisten çıkarıncaya kadar, İzmir'den ayrılmayacağım demem fevkalade hoşuna gidiyordu.

- Yaşasın Badıllı kardeşim! diyerek mukabelede bulunuyordu.

- 3,5 ay hapis yattıktan sonra tahliye oldu.

Aldığı bir yıl ağır ceza yüzünden; avukatlık yapamaz duruma düştü!

Temyiz Mahkemesi cezasını onamıştı!

İstanbul Barosu görevine son vermeden kendisi istifa etti! (8 Aralık Cumartesi 1972)

Bu durum üzerine bana şöyle dedi: "Artık Türkiye'den ayrılmak zorundayım! Beni Hacca; sonra da memur olabilecek bir işe vesile olabilir misin?"

Ben de; inşallah elimden geleni yapacağım! dedim.

***

Bekir Abi'nin gerek 1.Bekir diyebileceğimiz döneminden, gerekse 2. Bekir dönemi olan son 15 yılda-1958/1972- fazlasıyla düşmanı ve hasedçisi yoğunlaşmıştı.

- Öncelikle bir hayat tarzı olan avukatlığı yapamayacağı anlaşılmıştı.

- 12 Mart darbesi bütün dehşetiyle devam ediyordu. Askeri ve sivil derinler iyice azgınlaşmıştı!

- Asker, istihbarat, komünist, faşist ve kıskançlar tarafında içiçe çembere alınmıştı.

İşin aslı Türkiye böyle kahramana artık katlanamıyordu!

Hicret kaçınılmaz görünüyordu!

Bizzat kendi Nurcu kardeşleri bile; cesaretinden, tavizsiz duruşundan rahatsız oluyor, tehlikeye girmekten korkuyorlardı.

Sık sık tehditler alıyordu korumalarla gezmek zorundaydı!

Bu geminin okyanuslara açılma; korkusuz aslanın sahralara dönme zamanı gelmişti!

İçten/dıştan suizana, gıybet, iftira ve ihanete uğruyordu!

Tamamen belgeli bir kitapçık olan "İslami Hareket ve Türkeş" eseri Türkiye'yi sallamıştı.

Sağcı ve usa'da ilk kontrgerilla eğitimi subaylardan bir albayın, emir ve komutasındaki ırkçı milliyetçiler öfkeden kudurmuştu.

brosur.jpg"Bekir Berk'in "İslami Hareket Bakımından; Alparslan Türkeş / Milliyetçi Hareket Partisi / 9 Işık Doktrini Nedir? Ne değildir?" isimli kitabı da 1969 yılının Şubat ayında yayımlanarak Türkiye çapında bir milyon adet bedava dağılmıştı.

"Daha sonra 62 sayfalık yalan ve iftiralarla dolu bu kitabın Şeref Efendi Sokak'ın oralarda bir matbaada basıldığını tespit ederek Ahmet Karabacak ağabeyin önderliğinde 7-8 kişi gidip bu matbaayı bastık.

Matbaacı çok korkmuştu. Bu arada baskı hala devam ediyordu. Basılmış olan kitapçıkları topladık. Hatta orada bir kamyonete kitapçık yükleniyordu hemen ona da el koyduk. Matbaada 250 bin kadar basılı kitapçık bulmuştuk. Tam o sırada; Nurcuların Yeni Asya grubunun lideri olan Mehmet Kutlular matbaaya geldi. Aramızda sert bir tartışma oldu ama biz zaten işimizi bitirmiştik. Topladıklarımızı da kamyonete yükleyip hemen oradan uzaklaştık. El koyduğumuz kitapçıkları götürüp imha ettik!"

Kaynak: Türk Basınında Ülkücü Hareket - Hergün Gazetesi 1976-1980]

***

27 Mayıs 1960 İhtilali'nin başaktörleri, Said Nursi'nin ölüsünden bile korkup, mezarından kaçırarak meçhule götürmüşlerdi.

Bu cinayeti işleyen, Amerika'da talim ve talimat alanlar elbette, Said Nursi'nin en ve kahraman talebesine rahat vermezlerdi.

En büyük destekçisi, rehberi Zübeyr Gündüzalp'in 2 Nisan Cuma günü 1971'de vefatıyla, Nur düşmanlarının en önemli düşmanı haline gelmişti..

Zübeyr Abi'nin koruyucu şemsiyesi kalktığı gibi, onun paratonerliği de omuzlarına binmişti.

Amma; Zübeyr Gündüzalp'teki Said Nursi yakınlığı 1. talebe ve veziri olma sıfatı, Bekir Berk'te yoktu.

Bu eksiği aklı, cesareti, tedbiri, feraset ve basiretiyle telafi etmeye çalışıyordu.

Lakin İzmir Asker Cezaevi'nden çıktığında, avukatlıktan da atılması kesinleşince en büyük zırhı da elinden gitti.

Bazı dost ve yakınlarının ahmakça kıskançlığı acısına tuz biber ekti.

En sevinçli tesellisi ise Nur'a saldırıların hız ve güç kaybetmesi, İman, Kur'an ve Nur davasını savunacak avukatların yetişmesiydi.

Amerikan destekli siyasi/ silahlı sağcılık tam bir faşist karaktere bürünüyordu.

Bunların karşısına çıkartılan Rus/ Amerikan destekli; komünist silahlı örgütlerse acımasız saldırgan ve tahribatçıydı!

1968'de Fransa'da başlatılan şiddetli öğrenci olayları tüm dünyayı bir kasırga gibi sarsıyordu!

Bu şiddet ve savaş kurgusu; milliyetçilik/ yurtseverlik şeklinde pazarlanıyordu!

Ülke içindeki etkili, yetkili karanlık odaklar gerçeği bile bile ateşe benzin döküyor, kışkırtma yolunda her şeyi yapıyordu.

İşte korkunç gerçeği zamanında farkeden Bekir Berk, iki odağın da içyüzünü ortaya çıkaracak, maskeleri düşürecek çalışmalara imza attı.

Bir yandan da; sistemi mili, manevi bir hale sokmak için ileri atıldı.

Bilinen kahraman ve tavizsiz kişiliği tüm karanlık odakları, kukla ve kuklacıları ürpertti.

Eski yeni, çoğu kardeş ve dostları da işin korkunçluğunu kavramayarak, sistemin ve sağcı şiddetin dostluğunda kenetlendiler.

Oysa ilgili kitapçıkla bu yakın müslüman çevreye oyunu gösterip, şiddetten uzak tutmak istiyordu.

Sağcı/ milliyetçiler nefsi müdafaa ve müsbet hareket konumunda kalsaydı kuvvetle muhtemel birbirini tetikleyen bu oyun bozulur, tedhiş ve şiddet adileşip küçülürdü.

Ama buna küresel güçler de, yerli/ milli işbirlikçi liderler de, izin vermemeye son derece kararlıydı.

Gerçeği görmeleri için 5 bin gencin ölmesi,12 Eylül İhtilali'ni görmemiz gerekiyormuş!

"Bizim çocukların!" yönetime el koyması gerekiyormuş!

"Dönemin ABD CIA Türkiye Masası İstasyon Şefi Paul Henze, 12 Eylül darbesinin yapıldığı gece Başkan Jimmy Carter’a bir diplomat aracılığıyla 'Bizim çocuklar işi bitirdi' bilgisini ulaştırdı." (M.Ali Birand)

İşte ülkemizdeki ırkçı ve komünist silahlı şiddetin babaları, Bekir Berk'i hiç affetmedi ve tüm gayrı meşru saldırıların odağı yaptılar!

Gerçeklerin içyüzünü göremeyen/ işine gelmeyen/ yüreği yetmeyen dostları, Bekir Berk'i canavarların önüne itmekle canlarını kurtarmaya çalıştılar.

USA'da ilk kontrgerilla eğitimi alan, Türk subaylarından birinin emir komutasında örgütlenen ırkçı siyasi milliyetçiler; Bekir Berk'e karşı kin ve öfkeden kuduruyorlardı!

Nihayet hicret her yiğide nasip olmazdı!

Resulullah (asm) gibi çok sevdiği toprakları terk edecek, Resulullah yolunda peygamber topraklarına göçecek, özgürce nefes alabilecekti.

Samimi, dost, fedakar kardeş Abdulkadir Badıllı söz verdiği gibi elinden geleni yaptı.

* 1973 Ocak ayı başında Hac'ca gittler.

Giderken bahtiyar Melik Faysal bin Abdulaziz ile bir şekilde görüşmeye niyet ettiler.

Halis niyetleri de gerçekleşti.

Abdulkadir Badıllı Ağabey anlatıyor:

- Merhum Melik Faysal bin Abdulaziz'in el yazması tarihi Kur'an'lara çok meraklı olduğunu duymuştum!

Ecdattan kalma harika Mushaf'lardan 5 tanesini yanıma aldım.

Bu yazma Kur'an'ları Kral Faysal'a Bekir Abi adına hediye edecektim!

1973 hac mevsiminde -Ocak- merhum Melik Faysal Cidde'ye gelmişti.

Kral Faysal'ın özel görüşmelerini Perşembe günü öğlenden önce yaptığını duymuştum!

Tarihi mushaflarımızı alarak görüşmek üzere sarayına gittik.

Ad ve soyadlarımızı, ziyaret sebebimizi sarayın muhafızlarına yazdırdıktan sonra içeriye alındık.

Bizim dışımızda pekçok ziyaretçi de vardı.

Önceden; Melik Faysal'a vermek niyetiyle, Arapça bir mektup hazırlamıştım. Bu mektup da yanımdaydı.

Mektupta özetle:

"Bekir Berk'in bir İslam savunucusu olduğunu, Türkiye'de ağır hapis cezasına çarptırıldığı için avukatlık ruhsatının iptal edildiğini, ülkenize iltica edip bir işte çalışmak zorunda olduğunu" yazmıştım.

Mektubun en altına da, "Bu Kur'an-ı Kerimler size sadece hediyemizdir, dünyevi/ maddi hiçbir talebimiz yoktur" yazdım.

Sarayın büyük kabul salonunda otururken rahmetli Melik Faysal içeri girdi.

Bekleyen herkes ayağa kalktı!

Elleriyle işaret ederek oturmamızı istedi; biz de oturduk.

Kendisinin oturduğu yer nisbeten bize yakındı.

Acı kahvelerimizi içtikten sonra; sırayla kalkıp elini sıkarak isteklerimizi söylüyorduk.

Her bir insana özel ilgi gösterip; istek ve şikayetini dinliyordu.

Sıra bize geldiğinde elini sıkıp derdimizi anlattım ve mektubumu önüne bıraktım!

Kendisi; Bekir Berk'e müteveccih olarak kanun ve nizamlarımız içinde inşaallah işiniz de olur dediler.

Bu arada Bekir Abi, 5 adet yazma Kur'an'ı da getirip, beni işaret ederek "Size hediye etmek istiyor" dediler.

Bundan sonra ziyaretçiler müsaade isteyip yavaş yavaş saraydan ayrılmaya başladı.

Biz de tam kapıdan çıkıyorduk ki, saray görevlisi:

Yaa üstaz Abdulkadir! diye seslendi.

Döndük baktık bizi çağırıyor!

Bizi içeri alıp özel bir odaya buyur etti, "Lütfen biraz oturun" dedi.

Oturduk!

Bu defa şekerli kahve ikram edildi!

Kahvemizi içtikten sonra bize doğru tepsi içinde özel bir paket ve küçük bir zarf getirildi!

Sarayın özel karşılama sorumlusu, "Bu, size Melik Faysal'ın özel hediyesidir" dedi.

Dışarı çıkıp paketi heyecanla açtık ki altın bir kol saati.

Üstüne de kralın ismi kazınmıştı: Melik Faysal bin Abdulaziz.

Bekir Abi Arapça ve İngilizce'yi iyi derecede bilmiyordu. Bir kaç ay sonra Cidde Radyo Televizyon Müdürlüğü Türkçe Bölümüne spiker olarak işe alındı!

Amma;

Suudi Arabistan kanunları icabı, Hac vizesiyle müracaat edip işe girenler, Suud'tan mutlaka çıkış yapıp, uygundur vizesiyle yeniden Suud'a giriş yapıyorlardı!

Bekir Berk bu kanun mucibince çıkış yapıp Beyrut'a yanımıza geldi!

O yıllarda ben; Arapça Risale-i Nurları bastırmak için Beyrut'ta bulunuyordum!

Dizgi, baskı derken fazlasıyla meşguldük!

Manzaralı bol odalı bir ev kiralamıştık.

Bekir Abi'yle beraber 5 kişiydik, her birimiz ayrı bir odada kalıyorduk.

Bekir Abi Arapça bilmediğinden Risale tashihi yapamıyor, bu yüzden çok sıkılıyordu!

Derken çare düşündüm ve Haşir Risalesi, Ayetül Kübra ve Asarı Bediyye'nin yeni yazı Türkçe'lerini Bekir Berk'le tashihe başladık!

Bu işten fevkalade memnun ve mesrur olarak, sıkıntıları zail oldu!

Beyrut'ta kalma süresi dolunca Suud'tan vizesi geldi ve Cidde'ye döndü.

Bekir Abi Cidde Radyosu'nda Türkçe spikerlik yaparken muhaberelerimiz devam etti.

Bir-iki defa Hac'da buluştuk!

Hatta bir sefer de sarayda öldürülen merhum Melik Faysal'ın yerine geçen Melik Fahd'la da görüştük!

Bu görüşmede ben, Almanya'da basılan tevafuklu Kur'an-ı Kerim ile İşaratül İ'cazı Melik Fahd'a hediye etmiştim elhamdülillah!

hacerul-esved.jpgO an öyle hissetim ki Bekir Abi'nin tüm günahları affolmuştur!

Badıllı Abi devam ediyor:

Beraber olduğumuz bir Hac'da muhafız askere Hacerül Esved'i öpmek istediğimizi rica ettim!

Asker yardımcı oldu doya doya öptük!

Baktım ki merhum Bekir Berk'in gözyaşları boşalırcasına ağlıyor.

O an öyle hissettim ki Bekir Abi'nin tüm günahları affolmuştur!

Allah rahmet etsin, nurlara gark olsun! Amin." (HDAA s, 55-60)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum