Bediüzzaman’ın sarhoşlara yaklaşımı

Bireysel hata ve günahlar tövbe ile affedilir. Hiç kimse doğuştan günahkâr olmadığı gibi, hiç kimse için de hayatını işlediği bir günahla noktalayacak diye bir hüküm yok. Tövbe, işlenmiş bir günah ya da bir suçun bir daha işlenmeyeceğine dair verilen sözdür.

Bundan ötürüdür ki, hiç kimse önyargıyla karşılanmamalıdır. Bilinen bir günahı işleyen de olsa, bir dilekte bulunsun ya da bulunmasın, ona olumlu bir yaklaşımda bulunmak objektifliğin gereğidir. Olur ki ona karşı takınacağımız olumlu tavır onu tövbe eşiğine getirir. Bu ise bir insanın kurtulmasına vesile olmak demektir. Objektif olmak, ne olduğunu bilmediğimiz için ve ne olursa olsun, muhatabımızı kendimizden daha değerli görmek demektir aynı zamanda. Her şey ayan beyan oluncaya kadar ona yapacağımız bütün iyimser yaklaşımlar bir erdemdir.

Geçenlerde bir sarhoşa, “ben size ne yaptım” diye yalvarmasına rağmen, meydan dayağı atan orta yaşlı birkaç kişiye yaklaşıp, “ne istiyorsunuz bu zavallıdan?” dediğimde aldığım cevap “bırak sen de, gebersin!” oldu.

Sonra düşündüm. Bu sarhoşun daha çok kendini ilgilendiren bir günah işlediği belli; sarhoş başkasından çok kendine zarar veriyor. Ancak en sonunda, yani yarın ahirette, onu dövenlerden çok daha güzel bir şekilde ödüllenmeyeceği ne malum! Takındıkları bu olumsuz tavrın caydırıcılık özelliğini taşıdığını da sanmıyorum. Dayak yiyen sarhoş, incinen gururunu belki de bir meyhane ya da bir köprü altında kafayı çekme ile kurtarmaya çalışacak.

Kafamı epey meşgul eden bu düşünce asrın adamı Bediüzzaman’ın, talebelerine rağmen sarhoşlara karşı takındığı tavrı hatıra getirdi. O herkese müşfik olduğu gibi, sıradan insanlara, sarhoşlara bile son derece müşfik davranırdı. Hatta sarhoşlar acınmaya daha çok muhtaçlar. Bir zamanın bediinin ve bir de her zaman benzer ya da daha büyük bir günahı işleyebilecek olan konu edilenlerin sarhoşlara yaklaşımlarında bir tezat var. Doğru olan elbette zamanın bediinin, Bediüzzaman’ın yaklaşımıdır.

İşte Bediüzzaman Said Nursî’nin talebelerinin tanıklığıyla sarhoşlara yaklaşımından ilginç kesitler. Bayram Yüksel’den: Bir gün Ayazma’da Üstad talebeleriyle birlikteydi. Üstad arabanın içinde Cevşen okuyordu. Beraberinde olan talebelerinin her biri Risale okumak için bir yere çekilmişti. Bir de ne görsünler, bir sarhoş “Hocam, hocam beni affet, bana dua et” diye bağırarak Üstad’a doğru koşuyor. Bayram Yüksel fırlamış, onu durdurmaya çalışmış. Üzeri de fena kokuyordu. Üstad “Bırak gelsin” dedi. Üstadın yanına birlikte gittiler. Sarhoş hem Üstadın ellerine sarılıyor ve hem de “Beni affet, bana dua et” diyordu. Müşfik Bedizzaman, “Ya Rabbi, bu kardeşimizi kurtar” diye dua ederek okşamış ve “İnşaallah kurtulursun” demiş. Sonradan haber alınmış ki, sarhoş bu illetten kurtulmuş.

Bir ikincisi de Bayram Yüksel’den: Bayram Yüksel’in Üstadına Sidre’den su getirdiği akşam vaktinde kapının tam önünde beli bükülmüş seksen yaşlarında iki kadın duruyordu. Merdivenlerden de bir sarhoş tırmanmaya çalışıyordu. Kapı her zaman kilitliydi. Bayram Yüksel, kapının nasıl açıldığını ve sarhoşun eve girmeye nasıl cüret ettiğini düşünürken de sarhoşu durdurmaya çalışmış. Çıkan gürültüler üzerine Tahiri Mutlu, Zübeyir Gündüzalp ve Ceylan Çalışkan da koştular. Onlar da kapının nasıl açıldığına şaşırmışlar. Evin önünde her zaman polis de beklediği halde neyse ki o anda yokmuş. Kadınlar dışarıya çıkartılmış. Akşam namazını kılan Üstad’a durum anlatıldı. Karşısındaki pejmürde halde olan sarhoşa da şefkatle dua etti ve “İnşaallah kurtulursun” dedi. Sarhoş, “baba beni kurtar, baba beni kurtar” diye bağırarak merdivenlerden inip gitmiş. Bir zaman sonra kurtulduğu haberini annesi ile teyzesi veriyor ve Hoca Efendiye dualar ediyorlardı.

Bir diğeri ise Hasan Zaimoğlu’dan: Hasan’ın babasının akrabası olan Rüstemoğlu Hüseyin adında bir adam vardı. Gece gündüz içerdi. Her nasılsa bu sarhoş Bediüzzaman’ın adını duyar duymaz kalkıp ziyaretine gidiyor. Üstadın kapısına gidince kapıyı çalıyor. Talebeleri kapıyı açınca, içeriden Üstad “Bırakın misafiri, gelsin” diyor. Hüseyin’i içeri alıyorlar. “Gel bakalım Hüseyin, senin işin tamam, artık sana öyle şeyler yasak” diyor Üstad
Hüseyin, asrın adamı Bediüzzaman’ın bu yaklaşımına şaşıyor. İçkiyi bıraktığı gibi, artık o da Bediüzzaman’ın hizmetindedir. Sık sık gelip Üstadının duasını alıyordu.

Bediüzzaman, bir gün bu Hüseyin’e “Bana beş kuruşluk domates al” diyor. Hüseyin gidiyor, domatesi alıp getiriyor. Ama beş kuruşluk yerine on kuruşluk domates almış olacak ki, Üstad ona beş kuruş daha uzatıyor. Almak istemeyince Hüseyin, bu kez Üstad “ya beş kuruşu ya da domatesin yarısını alırsın; sana beş kuruşluk domates al dedim” diye doğruluk dersini de vermiş oluyor.

Bir tane daha Mühiddin Yürüten’den: Bir Ramazan günü Emirdağ’ına vasıta beklerlerken, zil-zurna sarhoş biri yaklaştı, üşümemek için Üstadın üzerindeki yorganımsı örtüyü “Aman Hocam, üşüme, üşüme” diyerek düzeltiyordu. Üstad sarhoşa “otur yanıma” dedi; “seninle konuşalım.” Sarhoş edepli bir şekilde yanına oturdu. Asrın adamı ona, “Beş vakit namazını kılacağına ve senede bir ay oruç tutacağına bana söz ver, ben de ölünceye kadar sana dua edeceğime söz vereyim” dedi.

Uslu uslu duran sarhoş hüngür hüngür ağlamaya başladı. Hıçkırıklar arasında şunları söyledi: “Hem vallahi hem billahi, söz veriyorum. Bugün banyoya gidip abdest alacağım ve bu gece sahura kalkacağım. Yeter ki, sen bana dua et de bu halden kurtulayım. Hem namazımı ve hem orucumu terk etmeyeceğim.”

İşte asrın adamının insanlara engin yaklaşımı…   
 
[email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.