Âyet değil, efsane

Yahudi tarihine göz attığımızda, Siyonistlerin “tartışılmaz” dedikleri Yahudilere toprak vaadi verildiği hususunun ilâhî bir âyet değil, insan eliyle yazılmış olan bir efsane olduğunu görürüz. Muharref Tevrat (Old Testament) âyetleri incelendiği takdirde; İsrailoğullarının, üzerinde Tevrat âyetlerinin yazılı olduğu levhaların muhafaza edildiği “Ahd Sandığı”nı (Ark of the Covenant) kaybetmiş oldukları anlaşılır.*
Binaenaleyh, günümüz Yahudilerinin ellerinde iddialarını ispatlayabilecek orijinal, ilâhî bir metin yoktur.
Muharref Tevrat âyetlerine göre, İsrailoğulları Allah tarafından Hz. Musa’ya verilen levhaların içinde bulunduğu sandığı kendilerine cesaret kaynağı olsun diye savaş meydanlarına taşırlardı. Sandığın İsrailoğulları için ifade ettiği manevî değeri sezen düşman tarafı da onu ele geçirmeye çabalardı. Nitekim mukaddes sandık birkaç kere düşman eline geçmiştir.
Tevrat âyetlerinin bildirdiğine göre, sandık ilk olarak Filistinlilerin eline geçmiş. 1
Ancak, Hz. Davud İsrailoğullarını (M.Ö. 1006) bir bayrak altında toplayıp düşmanlarını mağlûp ettikten birkaç yıl sonra sandığı Kudüs’e getirmiş.2
Hz. Davud’dan sonra tahta geçen Hz. Süleyman (M.Ö. 965) ise, sandığı Rabbülâlemine ibadet için inşa etmiş olduğu Mescide (Süleyman Mabedi) yerleştirmiş.3
Ne var ki, sandık burada ilelebed kalamamış. Eski Ahid metinlerinden öğrendiğimize göre, Hz. Süleyman’ın vefatından sonra (M.Ö. 922) mülkü devralan oğulları, anlaşmazlıklara düşüp devleti zayıflatmışlardı. Neticede ülke sosyo-politik bir kaosa sürüklenmişti.
Ülkedeki siyasî istikrarsızlık, Hz. Süleyman’ın muazzam saltanatının iki ayrı krallığa bölünmesine sebep olmuştu. Kuzeyde İsrail, başşehri Shecehem (Nablus). Güneyde Judah (Yahuda), başşehri Jerusalem (Kudüs). 4
İsrailoğullarının bölünmesi kendilerini politik olarak zayıflattığı gibi, dinî olarak da zayıflatmıştı. Özellikle kuzeyde bulunan İsrail’i. Bu yüzden, devrin büyük güçlerinden Asurluların (M.Ö. 722) Filistin’e gelip İsrail’i ele geçirmesi kolay olmuştu. 5
Tek tanrılı (monotheism) bir din mensubu olan İsrailoğulları, çok tanrılı (henotheism) bir ulusa mağlûp olmayı kendilerine yediremiyorlardı. Onlara göre, düşmüş oldukları bu acı durum Musa’nın öğretilerine uymuyordu. İsrailoğullarının böyle düşünmelerini yanlış bulan tarihçi Martin Sicker ”İsrailoğullarının Allah’ın kendi özel ilahları olduğunu düşünmeleri yanlıştı. Bilâkis, İsrailoğullarının Allah’ı, Asurluların olduğu gibi diğer ulusların da Tanrısıydı. Şayet, sonradan putları kendilerine tanrı edinip tapınmışlarsa, bu onların kâinat Sahibinin kudretini kavrayamamış olmalarındandı. Netice olarak: Doğru İlâhı idrak edemeyen bu milletler İsrail’i mağlûp edebilmişlerse, hıyanetlerinden dolayı İsrailoğullarını cezalandırmak isteyen Allah’ın, onları (Asurluları) ceza aleti olarak kullanması sebebiyledir” diyor. 6
Muharref Tevrat âyetleri, İsrail krallığını yerle bir edip Yahudilerin büyük bir bölümünü esir alan Asurluları tasvir ederken şöyle diyor:
“Ey İsrail halkı! Uzaktan gelecek olan bir ulusu üzerinize saldırtacağım” diyor Rab.
“Kalıcı, eski bir ulus; Sen onların dillerini bilmez, ne dediklerini anlamazsın”
“Oklarının kılıfları açık bir mezar gibidir. Hepsi birer yiğittir.” “Ürününüzü, yiyeceklerinizi tüketecek, oğullarınızı, kızlarınızı öldürecek. Davarlarınızı, sığırlarınızı, asmalarınızı, incir ağaçlarının meyvesini yiyecek, güvendiğin surlu şehirleri kılıçla yerle bir edecekler.” (Yeremya 5:15-16-17)
“Rab diyor ki:
“İşte kuzeyden bir ordu geliyor. Dünyanın uçlarından büyük bir ordu harekete geçiyor.
“Yay, pala kuşanmışlar. Atlara binmiş gelirken kükreyen denizi andırıyor sesleri.
“Savaşa hazır savaşçılar karşına dizilecekler ey Siyon kızı!” (Yeremya 6:22-23)
Muharref Tevrat , böyle azılı düşmanların İsrailoğulları üzerine gönderilmesinin sebebini ise şöyle açıklıyor :
“İsrail ve Yahuda halkı bana sürekli olarak ihanet etti” diyor Rab. (Yeramya 5:11)
“Tanrımız Rab neden bize bütün bunları yaptı? diye sorduklarında, şöyle cevaplayacaksın: ”Beni nasıl bıraktınız, ülkenizde yabancı ilâhlara nasıl kulluk ettinizse, siz de kendinize ait olmayan bir ülkede yabancılara öyle kulluk edeceksiniz.” (Yeramya 5:19)
Kur’ân-ı Kerim de, İsrailoğullarının azgınlık derecesinde kibire kapılmaları sebebiyle üzerlerine güçlü düşmanlar gönderildiğinden bahseder.
“Biz, kitapta İsrailoğullarına; sizler yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaksınız ve azgınlık derecesinde kibre kapılacaksınız, dedik.” (İsra Sûresi, 4. âyet)
“Bunların ilkinin zamanı gelince, üzerinize güçlü kuvvetli kullarımızı gönderdik. Bunlar, evlerin arasında dolaşarak (sizi) aradılar. Bu yerine getirilmiş bir vaad idi.” (İsra Sûresi, 5. âyet)
Tefsirlerde bu güçlü kuvvetli kulların Asurlular, Babilliler veyahut Calut’un orduları olabileceği bildirilmektedir. Bize göre ise bu azılı düşmanlar Asurlular idi.
(Devam edeceğiz.)
(*) Tefsir âlimleri, levhaların mahiyeti hakkında elimizde kesin bilgi olmadığını, ancak muhtevasının İsrailoğullarının din ile ilgili meseleleri ve toplumun ıslâhı için gerekli olan hükümleri içerdiğinde şüphe olmadığını söylemektedirler.
Yahudiler levhaların nerede yazıldığı konusunda ihtilâflıdır. Bir kısmı levhaların Allah tarafından Hz. Musa’ya Tur Dağında yazdırıldığını ileri sürerken, diğer bir kısmı da âyetlerin yazdırılmasının Hz. Musa vefat edinceye kadar devam ettiğini söylemektedir.
Yahudilerin Judea dedikleri yer Kudüs ve çevresini içermektedir. Kur’ân-ı Kerim tefsirlerinden anladığımız kadarıyla o tarihlerde Judea yerlileri buzağıya tapmaktaydı.
Dipnotlar:
1- “Böylece Filistinler savaşıp İsraillileri bozguna uğrattılar. İsraillilerin hepsi evlerine kaçtı. Yenilgi öyle büyüktü ki İsrailliler otuz bin yaya asker yitirdi. Tanrı’nın sandığı alındı. Eli’nin iki oğlu, Hofni ile Pinehas öldü.” (1 Samuel, 4:10-11 )
2- Hz. Davud Hebron (Halil) civarında 7 yıl altı ay hüküm sürdükten sonra Kudüs’e geldi ve burayı saltanat merkezi yaptı. Burada da 33 yıl hüküm sürdü.
“Davud’la bütün İsrail halkı, sevinç naralarıyla ve boru sesi eşliğinde Rabbin sandığını getiriyorlardı. Rabbin sandığını getirip, Davud’un bu amaçla kurduğu çadırın içindeki yerine koydular. (2 Samuel, 6:15-16-17)
3- “Kâhinler Rabbin Antlaşma sandığını tapınağın iç odasına, en kutsal yere taşıyıp keruvların kanatlarının altına yerleştirdiler. Sandığın içinde Musa’nın Horev Dağında koyduğu iki taş levhadan başka birşey yoktu. Bunlar Mısır’dan çıktıklarında Rabbin İsraillilerle yaptığı antlaşmanın taş levhalarıydı.” (1 Krallar, 8:6-7)
4- Muhammed Abdulhamid El-Hatib, “Al-Quds The Place of Jerusalem in Classical Judaic and Islamic Traditions,” Ta-Ha Publishers London 1998
5- Martin Sicker “Judaism, Nationalism and the Land of İsrael,” Westview Press Inc., Oxford: 1992
6- a.g.e.

Yeni Asya

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.