Allah ile berâber başka bir ilâh mı var?

Allah ile berâber başka bir ilâh mı var?

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Neml Sûresi 59-64. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor

59 . (Ey Resûlüm!) De ki: “Allah’a hamd olsun; seçtiği kullarına da selâm olsun! Allah mı hayırlıdır, yoksa (O’na) ortak koşmakta oldukları şeyler mi?”

60 . (O putlar mı daha hayırlıdır,) yoksa gökleri ve yeri yaratan ve gökten size bir su indiren (Rabbiniz) mi? Böylece onun ile, sizin bir ağacını bile (yerden) bitiremeyeceğiniz güzellikte olan (nice) bahçeler yetiştirdik. (*) Allah ile berâber (başka) bir ilâh mı var? Hayır! Onlar (haktan) sapmakta olan bir kavimdir!

61 . (Onlar mı daha hayırlıdır,) yoksa yeryüzünü yerleşmeye elverişli kılan, arasında ırmaklar meydana getiren, onun (arzın sükûneti) için sâbit dağlar yapan ve iki denizin arasına bir engel koyan (Allah) mı? Allah ile berâber (başka) bir ilâh mı var? Hayır! Onların çoğu (hakkı) bilmiyorlar!

62 . (Onlar mı daha hayırlıdır,) yoksa (bir sıkıntısından dolayı) kendisine duâ ettiği zaman darda kalan (bir kulun)a icâbet edip, (ondan) fenâlığı gideren ve sizi yeryüzünün halîfeleri kılan (Allah) mı? Allah ile berâber (başka) bir ilâh mı var? Ne kadar az ibret alıyorsunuz!

63 . (Onlar mı daha hayırlı,) yoksa karanın ve denizin karanlıklarında size yol gösteren ve rüzgârları rahmetinin (size ihsân ettiği yağmurun) önünde müjdeci olarak gönderen (Allah) mı? Allah ile berâber (başka) bir ilâh mı var? Allah, (onların) ortak koşmakta oldukları şeylerden çok yücedir! (**)

64 . (O putlar mı daha hayırlıdır,) yoksa (ilk olarak mahlûkātı) yaratmaya başlayan, sonra (o yaratmayı âhirette tekrar) iâde eden ve sizi gökten ve yerden rızıklandıran (Allah) mı? Allah ile berâber (başka) bir ilâh mı var? De ki: “Eğer (iddiânızda) doğru kimseler iseniz, delîlinizi getirin!”

(*) “Kur’ân-ı Mu‘cizü’l-Beyân’ın (açıklaması mu‘cize olan Kur’ân’ın) ifâdesinde çok şefkat ve merhamet vardır. Çünki muhâtabları ekseriyetle (çok def‘a), cumhûr-ı avamdır (halk topluluğudur). Onların zihinleri basittir. Nazarları (fikirleri) dakik (ince) şeyleri göremediğinden, onların besâtet-i efkârlarını (fikirlerinin basitliğini) okşamak için, semâvat ve arzın yüzlerine yazılan âyetleri tekrâr ediyor. Ve o büyük harfleri kolaylıkla okutturuyor. Meselâ: Semâvat ve arzın hılkati (gökler ve yerin yaratılışı) ve semâdan yağmurun yağdırılması ve arzın dirilmesi gibi bil-bedâhe (açıkça) okunan ve görünen âyetleri ders veriyor. O hurûf-ı kebîre (büyük harfler) içinde küçük harflerle yazılan ince âyâta (âyetlere) nazarları nâdiren çevirir, tâ zahmet çekmesinler.” (Lem‘alar, 17. Lem‘a, 134)

(**) “(Cenâb-ı Hakk’ın) öyle bir kibriyâ (büyüklük) ve azameti var ki: Hiçbir yerde, hiçbir şeyde, hiçbir cihetle, hiçbir şirkin (Allah’a ortak koşmanın) hiçbir imkânını, hiçbir ihtimâlini bırakmıyor, köküyle kesiyor. Mâdem böyle bir kibriyâ ve azamet-i kudret var ve mâdem o kibriyâ nihâyet kemâldedir (sonsuz mertebededir) ve ihâta ediyor (kuşatıyor). Elbette o kudrete acz veya ihtiyaç ve o kibriyâya kusur ve o kemâle noksâniyet ve o ihâtaya kayd ve o nihâyetsizliğe nihâyet veren bir şirke meydan vermesi ve müsâade etmesi, hiçbir vecihlemümkün değildir. Fıtratını (yaratılışını) bozmayan hiçbir akıl kabûl etmez.” (Şuâ‘lar, 7. Şuâ‘, 142)