Bediüzzaman’ın duyarlılığı, Mısır halkı ve biz

Üstad-ı Muhterem’in muhteşem bir sözü var, der ki:

"Ben kendi elemlerime tahammül ettim; fakat, ehl-i İslâm’ın eleminden gelen teellümat beni ezdi. Âlem-i İslâm’a indirilen darbelerin en evvel kalbime indiğini hissediyorum."

Bu ne müthiş bir duyarlılıktır ya Rabbi! Allah bu duyarlılığı herkese nasip eylesin. Düşünüyorum acaba biz bu duyarlılığın ve bu diğergamlığın neresindeyiz?

Yeri geldiği zaman Üstad-ı Muhterem’in ittihad, ittifak, teavün, teanuk, tesanüd, tecavüp, uhuvvet, muhabbet terimlerini anlatırken geniş yorumlara dalarız. Ama dar dairede Nur Talebeleri arasında, geniş dairede de bütün Müslümanlar arasında kardeşleşmeye, kaynaşmaya, kucaklaşmaya, yardımlaşmaya, birlik-beraberlik içinde hizmet etmeye, kötülükleri unutup yeni sayfa açmaya, acıları paylaşmaya gelince Nuh deriz, Peygamber demeyiz. Nerde kaldı ittihad-ı İslam, nerde kaldı ittiba-ı Kur’an!

Gerektiğinde Hıristiyanların ruhanileriyle dahi ittifakı tavsiye eden bir Üstad var bizim elimizde ve önümüzde. Böyle iken biz, Mısır’ın, Türkiye’nin ve İslam âleminin ihvanları ile nasıl ittifak noktaları aramayalım, bulmayalım, başlarına gelen acıları paylaşmayalım?

İhvan hata yapmışmış. Dini siyasete alet ediyormuşmuş!  gibi söylemler geliyor kulağıma. Hangi hata bu gün akan kanı ve gözyaşını haklı ve mübah hale getirebilir? Beşer olup ta hata etmeyecek olan kimdir? Allah korusun. Yarın bizim başımıza böyle bir olayın gelmeyeceği ne malum?

Kendi çocuklarımız ve kardeşlerimiz ne kadar büyük büyük hatalar yapıyorlar. Biz onları yine çocuğumuzdur, kardeşimizdir diye bağrımıza basmıyor muyuz? Bu tutumu, neden Müslüman kardeşlerimize çok görelim?

Allah’tan aldığı işaret üzerine Peygamberimiz, Uhut savaşında İslam ordusunun yenilgi almasına sebep olan Müslümanların hatalarını yüzlerine vurarak, onların mahcup olmalarına meydan vermemiştir.

Gün hata aramak günü değil, gün haksızlığa uğramış Mısır halkının ve mağdur insanların sıkıntılarını paylaşma, yaraları sarma ve dua günüdür. Gün, hakları elinden alınmış, kan ve gözyaşı ile silahlara, tanklara demokratik direnişiyle karşı duran mazlum, mağdur insanlara destek verme ve mazlumların yanında yer alma günüdür. Gün, dünyadaki, olmuş-olacak tüm darbelere karşı çıkma günüdür. Gün, darbe zihniyetini dünyadan çıkarma ve sürgüne gönderme günüdür.

Ben Mürsî böyle yapmış, İhvan şöyle yapmış… gibi meselelerin peşinde değilim. Ben yazılarımla darbe mantığına karşı çıkıyorum. “Benim elimde silah var, istediğimi yaparım, demokrasiyi takmam, seçim-meçim tanımam, asarım, keserim, öldürürüm!” haydutluğuna, eşkıyalığına karşı çıkıyorum. Bu eşkıyalığı hoş gören, destek veren demokrat kılıklı modern eşkıya zihniyetlere de karşı çıkıyorum.

Bu eşkıyalık, bu zulüm, bu darbe Mısırlı Müslüman halka değil de Müslüman olmayan halklara da yapılsa vallahi, billahi, tallahi yine karşı çıkacağım. Çünkü benim dinimde, imanımda, Kur’an’ımda darbeye yer yok, izin yok, rıza yok. Çünkü Dinde zorluk ve zorbalık yok.

Dış güçlerin eşkıyaları, birlik olmuşlar bizimle oynuyorlar, bizi oynatıyorlar. Bizi birbirimize kırdırıp kenarda kahkahalar atarak bizi seyrediyor, keyif çatlatıyorlar. Bunları görmek lazım, bunların İslam ve insanlık âlemi üzerindeki oyunlarını bozmak lazım.

Peygamberimiz buyuruyor: “Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Müslüman kardeşine zulmetmez. Müslüman kardeşini zalime teslim etmez.” “Kim Müslüman’ın derdini kendine dert edinmezse o onlardan değildir.”

Allah da şöyle buyuruyor: “Zalimlere meyletmeyin. (onlardan yana olmayın, zulümlerine karşı sessiz kalmayın, onları cesaretlendirecek tutum ve tavırlardan uzak durun.) Sonra ateş sizi de yakar.”

Biz bu hadisleri ve ayetleri ne zaman uygulayacağız? Ortak noktalarımızı ne zaman hesaba katacağız? 1970’lerin köhnemiş siyasî tarafgirliklerini daha ne zamana kadar sürdüreceğiz? Milli Nizam ve Adalet Partisinin dönemlerinde değiliz artık. Uyanın ey Müslümanlar, birbirinize bağrınızı açın, barışın, helalleşin. Düşmanlarınız amansız, düşmanlarınız vicdansız.

Şu an Türkiye’de Sevad-ı Azam teşekkül etmiş bulunmaktadır. Bu Sevad-ı Azamın siyasileri ve gayr-i siyasileri birbirlerine muhtaçtırlar. Kimse havalara girmesin. Başkasına muhtaç olmayan tek varlık Allah’dır.

Meşreb taassuplarını hesaba katmadan ortak noktalarımızın hatırı için, Allahımızın, Peygamberimizin, kitabımızın, kıblemizin, mukaddes değerlerimizin hatırı için birbirimize bağrımızı açıp kucaklaşmalıyız.

Bu satırların yazarı olan ben, ömrüm boyunca kimi incitmişsem, bilsem, karşımda görsem özür dilemeye hazırım. Kimden incinmiş ve kimden iftira ve ihanet görmüşsem, af istediğinde af etmeye de hazırım.

Müttekîlerin özelliklerini dikkatlerimize sunan Allah ne güzel buyuruyor: “Onlar ki öfkelerini yutarlar, insanları affederler, darlıkta ve bollukta Allah için harcarlar, (harcanırlar). Allah iyileri, iyilikseverleri, işlerini, ibadetlerini, ilişkilerini iyi yapanları sever.”

Her iyi niyeti, her İslamî gayreti ve hizmeti dini siyasete aletle suçlamaya kalkarsak; bizim bu söylemimizin, seküleristlerin, bir zamanlar Nurun Reisi ve talebeler için söyledikleri, “dini siyasete alet ediyorlar” şeklindeki söylemlerinden ne farkı kalır?

Ben, Mısır halkının direnişini haklı bulup desteklediğimi ilan ettiğim makalemde ihvan-ı müslimin terkibini özellikle kullanmadım. Onlara karşı oluşumdan değil, Mısırdaki meydanları dolduran gösterilerin bir gurubun gösterisi olmadığını, Mısır halkının kahir ekseriyetinin bir direnişi olduğunu ifade etmek istediğimdendi. 

Ben, Mısır halkının bu silahsız direnişini, yakmadan, yıkmadan, kimseye zarar vermeden, kaba kuvvete başvurmadan gasp edilen haklarını geri almak için gösterdikleri sabr u sebatlarını alkışladım. Onların bu sebatlarını alkışlanacak bir davranış olarak gördüm ve görüyorum. Onlar bu davranışlarıyla sadece kendi ülkelerindeki darbecilere baş kaldırmış değiller; onlar dünyadaki olmuş-olacak bütün darbelere ve darbecilere başkaldırmış durumdadırlar. Eli öpülesi insanlar, tebrik ediyorum sizi. 

Ac canavara karşı tahabbüb(sevgi göstermek), onun iştahını artırır. Sizi yedikten sonra da dişinin kirasını ister.

Devrin zorbalarının bütün zorlamalarına rağmen Bediüzzaman sarığını çıkarmamış, sarığını zorla çıkarmak için başına eller uzandığında da: “bu sarık ancak bu başla çıkar.” demiş, onun bu kahramanca tavrı zorbaların direncini kırmış ve onu zafere kavuşturmuştur.

Eğer biz 27 Mayısta bu gün Mısır halkının yaptığını yapsaydık, belki de o günün darbecileri bir başbakanı ve bakanlarını asamayacaklardı. 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat ve 27 Nisan e-muhtırası gibi muhtıralar olmayacaktı. Belki de Ergenekon çetesini bu ülke görmeyecek, Ergenekon davasından insanlar onlarca yıl hapis ve ağırlaştırılmış müebbed hapis cezalarına çarpılmayacaklardı. Demokrasiyi rayına oturtmuş olacaktık.

Adnan Menderes’e ve hükümetine indirilen darbeye o gün karşı çıkmamışsak, silaha ve şiddete başvurmadan darbeye karşı olduğumuzu müsbet bir şekilde göstermemişsek bu bizim en büyük ayıbımız ve kaybımız olmuştur. Biz o gün bu direnişi gösterseydik, bu günlere kavuşmak için belki 60 yıl beklemeyecektik.

Allah o günleri bu millete bir daha göstermesin. Mazlum ve mağdur Müslümanları, zalimlerin tasallutundan korusun ve kurtarsın. İslam âlemine birlik-beraberlik nasip eylesin. Allah hepimizi razı olduğu çizgiden ve sevdiklerinden ve sevgililerinden ayırmasın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
9 Yorum