7'den 10'a pencereler

Yedinci pencere, altı alt pencere ile başlar. “Masnuatın kemal-i intizamları, kemal-i mevzuniyetli, kemal-i ziynetleri ve icadlarının suhuleti ve birbirine benzemeleri ve birtek fıtrat izhar etmeleri…” Bu masnuat yani sanatlı yaratılmış varlıklar. Sani yaratmış onları, onlara kainat yüzüne serpilen masnuat diyor. Bitkilere serilen diyor, masnuata serpilen diyor. Tam intizam içindeler, sonra tam mevzun yani dengeli, ortadan bölününce simetrik. Mevzuniyet simetri de demek. Her canlı ortadan ikiye bölünürse işte simetri o. Sonra süslerinde bir tamlık var. Allah yaratıyor sonra süslüyor. İcadlarındaki kolaylığa dikkat çekiyor. Ve birbirine benziyorlar. İlmi bir okuma. Asırlarca ilmi olarak okunmayan, topyekün değerlendirilen masnuatı ayrıntılı anlatıyor. Bir ilim yorumcusu.

Yeni bir pencere mürekkebat. Mürekkebat terkib edilen farklı cüzleri bir araya getiren, terkib eden bütün mahlukat mürekkebattır. Mürekkebatın cüzleri ne, basit unsurlar, su,  hava, toprak veya hidrojen, oksijen, karbon, azot. Bütün canlılar bunlardan terkib ediliyor. İlim risalesi pencereler, kainatı ilimlere göre okuyor. Bu elementlerden hadsiz, ayrı ayrı, muntazam müre kkebat icad ediyor. Her mürekkebat tek başına kudret ve vahdetini gösteriyor. Çünkü farklı elementleri bir canlı organizma ve bedene çevirmek ancak vahdet ile bir el ile olabilir.

Yine terkibden hareket ediyor. Bu sefer terkibat-ı mevcudat diyor. Bütün varlıklar bu elementlerin veya unsurların bir ölçü ve oran ile bir araya getirilmesi ile oluyor. Domatesteki su oranı ile kaysıdaki aynı değil. Onları terkib terazi ile olur, ölçü ve oran ile olur. Bu terkib ve tahliller sürekli yenilikte, her an sonsuz terkibat birlik meydana getiriliyor. Bunların oranları ve düzenleri karışabilir ama karışmıyor. Bunlar tabiat derslerinde, kimya, biyolojide sınıflarda anlatılmalı ta ki ateizm, nihilizm gitsin.

Bunu klasik din algısı içinde yorumlayamayız. Yeni terkibat yapılırken imtiyaz yani şahsiyetini, fizyolojisini koruyor. Birbirinden farkediliyor yani tefrik. Ne kadar ilmi düşünüyor. Burada tefrik kelimesini farklı şekillerde izah ediyor. Mesela topraktaki tohumların ve köklerin çok karışık olduğu halde hiç şaşırmayarak, bir surette sünbüllenmelerini vücutlarını temyiz ve tefrik etmek yani imtiyazlı ne ise o kişiliği varlık içinde ezilip gitmiyor. Her varlık temyiz yani varlığının inceliğine göre bir şahsiyet kazanıyor. Temyiz hukuki bir terim ama burada varlığın birbirine karıştırılmadan yaratılması demek.

Yeni bir tefrik, ayırma. “Hüceyrat-ı bedene karışık bir surette giden gıdai maddeleri, kemal-i hikmetle ve kemal-i mizanla ayırıp tefrik etmek.” Bahsin adı tefrik ve temyiz risalesi. Temyiz günlük hayatımızdan güneş dil teorisiyle atılmış.

Zerreler alemini hadsiz ve geniş bir tarla hükmüne getirmiş, onlardan tam bir fayda ile kemal-i hikmetle her dakikada ekip biçip yeni yeni kainatlar mahsulatını ondan almak, zerrattan bahsediyor. Zerrat atomlar demek. Bütün varlıklar atomların terkibi ile meydana getiriliyor. Marks bu atom ile ateizmi savunmuş hala onun görüşü hakim. Ankara’da Bediüzzaman ve Marks diye bir konferans vermiştim. Demokritos Marks’ın fikir babası atomun kendini inşa ettiğini söyleyen zavallı. Bediüzzaman bunu ene ve zerre bahsinde anlatıyor. İlim tarihi Bediüzzaman’ı ateizmin celladı yazsın. Dünyadan haberi olmayan ilim tarihi, aynı şeyleri söyle söyle söyle dur. Hz. isa ile ilgili bir kitap yazılır Paris’te çok ilgi görür. Marks “biz bu dini öldürmedik mi” der. Atom konusuna el atar. Bu atom konusu yüzlerce yıldır, çocuklarımıza ateizm olarak anlatılır. Ayasofya’yı açtık. Bu bahisler ortaokullara, liselere, üniversitelere girsin, bakalım Fatih ne diyecek. O sınıfların kapısını açalım. Ateizmin salonlarından vahdet ve tevhid salonuna dönsün. İslam dünyası uyurken -hala uyuyor- yüz yıl önce Bediüzzaman bunları söylemiş. Ben söyledim siz duymadınız mı diyecek bir gün.

Bu dört yolla büyük bir pencere açılır. Neye açılır Marifetullaha, Allah’ı bilmeye. Allah’ı nasıl büyük büyük bir mikyasta gösteriyor. Atom konusu ta eski Yunanda zehirlenmiş bir konu. Bediüzzaman Muhakemat’ta eski Yunan felsefesinin karışık olduğunu söylüyor. Eski Yunan zehir fabrikası.

Sekizinci  pencere, peygamberler, evliyalar ve asfiyalar penceresidir. Bu üçünden bahset yüzlerce kitap yaz. Cümleye bak, “bahir ve zahir mucizatlarına istinad ederek…” Hz. İbrahim’in elini kolunu sallaya sallaya ateşten Cebrail’le geldiğini gören Firavun, şaşkın şaşkın bakar. Denizi yaran Hz. Musa‘nın arkasından Firavun koşar ama ateşe koşar. Ya Resulullahın (asm) mucizeleri? Bediüzzaman, koca bir dini otuz üç pencereye icmal etmiş. Ya evliyalar? Abdülkadir Geylani Kur’an’ı elli şekilde tefsir etmiş. Yüz bin kişi dinler, ses cihazı yok, şamata, tantana yok herkes duyar. Bediüzzaman dinin bütün hakikatlerini delillerle anlatmış, daha neler neler, bizimkiler neredeler…

Asfiyalar tahkikatlarına istinad ederek, dayanarak dini mübini şerh ve izah masasına yatırırlar. İşte Ayet’ül Kübra. Tevhid romanı bir kahramanı var dünya romanı. Bizimkiler yatak yorgan hikayeleri, liselerde Aşk-ı Mennu ve Madam Bovary okut. Fuhşun kütüb-i resmiyesi edebiyat. Ahmet Altan bana, “dünyada aldatmak üzerine kurulan yüz seksen roman var” demişti. Git kitapçılara bak hep batılılar ve bizim batmışlar yatak yorgan hikayesi anlatırlar. Emma intihar eder aldatılmaya dayanamaz, gece yarısı eczaneden bir avuç zehri alır, evine gelir ve ölür. Güstav Flober’in dini şüpheli ama aldatmanın insan fizyolojisini ve psikolojisini nasıl bozduğunu anlatır. Bu romanı ile onun mukallidi Aşk-ı Memnu’da kadın oyuncu intihar eder, o kaldıramaz. Halit Ziya üstadından bu dersi almış aldatmak romanı. “Biz Paris’i zehirledik sen de İstanbul’u zehirle” demişler. Zehir tacirleri...

Dokuzuncu Pencere, ibadat-ı umumiye penceresidir. İbad kul demek, ibadat kulluklar demek. Bütün varlıkların ibadeti demek. İbadet yapanlar kimler? 1-Umum ruhani ve melaikeler. 2-Bütün zihayatlar. 3-Anasır ve bütün cemadat. Bunların ihata edilmez büyüklükteki ibadetleri hakkıyla ibadet edilen bir “Mabud-ı Bilhak”ı gösterir. Kainat büyüklüğünde bir pencere. Bu şekilde kainat bir büyük cami. Üyeleri ise bir vakit parametresi ile değil her an her lahza ibadetle meşguller. Hepsi bir Mabud’un önünde onun verdiği görevleri yerlerine getiriyorlar.

İbadet edenler, arifler, şakirler, zakirler, hamidler, muvahhidler, muhibler, müridler, münibler sekiz topluluk. Bunlar insan cemaatleri, bunları ruhani ve melekler, bütün zihayatlar, anasır ve cemadattan başka tam onbir ihata edilmez ibadet grupları.

Arifler, Maruf’a/Zakirler, Mezkur’a/Şakirler, Meşkur’a/Hamidler, Mahmud’a/tevhidler, Vahid’e/muhibler, Mahbub’a/Ragipler, Mergub’a/münibler, maksuda müteveccihen ibadettedirler. Ne kadar derinlikli bir sınıflandırma ile “ibadat-ı umumiyeti“ şerhetmiş Bediüzzaman.

Bütün bunlar bir Mabud-ı lemyezel, yıkılmaz, tezelzül etmez bir mabudu, Mabud-u Layezal’i gösterir. Ezeli bir Mabud’u gösterir. Bir başlangıç zamanı yok. Bizim zamanımızla mukayyed değil. İşte üç cihette ziyadar büyük bir pencere. Koca kainattaki ibadatı onbir grupta topladı. Ne muhayyile, ne tasnif, ne müşahade gücü...

Muhayyile ne kadar geniş, sonra o ihata edilmeyen hakikatı tasnif gücü. Her ibadet eden taifeye merci olan isimler. Biz arif miyiz, zakir miyiz, şakir miyiz, hamid miyiz, muvahhid miyiz, muhib miyiz, ragıp mıyız, münib miyiz, kendimize bir yer bulalım.

Onuncu pencere yine derinlikli bir pencere. Bir yerde düzen varsa hem de koca kainatta, varlıklar birbirine yardım ediyor demektir. Muavinler cemaati. Her varlığın istekleri var bu isteklere karşılıkla cevap veriyorlar. Sonra bir iş için birbirlerine dayanışma yani tesanüd içindeler. Bu teavün, tecavüb ve tesanüd yüzünden biz gül gibi geçinip gidiyoruz. Bir portakalı bize getirmek için bulut, yağmur, toprak, tohum birbirine yardım ediyor, ağaç su istiyor bulut ona evet diyor cevap veriyor. Bütün varlıklar sırt sırta verip bizi yaşatıyorlar. Hepsi bizim dostlarımız, ahbaplarımız. Burada Bediüzzaman koşma kelimesini kullanmış. Birinci sözde de yine aynı hakikati koşma kelimesiyle ifade ediyor. Sana koşan kainata bak da sen de bir hakikata koş. Oradaki cümleye bak: ”Evet kainatın envaını hikmet dairesinde insanın etrafında toplayıp bütün hacatına kemal-i intizam ve inayetle koşturmak…” Koşmaya dikkat çekiyor.

Çünkü zemindeki zihayatları levazımat-ı hayatiyeyi emr-i rabbani ile pişiren ve takvimcilik eden kamerden tut, ta ziya, hava, ma, gıdanın zihayatların imdadına koşmalarına…

Nebatatın dahi hayvanatın imdadına koşmalarına

Hayvanat dahi insanların imdadına koşmalarına

Hatta aza-yı bedenin birbirinin muavenetine koşmalarına

Bir düstur-ı teavün ile camid ve şuursuz olan mevcudat-ı müteavine, bir kanun-ı kerem, bir namus-ı şefkat, bir düstur-u rahmet altında, gayet hakimane, kerimane birbirine yardım etmek, birbirininin sada-yı hacetine cevap vermek, birbirine takviye etmek,

Elbette, bilbedahe, birtek, yekta, vahid-i ehad, ferd-i samed, kadir-i mutlak, alim-i mutlak, Rahim-i Mutlak, Kerim-i Mutlak bir Zat-ı Vacib ül vücudun hizmetkarları ve memurları ve masnuları olduklarını gösterir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum