B. Said ÇİFTÇİ

B. Said ÇİFTÇİ

Bediüzzaman ve Ermeniler

Nedenler-Sonuçlar-Çözümler…

Durum tespiti: Bediüzzaman “Ermeni” konusu hakkında çoğunu “Münazarat” isimli eserinde olmak üzere toplam 12 yerde işlemiştir. Kullandığı bu yerlerin özeti şu şekildedir:

1-) Az ve zayıf oldukları halde Ermenilerin “kuvvetli fedakarlık” yönlerini takdir etmesi. (20. Lem’a, Haşiye). Onları cesaretleri, fedakarlıkları ve özellikle fedailerini ateşte yandırsanız bile sır saklamaları yönünden takdir eder.

2-) Ermenilerin Müslüman ailelere evlerini yakıp yıkmaları gibi yaptıkları zulmü anlatmaktadır. Bu konu iki kez geçmektedir. Birinde Rus istilası sırasında Ermenilerin yaktığı “Horhor medresesi”nden söz ederken “Baktım ki, sair Van haneleri gibi yıkılmış” ifadesi yer almaktadır. Burada Van’daki evlerin de Ermeniler tarafından tahribata uğradığını belgelemektedir. (26. Lem’a, 247)

Diğer Ermeni zulmünden ise Müslüman ailelerin çocuklarını kesmelerine engel olup, Ermenilere vicdan dersi vermesi babındadır. Paragraf şöyle:

“O muharebeler esnasında, Ermeni fedaileri bazı yerlerde çoluk çocuğu kesiyorlardı. Buna karşı Ermenilerin çocukları da bazen öldürülüyordu. Bediüzzaman'ın bulunduğu nahiyeye binlerle Ermeni çocuğu toplanmıştı. Molla Said askerlere, "Bunlara ilişmeyiniz!" diye emretti. Daha sonra bu Ermeni çoluk çocuğunu serbest bıraktı; onlar da, Rusların içerisindeki ailelerinin yanına döndüler. Bu hareket Ermeniler için büyük bir ibret dersi olup, Müslümanların ahlakına hayran kalmışlardı. Bu hadise üzerine, Ruslar bizi istila ettiklerinde, fedai komitelerin reisleri Müslüman çoluk çocuğunu kesmek adetini bırakıp, "Madem Molla Said bizim çoluk çocuklarımızı kesmedi, bize teslim etti; biz de bundan sonra Müslümanların çocuklarını kesmeyeceğiz" diye ahdettiler. Molla Said, bu sûretle o havalideki binlerle masumların felaketten kurtulmasını temin etmiş oldu.” (Tarihçe-i Hayat, İlk hayatı,99)

3-) Ermeniler asırlardır Osmanlı çatısı altında mutlu, huzurlu ve sakin bir hayat sürerken, Osmanlılar onlardan, onlar da Osmanlılardan memnun iken ne oldu da birden ortalık karıştı? İşte burada da Bediüzzaman bir tarihi gerçeğe ışık tutuyor: Bu asrın başında uyanan milliyetçilik duyguları kapsamında Ermenileri de (Rumlar gibi) ”Avrupa’nın dinsiz komitaları”nın iğfal ettiğini yazıyor. “Hem acaba, eskiden beri bu vatan ve millete zarar niyetiyle, Avrupa'nın dinsiz komiteleri hesabına ve Rum, Ermeniler cemiyeti vasıtasıyla dinsizlik ve ihtilaf ve fesad tohumlarını saçan mülhidlere karşı… “ (Tarihçe-i Hayat, 221 Eskişehir Hayatı). Nitekim Cumhuriyetin ilk on yılında yetkili makamlarda bulunan “Agop Dilaçar” gibi yöneticilerin Türkçede yaptıkları tahribat bilinmektedir.

4-) Ermenilerin “meşrutiyet” nimetinden faydalanmalarından beş kez söz ederek, onların da bu haklardan faydalanmalarının doğru olduğunu açıklamaktadır. (Münazarat, 60,67,68,69,79) Hatta Bediüzzaman’a göre bu hakkın verilmesi aynı zamanda ecnebi ülkelerdeki müslüman azınlıkların haklarına emsal teşkil etmesi açısında daha anlamlıdır da.

5-) Osmanlı devletinin Ermenilere karşı “ehl-i zimmet” kuralları tam uygulayamadıklarından söz ederek, Ermenilere karşı “bihakkın adâlet-i şeriatı gösteremedik, Şeriat dairesinde, hukuklarını istibdâdın sünnet-i seyyiesiyle muhâfaza edemedik” demektedir. Bu nedenle bir özeleştiri yaparak, “Sonra da istedik, kuvvetimiz kalmadı. Ben şimdi Ermenilere bir nevi zimmî-i muâhid nazarıyla bakıyorum” demektedir. (Münazarat,67)

6-) Bediüzzaman Ermenilere 1910’lu yılların başında, hatta tehcirden önce, Ermenilere dostluk elinin uzatılmasına taraftardır. Çünkü 1909 öncesi istibdat döneminde Ermenilere karşı yapılan muameleler onların daha da keskinleşmesine ve fırsat kollama yeteneklerinin gelişmesine katkı yapmıştır. Çünkü istibdatın aklı olmadığı gibi gözü kör (!), kulağı da sağırdır(!) “Meşrutiyet” ile birlikte istibdat dönemini kapattığında eşitlik, hak ve hürriyetler ile dini, ırki farklılıklar ortadan kaldırıldığından, dostluk üzerine ittifak etmenin de zamanı gelmiştir. Bugün de yaşanan olaylar dostluğa karşı çıkanlarda hala diktatörlük yeteneklerinin, taraf olanlarda ise demokrasiye olan inançların varlığını ölçmektedir.

Bununla birlikte Bediüzzaman’ın dostluk elinin uzatılması için bir de şartı vardır:
“Şu milletin saadeti ve selâmeti Ermenilerle ittifak ve dost olmaya vâbestedir. Fakat mütezellilâne dost olmak değil, belki izzet-i milliyeyi muhâfaza ederek, musâlaha elini uzatmaktır.”

Ayrıca, Bediüzzaman Ermenilerle el sıkışmanın bir başka önemini şu şekilde açıklar:
“Onlar sizi mağlup ettiği silah ile yani akıl ile fikr-i milliyetle, meyl-i terakkî ile temâyül-ü adâlet ile mağlup edebilirsiniz. Bence şimdi kılıç vuran, o kılıncın aksi döner, yetimlerine dokunur. Şimdi galebe kılıç ile değildir. Kılıç olmalı, lâkin aklın elinde. Hem de dostluğun sebebi vardır. Zîrâ komşudurlar. Komşuluk, dostluğun komşusudur.” (Münazarat,67)

Demek ki, ortalıkta kuru sıkı laflarla, Hrant’ın öldürülmesi gibi ölüm korkutmasıyla; kısaca Ergenekoncu-Kemalist kafayla Ermeni konusuna bakılmaz. Bediüzzaman’ın buyurduğu gibi, “akıl, tanışma ve yardımlaşmayı esas alan müsbet milliyetçilikle, ekonomik kalkınmayla ve adaletle” bakarsak bu konu o zaman çözülebilir.

7-) Bediüzzaman’a göre, “Cehalet, fakirlik ve husumet” Osmanlıyı ve Osmanlı toplumunu yıkan en önemli etkenlerdendir. İşte Ermenileri bize düşman eden işte o akılsız yönetimlerin yanlış politikalarıdır ki, zenginleri cahil, bürokrasisi fakir ve düşmanlık duygularını körükleyerek kolay yöneteceklerini sanan sadik-i ahmakların politikalarıdır.  O zaman yapılması gereken nedir? Cehaleti ortadan kaldırmak, fakirliği yenip ekonomik güç olmak ve hangi millet olursa olsun şefkatli sinemizde onlara yer açmaktır. Bir önceki neden-sonuç-çözüm önerisinde de sözü edildiği gibi, tüm bu tedbirleri “adalet” ile taçlandırmaktır.

SONUÇ: Görüldüğü gibi, Bediüzzaman Hazretlerinin Ermeni meselesindeki yaklaşımı açık ve şeffaftır: O ne ırkçılığı esas alan kuru bir Ermeni düşmanlığı, ne de hümanizma yaklaşımını sergileyen “zelil dostluk” yaklaşımı sunmaktadır bizlere. O vazife itibariyle, tüm insanlığı kucaklayan şefkat ve merhametiyle Ermenilerle de kurulacak bir “izzetli dostluk” taraftarıdır. Hatta öyle bir dostluk kurulmalı ki, başka parmaklar onları kullanamamalı…

Özetin özeti: Onun önerisi tek kelime ile izzetli dostluktur. “Fakat mütezellilâne değil, belki izzet-i milliyeyi muhâfaza ederek, musâlaha elini uzatmaktır.” Çünkü onlar “muâhid” tirler. Dostluk her zaman düşmanlıktan üstündür. Dostluklar baki, düşmanlıklar ârizidir.  Dostluk eli, düşmanlık yumruğunu açar.  “Aslah tarik musalahadır.”

[email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.