Batıcı dini söylem!

Nedense İslami kesimler değerler karşısında lakayt oldukları gibi aynı zamanda birbirlerine karşı da kuralsız ve tutarsızlar. Veya birbirlerinin hakkını gözetmiyorlar. İlişkiler kuralsız ve ahlaki zeminden ve vefadan yoksun ilerliyor ve gelişiyor. Mesela Hükümet ile Camia arasındaki ayrışmada eski dostlar düşman oldu ve birbirlerini kıyasıya eleştiriyorlar. Elbette,  eleştirilerin çoğu yerinde ve haklı. Lakin bu eleştiriler tabii bir süreci izlemiyor aksine bir kırılma sonucu tufan gibi geliyor. Bu eleştiriye maruz konular bugünden yarına hemen ortaya çıkmış hususlar değil. Yıllardan beri birikerek devam eden ve kemikleşmiş hatalar. Hatta hataların üzeri o kadar çiğnenmiş ki, zamanla müsellem kabul edilmiş.

Hatalar birden yüzeye vurmuş değil. Lakin 17 Aralık süreciyle birlikte hakikaten Türkiye bir şok dalgası yaşadı. Camia veya Hizmet akla hayale gelmeyecek işler  yaptı. Dolayısıyla bunun bedelini de ödüyor. Durum Bediüzzaman’ın sıklıkla vurguladığı gibidir: Men radiye biddadareri la yünzeru lehu. Zarara bilerek girene acınmaz. Kendi düşen ağlamaz. Bununla birlikte, karşılıklı olarak üslup ve yöntemimizde kesinlikle tutarlılık bulunmuyor. Sözgelimi Hayrettin Karaman Hoca ile Camia ilişkisi çok iç içe geçmişti ve bu ilişkilerin bıçak gibi kesilmesi ve ayrışması iki taraf için de iyi olmadığı gibi dindarların umum manzarası ve münasebetleri açısından da şık olmamıştır. Kıyasıya dostluğun yerini kıyasıya düşmanlık almıştır. Burada iki tarafın da kusurlu olduğunu ve ilişkilere faydacı bir zeminden baktığını söyleyebiliriz.

*

Maalesef bu süreçte taraflar uysa da uymasa da herkese mikrofon tutuyorlar. Geçmişte ilişkiler sağlıklı bir zeminde ilerlemediği gibi düşmanlık da sağlıklı bir zeminde ilerlemiyor. Sözgelimi Sabah gazetesi Mustafa İslamoğlu’na mikrofon tutmuş. Halbuki, Mustafa İslamoğlu’nun ABD’ye gittiğinde Gülen ile görüşmesi veya görüşmeye teşebbüsü dikkat çekici hususlardan birisiydi. Bu görüşmeyle ilgili mahrem bilgilerini ancak 17 Aralık sürecinde paylaştı. Dolayısıyla süreçte hiçbirimiz olgun davranamadık ve iyi bir sınav veremedik. Ders aldık mı, yanlışlarımızdan dönüyor muyuz? Ne gezer! Karşılıklı çamur atarak ayakta kalmaya çalışıyoruz. Uysa da uymasa da haklı çıkmak ve karşı tarafı haksız çıkarmak için argümanlar üretiyoruz.  Delil üretemiyorsak bile bahane üretiyoruz. En ilginci karşılıklı yargısız infazlar.

Sözgelimi Today’s Zaman, ‘Pro-gov't Islamist ideologue says Muslims can't accept West or EU/Hükümet yanlısı ideolog diyor ki: Müslümanlar Batı’yı ve AB’yi kabul etmez!’ başlıklı bir haber yayınladı. Bu zorlama ve derleme bir haber. Hayrettin Karaman’ı karalamak istediği gibi Hayrettin Karaman üzerinden hükümeti Batılı mahfillere jurnalliyor. Onların Batı karşıtı olduğunu ileri sürüyor. Haberde, Başbakan Erdoğan’ın bazı danışmanlarının son yıllarda Batı karşıtı bir söylem ve retorik geliştirdiği, Karaman’ın da bunu (*) meşrulaştırdığı ve onayladığı işlenmektedir. Adeta Karaman üzerinden hükümet Batı’ya jurnalleniyor ve gammazlanıyor. 
Hükümet Batı karşıtı söyleme teslim olmuşsa Cemaat de bütün dünyayı tele kulakla dinleyen ABD’nin bu yöndeki faaliyetlerini haberlerine yansıtmama kararı almakla ve bunu Batı ile ilişkilerin zarar görmemesine bağlaması ile; söylemine  Batı tipi dini söylem veya Batıcı dini söylem dememizi iktiza eder. Bu yerinde bir tespittir. Hayrettin Karaman sabite olmayan sabitelerimizi sorguluyor ve  körü körüne Batı veya AB taraftarlığının yerinde olmadığını ifade ediyor. Bunun yerine İslami kuralları esas almamız gerektiğini vazediyor. Hürriyet-i meşruaya dahil olmayan özgürlük biçimlerinin de kısıtlanmasında bir mani olmadığını söylüyor. Batıcı zihniyetten başka kim liberal hürriyetlerin İslami hürriyet ve özgürlük olduğunu söyleyebilir?  Batı, hangi ülkedeki İslami değerlere yönelik kısıtlamaların kaldırılması için baskı yaptı? Müslümanların hukuku lehinde davrandı? Somutlaştıralım: Batı Mısır’daki darbeye darbe diyemedi. Ve İslami kesimlere yönelik hiçbir kısıtlama konusunda kimseye baskı yapmadı. Ama  eşcinselliğin yaygınlaşması için seferber oluyor. Soğuk savaş boyunca SSCB dinsizliği ABD ise hedonizmi ve hazcılığı yaydı.

Şubat ayının (2014) ikinci haftası sonu tatilini Güney California'da geçiren Başkan Obama, Uganda parlamentosundan geçirilen ve devlet başkanından onay bekleyen eşcinsellik karşıtı yasayla ilgili yazılı açıklama yaptı. ABD'nin, temel özgürlüklerin ve evrensel insan haklarını korumanın sürekli bekçisi olduğunu belirten Obama, insanlara, kim olurlarsa olsunlar veya kimi severlerse sevsinler, her yerde saygı ve haysiyetle eşit muamele edilmesi gerektiğine inandıklarını ifade etti. "Uganda'nın kısa zaman sonra eşcinselliği suç görecek yasası yürürlüğe koyacak olmasından çok derin hayal kırıklığı içerisindeyim. Uganda'daki eşcinsellik karşıtı yasa, Uganda'daki eşcinsel toplum için tehlike ve hakaretten daha fazlası olacaktır. Bu, tüm Ugandalılar için geriye adım olacaktır. Bunun, Uganda'nın kendi insanlarının haklarını korumaya yönelik taahhüdüne olumsuz yansıması olacaktır. Aynı zamanda dünyada özgürlük, adalet ve eşit haklar yükümlülüğünü paylaşan herkes için ciddi bir gerileme işareti olacaktır."

Zamanın haberini bu haber üzerinden analiz etmeye devam edelim. Karaman ‘bu tarz ahlaksızlıklara özgürlük adı altında müsaade etmeyelim ve kısıtlama getirelim’ derken Obama’ya ters düşerek İslam’a da mı ters düşmüş oluyor? Yoksa maslahat için İslam’ın değil Zaman’ın veya hizmetin referansını mı esas almalıyız?  Elbette burada Hayrettin Karaman haklı, Obama ve Cemaat İslam nazarında haksızdır. İslam kimsenin maslahatı için hukuku ve değerleri ayaklar altına almaz. Maslahat takdiri bir şeydir. Ve şer’i kuralları vardır. Maslahatın takdiri de, şer’idir. Keyfi değildir. Cemaatin yaptığı ise kendisine göre köprüyü geçinceye kadar ayıya dayı demek. Bunun sınırları kesinlikle ölçülemez ve subjektif bir durumdur. Hariçte böyle bir gerçek yok. Bu gerçek, sadece zihinlerinde var. Hariçte yok. Başörtüsünün askıya alınması gibi geçici hükümlere maslahat için değil ancak zaruret tahtında (ölümcül tehlikeler karşısında) başvurulabilir. Dolayısıyla burada dinin eğilip bükülmesi söz konusudur. Dini laubalilik veya lakayt hali mevzubahistir. 

Karakuşi yaklaşımlardan bir diğeri

Yine uysa da uymasa da formüllerinden birisi Ekrem Dumanlı’nın Başbakan Erdoğan’ı Nasır bozuntusu Sisi’ye benzetmesi ve onlar gibi darbeci telakki etmesidir.  Ekrem Dumanlı’nın yazısını okumadan önce ben meseleyi zihnimde tahlil etmiş tam aksi bir sonuca varmıştım.  Zahirde Başbakan Nasır’a benzetilebilirse de batın da Nasır’a benzeyen cemaattır. Üstünkörü bir bakış açısı gerçekten de insanı aldatır. Cemaat Batı ve Batıcı değerler üzerinden hükümeti terbiye etmeye çalışırken Cemaat-Hükümet münasebetlerinde kalkanı tersine çeviriyor ve Başbakan Erdoğan’ı Nasır ve Sisi’nin yerine koyuyor. Kendilerini de zınni olarak Müslüman Kardeşlerin yerine koyuyorlar. 1952 yılına kadar değerleri temsilde değil ama teşkilatlanmada Müslüman Kardeşler ile Cemaat arasında bir benzeşme olduğunu söyleyebiliriz. Onların da gizli yani hem askeri hem de sivil birimleri vardı. Her şeyle ilgileniyorlardı. İrtibat kural veya kitap üzerinden değil, teşkilat ve biat üzerinden yapılıyordu. Nasır’la birlikte 23 Temmuz darbesini veya devrimini yaptılar lakin daha sonra Kermit Roosevelt gibi CIA elemanlarının da devreye girmesi ve akıl vermesiyle birlikte Nasır Müslüman Kardeşlere ters dönmüştür. Daha doğrusu Müslüman Kardeşlere karşı Nasır’ın gizli ortağı ABD idi.

Mursi’ye karşı Sisi meselesi de aynıdır. Sisi yeni bir Nasır’dır ve darbesi ABD tarafından da kutsanmıştır.  30 Haziran 2013 sürecinde ise gerek içeride gerekse dışarıda Müslüman Kardeşler ile irtibatlandırılan camia veya Hizmet değil hükümet olmuştur. Hedef tahtasına oturtulan da! Vefd gazetesi gibi Mısırlı gazeteler ‘üçü birden devrilmeli’ diye tempo tuttular. Mısır’dan Yemen’e kadar İhvan karşıtı bütün hareketler ve laik nomenklatura Mursi, Gannuşi ve  Erdoğan’ın kellesini  birlikte istemiştir. ABD’de 1954 yılındaki gibi Müslüman Kardeşler lehine değil Nasır ve laik nomenklatura lehinde hareket etmiştir. Her şey ortada iken bu saptırma neyin nesi? Erdoğan’ın darbe teşebbüslerini atlatması darbeci olduğunu mu gösterir? Eğri oturup doğru konuşalım. Ekrem Dumanlı’nın değirmenine su taşıyan Bülent Keneş ise Erdoğan’ın Mübarek modeline yöneldiğini (Toward the 'Mubarak model) ileri sürmektedir. Bu benzetmeleri birbirine çarptığınız zaman değersizleşecek ve elde sıfır kalacaktır. Çünkü meseleye hak zeminden değil, sübjektif bir zeminden bakılıyor. Çamur at, izi kalsın misali.  Anlaşılan kavga sical şeklinde devam edecek. Büyüklük kibriyle baktıkları ve hocayı merkeze yerleştirdikleri sürece adeselerini ve bakış açılarını düzeltemezler. 

* Considering that many of Erdoğan's aides are anti-EU and have declared strong anti-Western sentiments in recent years, Karaman's comments can be seen as justification of these consultants' rhetoric.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum