Ayetleri merkeze alma sanatı...

(İhtiyarlar Risalesi Notları, 8. yazı)

Bediüzzaman’ın tefsir usulünde, herhangi bir eserini tetkik edenler bilirler ki, ayetlerin sıralanışı fevkalade orijinaldir. Bu “fevkalade” sözünü, inanın abartı olsun diye kullanmıyorum. Hakikaten Bedi¬üzza¬man, ayetlerin tefsirini yaparken çok sıradışı bir yol izler. Sıradışı anlam bağıntıları, yani “nazm-ı maani ahenkleri” yakalar, bizlere sunar.

Bu serinin daha evvelki bir yazısında da alıntıladığımız, On Üçüncü Söz’de yer alan, yıldızların dizilimi ve ayetlerin dizilimi arasındaki benzetme etrafında biraz tefekkür edersek, meseleyi daha rahat kavrayabiliriz. Üstad Hazretleri’nin orada kullandığı; “Güya herbir tek yıldız, necm-i âyet gibi, umum yıldızlara bakar birer gözü, müteveccih birer yüzü vardır” ifadesinde belirttiği gibi, her bir ayetin, bir diğerine bakar nazm-ı maa¬ni yönü vardır. Bediüzzaman’ın eserlerinin, bazı âlimler tarafından tefsir türüne dahil edilmeyişi de belki biraz bundandır. Ancak takdir edilir ki, modern tefsir usulünün, böylesi okumalara, bu asırda büyük ihtiyacı vardır.

Tabii bu kısımda, Bediüzzaman’ın ifadelerini okuma konusunda, biraz daha dikkatli incelemeler yapmamız gerektiğini de söylememiz gerekir. Be¬di¬üz¬¬za¬man, İslam sanatının özünü “hikmetin” oluşturduğunu; modern medeniyetin sanat anlayışın ise merkeze “estetiği” aldığını bilen bir âlim olarak; hiçbir ifadesini sırf sanat olsun diye şu an okuduğumuz şekliyle kullanmamıştır. Ben bunun kanaatindeyim ve hatta bunun iddiasındayım. İşte burada da “birbirine bakar birer gözü” ile “müteveccih birer yüzü” ifadelerinin rastgele seçilmediği üzerine fikirlerim var. Ve Bediüzzaman’ın tefsir usulünü bu “birbirine bakar gözler” ve onların keşfiyle tam aydınlanacak olan “müteveccih yüzler” üzerine inşa ettiğine dair bazı yazılmamış tefekkürlerim var. Ama bizi şu noktada başka konulara kaydıracağından, bu meseleyi başka bir yazıda uzunca değerlendirmek daha doğru olacak diye düşünüyorum. Bu yazılarınsa ana konusu İhtiyarlar Risalesi… Ve elimizden geldiğince onun fikrimize bakan gözlerine ve kalbimize müteveccih yüzlerine bakacağız.

On Üçüncü Söz’deki ilgili bölümden bir cümle daha var ki; onu buraya almazsak, makalemizi rayına oturtamayız. O cümle de şu; “Âyetlerinin herbir necmi, vezin kaydı altına girmeyip ta ekser âyetlere bir nevi merkez olsun ve kardeşi olsun ve mâbeynlerinde mevcut münasebet-i mâneviyeye rabıta olmak için, o daire-i muhîta içindeki âyetlere birer hatt-ı münasebet teşkil etmesidir” cümlesidir ki; bu kısımdaki “ta ekser ayetlere bir nevi merkez olsun” ifadesi bence pek manidardır. Bediüzzaman da ekseriya, tıpkı bu cümlede bahsettiği gibi, kalbine açılan bir ayeti, Risalesi’nin merkezine alır ve onun etrafında diğer ayetleri bir kanaviçe gibi işler, aktarır. İhtiyarlar Risalesi’nde, işte bu merkez ayetler, hemen en başta geçen Meryem suresindeki ayetlerdir. Zaten genelde de Üstad Hazretleri, ilk önce bu merkez olacak ayetleri işaret eder, gösterir. Sonra da Risale boyunca, Kenan Demirtaş Hoca’nın tabiriyle, onu gösteren parmaklar uzatır, yollar çıkarır.

Mealen; “Kâf hâ yâ ayn sâd. Bu âyetler, kulu Zekeriya’ya Rabbinin rahmetini zikirdir. Hani o Rabbine gizlice niyaz ederek demişti ki: Ey Rabbim, artık benim kemiklerim yıprandı, başım ihtiyarlıkla tutuşup saçlarım aklandı. Sana ettiğim dualarımda da, ey Rabbim, ben hiç mahrum kalmadım” ifadelerini içeren bu ayetler; aslında bir yönüyle de İhtiyarlar Risalesi’nin mantığını ortaya koyar kanaatimce…

Bu kısımda sanki, Kur’an lisanıyla Hz. Zekeriya’nın (a.s.) çok fıtrî bir “Acaba?” suali, devamındaki ayetlerle çok güzel bir cevap bulmuştur. Ve beşerin zihnindeki, fıtratındaki aynı sual de, yine bu ayetlerden ilham alarak, İhtiyarlar Risalesi şeklinde, yirminci yüzyılda bir cevap yakalamıştır. Nasıl ifade etmeli bunu? Şöyle aktarmaya çalışalım: Mesela; bir insan, ettiği dualarda Allah’tan (c.c.) en çok ne ister? Daha sağlıklı olmak mı, daha iyi durumda olmak mı, daha fazla nimete mazhar olmak mı, nimetlerden daha çok faydalanmak mı? Rahmete daha fazla mazhar olmak mı, yahut da bundan daha fazlası mı? Bence hepsini ister… Hatta gücü yetse, daha daha fazlasını da ister hem dünya, hem ahiret namına…

Evet, hepimiz dualarımızda böyle şeyler isteriz. Çünkü biz aciz beşerleriz. Fakat ihtiyarlık, bunlara bedel bize ne getirir? Yorgunluk, hastalıklar, ağrılar ve hayattan giderek el çekme mec¬bu¬riyeti… Evet, yaşlılığın bize armağanları bunlardır. Ve bunlar kaçınılmazdır. İşte, sanki burada da Hz. Zekeriya (a.s.) bize vahyin diliyle şu fıtrî soruyu sordurmaktadır:

“Sana ettiğim dualarımda ey Rabbim, ben hiç mahrum olmadım. (Ama istediklerimin sanki aksine) kemiklerim yıprandı, başım ihtiyarlıkla tutuşup saçlarım ağardı. (Hikmeti nedir acaba?)”

Veyahut da şöyle; “Sana ettiğim dualarımda ey Rabbim, ben hiç mahrum olmadım. (Ve biliyorum ki) kemiklerim yıpramış, ihtiyarlıkla tutuşup saçlarım ağarmış (olsa da, yine de mahrum olmayacağım).

Ben işte böyle bir mantıkla bu ayetleri tefekkür ettiğimizde, İhtiyarlar Risalesi’nin ana mantığının ortaya çıktığını düşünüyorum. Yani İhtiyarlar Risalesi, işte bu sualin cevabını verir şekilde bir mantık silsilesi oluşturuyor ricaları boyunca… Bunu, başta belirtiğimiz usulle merkeze oturtturuyor. Bir müminane bakış açısı kazandırıyor bizlere… “O kötü gördüğünüz ihtiyarlığa bir de böyle bakın” diyor, uyarıyor. Yaşlılığın, yaşlanmanın bir nimet, bir armağan, bir rahmet ve bu yönde edilen duaların kabulü olduğunu gösteriyor.

Ve dikkat edin, ayet-i kerime de “Bu âyetler, kulu Zekeriya’ya Rabbinin rahmetini zikirdir” diyerek başlıyor, Hz. Zekeriya’nın sözlerini nakletmeden evvel, bize meselenin rahmeti çağıran ve çağrıştıran yönünü zikrediyor. Önce onu ihtar ediyor ve “Bu gözlüğü gözünüze takıp, bir de öyle bakın” diyor. “Sizi bu zamana kadar hiçbir duanızdan, ihtiyacınızdan mahrum etmeyen, hep rahmetiyle muamele eden Allah, hiç yaşlanınca unutur mu?” diyor. “Umudunuzu kesmeyin!” emrediyor, Hz. Zekeriya’nın şahsında tüm ümmetlere… Böyle kesin bir vaad veriyor.

Kanaatimce; İhtiyarlar Risalesi ana teması budur. O bir rahmet eksenli ihtiyarlık okumasıdır. Kim bu gözle baksa, ondan kucak kucak ümit alır. Çiçek çiçek teselli derer. Ki o zaten bir ümitler, ricalar, ziyalar, teselliler kapısıdır. Ne denir ki, artık bu noktada? Allah, bizi kendisinden ümit kesmeyi, değil aklından, hayalinden bile geçirmemiş kullarından eylesin, amin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.