Bediüzzaman: Hakikî mehasin-i medeniyete İslâmiyet mütekeffildir

Bediüzzaman: Hakikî mehasin-i medeniyete İslâmiyet mütekeffildir

Avrupaya ahkâm ve ahlâkta dilencilik ve izhar-ı fakr etmek, din-i İslâm'a büyük bir cinâyettir

(Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin DİVAN-I HARB-İ ÖRFÎ adlı eserinden bölümler.)

MAKALE - 12

Birinci Madde:

Âlem-i İslâmiyetin ukde-i hayatiyetisini tenbih ve te'min ve meylüt-terakkisini faal etmek için; adâlet ve meşveretten ibâret olan meşrutiyetin me'hâz ve menba'ını, ezel ve ebed şanında olan Kanun-u Îlâhînin şârihi olan mezahib-i erbaayı ittihaz etmektir. Zîrâ milyonlarla dâhilerin ecr-i âhiret için istinbat ettikleri bahr-ı umman gibi mesâil-i şeriyeye kanaat etmeyip; Avrupaya ahkâm ve ahlâkta dilencilik ve izhar-ı fakr etmek, din-i İslâm'a büyük bir cinâyettir. Meşrûtîyette hâkîm, kânun olduğundan bu kânun, libas-ı milliye-i İslâmiyeyi giymeli. Tâ ki, asabiyyet-i maneviyye onun riyasetine karşı cevab-ı red vermesin. Meşrûtiyette Şeriât-ı Garra hükümferma olduğu halde, üç şecere-i zakkumu kökünden ihraç edecek. Ve üç şecere-i tûbâ zemin-i meşrutiyette neşv-ü nema bulacak ve dal budaklar saçacaktır.

Zakkum şecereleri: dinsizlik, iftirak ve nifak ve zünûb ve mesavî-yi medeniyet ve hakkımızda şematetli olan zann-ı fâsid-i ecânibdir.

Ve tûbâ şecereleri: ruhânî manyetizma ile ittihad-ı âmme ve inbisat-ı Şeriat cihetiyle terakki ve tenzih-i din ve nokta-i metîn-i dîne istinad, meşrutiyet sebebiyle ikbâl-i istikbalimizdir. Hem de anasır-ı gayr-ı müslime, meşrutiyetin devamına mutmain olacaktır.

Cemi-i kuvvetimle derim ki: hiçbir hakikî mehasin-i medeniyet yoktur ki; İslâmiyet sarahaten veya zımnen veya iznen onu veya daha ahsenini mütekeffil olmasın. Ammâ vâesefâ ki; çabuk (Volkan'da "çocuk aldatıcı" ifadesiyledir) aldatıcı mesavî-i medeniyeti çocuk tabiatlı bâzı ehl-i heva ve heves mehasin zannederek tûtî gibi en evvel onu taklid ettiler.

Hem de meşrûtiyet, şeriâtın abd-i memlûkudur. Ondan gasbolunmaz. Dikkat isterim ki; Şeriat ile hiç münasebeti olmayan o müthiş istibdâd-ı zâlimâne sırf milleti aldatmakla bir münasebet-i mevhumeye istinad ile ol kadar dâhil ve haric mühacemata karşı bu kadar zaman kendini muhafaza ettiğinden, şimdi asl-ı şeriatla münasebet-i hakikiyesi olan meşrutiyetin bekâsı bu kuvvet-i âlîye istinad etmek zarurîdir.