Arşiv belgeleri Bediüzzaman’ı doğruluyor

Nasihatın tesiri sözde ve özde doğru olmakla sağlanır.

Bediüzzaman’ın İstanbul’a ilk defa gelişi Aralık 1907 sonlarıdır. (1) O tarihte dileyen her şahış elini kolunu sallayarak İstanbul’a gelemezdi. Kendisine bağlı bulunduğu mülkî amir tarafından “mürur tezkeresi” denilen bir belge verilir, bu belge şahsın İstanbul’a geliş nedenini açıklardı. Bu belgeye göre Bediüzzaman İstanbul’a tedavi için gelmekteydi. Bu konuyu önümüzdeki günlerde ayrıca ele almak kaydıyla bu yazıda Bediüzzaman’ın bir ömür boyu takip ettiği eğitim sevdası ve tarihlerde eşine az rastlanır istiğnası ile ilgili iki arşiv belgesi değerlendirilecektir.

Bütün hastalıkların cehaletten kaynaklandığını  gayet yerinde olarak tespit eden İmam Nursî, Mabeyn’e (Padişahın yazı işleri müdürlüğüne) bir dilekçe verdi. Kısaca şunları söylemekteydi.

“Şu medeniyet ve terakki yarışına sair kavimlerle birlikte katılabilmek için hükümetin “Kürdistan”ın kasaba ve köylerinde mektepler açmakta olduğu memnuniyetle görülmektedir. Ne varki bundan sadece Türkçe lisanını bilen çocuklar yararlanmaktadır. Türkçe bilmeyen Kürt çocukları yalnızca medreseleri kemalat ocağı biliyorlar. Öğretmenlerin yerel lisanları bilmemeleri yüzünden bu çocuklar bilimden mahrum kalmaktadır.

Bu durum ise; vahşiliği, kargaşayı, dolayısıyla Batının bölücü fikirlerini davet ediyor. Hem de halk, cehalet ve vahşet günlerindeki ilim seviyesinde kalmaları cihetiyle evham ve şüphelere hedef oluyorlar. Eskiden beri her cihetle Kürt halkının gerisinde bulunanlar, bugün onların yerinde saymasından istifade ediyorlar. Bu durum vatanın ve İslam’ın istikbalini düşünenleri düşündürüyor... Bu hal Kürtler için gelecekte müthiş darbeler hazırladığını gören aklı başında insanların yüreklerini sızlatıyor.”

Bediüzzaman bu derdin çaresi olarak şarkın üç ayrı bölgesinde yeni okullar açılmasını teklif etti.

“Yeni açılacak okullarla bilginin temeli atılmış olacaktı. Bu temelden birlik ve ittihat ortaya çıkacak, iç karışıklıklardan dolayı mahvolan büyük bir kuvveti hükümetin eline verecekti. Adalete layık ve medeniyete kabiliyetli olan bu kavim, dış düşmanlara karşı kullanılacak, yaratılıştan sahip oldukları değerleri ortaya çıkacaktı.” (2)

Büyük dehaların hal, mazi ve istikbali aynı şekilde ihata etmesi ve kavraması nadirattan değildir. Bir asır önce yazılan bu dilekçede ön görülen tespit ve uyarılar ne kadar da gerçektir. Önerilen çözüm yolları ne kadar canlı ve yerinde ve ne kadar içtendir.

Bu dilekçe imparatorluk sistemi içerisinde hemen karşılık bulacak teklif değildi. Ancak Üstadın tavırları, kendi ifadesiyle “afetli bir şöhret” doğurmuş, nihayet kendisini İstanbul Toptaşı tımarhanesine kadar sürüklemişti.

Bediüzzaman, eline geçen her fırsatı eğitim problemlerini anlatmak için kullanmaktaydı. Doktora Osmanlının eğitimde geri kalış sebeplerini anlattı.

Şu terakki zamanında, hakiki medeniyeti teşkil eden İslâmiyet, batı medeniyetine nispetle geri kalmıştır. Bunun en büyük sebebi: Üç büyük şubelerin ki (cümlenin maksudu bir, amma rivayat muhtelif) sözüne uygun olarak ehl i medrese, ehl i mektep ve ehl i tekkenin birbirine zıt fikirleri ve aykırı kaynaklardan beslenmeleridir.

Medrese ehli bir kısım zahiri manaları kastı aşan şekilde yorumlayarak yeni mekteplerde okuyanları inanç zayıflığı ile itham ediyorlar.

Mektep ehli ise berikileri yeni fenleri bilmemeleri sebebiyle eksik ve itimat edilmez sayıyorlar.

Medreseliler ehl i tekkeye, şevk vermesi için konulmuş bazı usuller sebebiyle bidat ehli nazarıyla bakıyorlar. Cahil halk bu usulleri ibadet zannederek hataya düşüyorlar

Aşırıklar karşılıklı olarak müsamaha kapısını açıyor. Bazı bidatlar zikir ile karışıyor. Bu fikir ihtilafı ve zevk ayrılığı İslâmî ahlakı sarsıp terakkiyat ı medeniyetten geri bırakıyor.

Bunun çaresi; yeni mekteplerde dini ilimleri ciddiyetle okutmak. Medreselerde gereksiz yere okutulan eski yunan felsefesi yerine yeni fen ilimlerini ders vermek ve tekkelerde ilimde derinleşmiş alimler bulundurmaktır.

Böylece her üç şubenin de uyumlu bir şekilde terakki etmesi mümkün olur”

Doktor Bediüzzaman’ı dinledikten sonra, hayret içinde kalmış, ve onun eğitim aşığı, vatanperver ve eşsiz bir zekâ sahibi olduğunu anlamıştı. “Şimdiye kadar İstanbul’a gelenlerin içerisinde zekâ ve meseleleri derinliğine kavramış böyle bir nadire i cihan bulunmuş değildir” şeklinde bir rapor yazarak Başbakanlık makamına gönderdi.

Doktorun bu raporu üzerine Mabeyin telaşa düşer. Bediüzzaman tımarhâneden acele olarak hapishaneye aldırılır. Bir an evvel onu İstanbul’dan uzaklaştırmak için çareler aranır. İşte tarihte emsaline az rastlanan “Padişah iradesini reddetme” olayı bu hapishanede yaşanır. İrade padişahın kendisine yapmak istediği ihsan ile ilgilidir:

“Zaptiye Nazırı:
“Padişah sana selâm etmiş... Bin kuruş da maaş bağlamış. Sonra da yirmi otuz lira yapacak!”

Bediüzzaman:
“Ben maaş dilencisi değilim. Bin lira da olsa kabul edemem. Kendim için gelmedim. Milletim için geldim. Hem de bana vermek istediğiniz rüşvet, susmama karşılıktır.”

Nazır:
“İradeyi reddediyorsun. İrade ret olunmaz.”

Bediüzzaman:
“Reddediyorum; tâki Padişah darılsın, beni çağırsın. Ben de doğrusunu söyleyeyim.”

Nazır:
“Neticesi vahimdir!”

Bediüzzaman:
“Neticesi deniz olsa, geniş bir kabirdir. İdam olunsam bir milletin kalbinde yatacağım. Hem de İstanbul’a geldiğim vakit, hayatımı rüşvet getirmişim. Ne ederseniz ediniz!”
Bunu da ciddi söylüyorum; ben isterim ki insanları bu hareketimle ikaz edeyim ki, devlete intisap, hizmet etmek içindir. Maaşı kapmak için değildir. Hem de benim gibi bir adamın millete ve devlete hizmeti nasihat ile olur. O da güzel bir tesir bırakma, o da samimiyetledir. Bunlar da gizli bir maksat takip etmeden, karşılık istemeden şahsi menfaati terk etmek ile olur. Bu sebeplerle özrüm var maaş kabul edemem!

Nazır:
Senin Şarkta eğitim konusundaki isteklerin, Bakanlar Kurulunda görüşülmektedir.

Bediüzzaman:Acaba maaşı acele verip eğitimi geciktirmek hangi kaide iledir. Benim şahsi menfaatimi umum milletin menfaatine üstün mü tutuyorsunuz.

Nazır hiddet etti!..

Bediüzzaman: Ben hür yaşamışım. Hürriyet i mutlakanın meydanı olan Kürdistan dağlarında büyümüşüm. Bana hiddet faide vermez. Nafile yorulmayınız!.. Beni nefiy edin, Fizan olsun, Yemen olsun râzıyım. Siz de, idare-i maslahat için hile yapmaktan kurtulursunuz.”  (3)

Belgeler Bediüzzaman’ı Doğruluyor

Nasihatın tesiri sözde ve özde doğru olmakla sağlanır. Yukarıdaki ifadeler tarihin en doğru tanıkları olan arşiv belgelerince desteklenmektedir. Son yapılan araştırmalarda, padişahın 2000 krş ihsan edilmesi için emir verdiği ve Bediüzzaman’ın bu iradeyi reddettiği görülmektedir.

Yıldız Sarayı Hümayunu
Başkitabet Dairesi
3425

Van’dan Dersaadet’e gelmiş olan Said Efendi’ye Van’a avdet etmek üzere harcırah olarak ikibin kuruş itası şeref-sudur buyrulan irade-i seniyye-i cenab-ı hilafet-penahi iktizay-ı âlisinden olmağla ol babda emr ü ferman hazret-i veliyyül emrindir.

Serkatbi-i Hazret-i Şehriyarî
Tahsin
27 Ca 1326 / 23 Haziran 1324

Bu irade yukarıda anlatıldığı şekilde kendisine tebliğ edilmiş, İmam Nursî, fazilet erbabı için örnek olacak bir davranışla bu ihsanı reddetmiştir. Dahiliye Nezareti bu parayı aşağıdaki yazı ile geriye iade etmiştir.

Mektubi Kalemine Mahsus
16 Ağustos 1324
Evrak Müdiri Beyin tebliği
Evrak sıra numarası 485
Dosya numarası 3406

Dahiliye Nezareti Celilesine  

Van ülemasından olup Dersaadet’te bulunan Molla Said Efendi’nin memleketine avdet etmesi için harcırah olmak ve kendisine verilmek üzere ba- irade-i seniyye-i Hazret-i Padişahî ihsan buyrulmasıyla makam-ı nezaret-i celilelerine irsal kılınmış olan iki bin kuruşu muma ileyh Molla Said Efendi kabulden istinkaf eylemesine binaen meblağ-ı mezbur memura tevdian nezaret-i celile veznesine iade edildiğinden nezaret-i acizi evrak müdürlüğüne evvelce bunun için verilmiş olan makbuz ilm ü haberinin irsali hususuna müsaade..
 Tebyiz

Yukarıda aynen aktarılan belgeler her türlü makamı, devletten bir şeyler koparmak için kullanan günümüz insanı için anlamlandırmak zor olabilir. Her şeye rağmen dünyanın fani zevklerinden ürküp bir hidayet rehberi arayanlar için adres belli olsun maksadıyla bu belgelerin neşredilmesi uygun görülmüştür.

Ek 1: İrade


Ek II İhsan-ı şahanenin iadesi:

Not:4

Dipnotlar:
1-Y..PRK.UM..  80 /74
2-Bediüzzaman, Asar-ı Bediiyye, (tarihsiz), s. 367.
3-Bediüzzaman, İki Mekteb-i Musibetin Şehadetnamesi, Envar Neşriyat, İstanbul 1996, s. 44
4-O tarihte bir medrese müderrisi 150 kuruş maaş almaktadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
11 Yorum