28 Şubat davasını Bediüzzaman’ın gerekçesi ile izledim

28 Şubat davasını Bediüzzaman’ın gerekçesi ile izledim

28 Şubat’ın müştekiler avukatlarından Emrullah Beytar Risale Haber’e anlattı

Risale Haber-Haber Merkezi

28 Şubat davasının müştekiler avukatlarından Aksiyoner Hukukçular Derneği Genel Başkanı Emrullah Beytar, 28 Şubat’ta neler yaşandığına dair bir hafıza tazelemesi yaptı.

28 Şubat’a gidişi, olayları ve mahkemedeki bazı ayrıntıları Risale Haber okuyucuları için kaleme alan Beytar’ın yazısı şöyle:

Yüzleşmek isteyenler için 28 Şubat davası

Bediüzzaman Said Nursi, Diyanet İşleri Başkanlığınca bugünlerde basılan ve cephede at sırtında iken yazılmış olan İşarâtu’l-İ’caz isimli kitabında Fatiha süresinde geçen siratu’l-müstakim kavramını tefsir ederken, insanda had konulmamış üç duygunun şeriatça sınırlandırılmış hali olan vasat mertebelerinden bahseder. Bu üç duygudan biri olan kuvve-i gadabiyenin vasat mertebesinin “şecaat” olduğunu ve şecaatin de dünyevi ve uhrevi hukukunu muhafaza etmek adına gerekirse canını feda etmek olduğunu dile getirir.

Bir dönemin karanlık noktalarını açığa çıkarmak, seçilmiş iktidarı alaşağı eden, siyaseti ve sivil toplumu yeniden dizayn etmek isteyenleri evrensel hukuk ilkeleri çerçevesinde tespit edip, haksızları cezalandırmak amacıyla açılmış bulunan 28 Şubat davasını, yukarıda Bediüzzaman’dan alıntıladığım gerekçe ile başından sonuna kadar, bazen müştekiler tarafında yalnız kalarak takip ettim. Bu iradeyi bana lütfeden rabbime sonsuz şükranlarımı sunarım. Bu süreçte öğrendiğim en büyük hakikat, hep ıskaladığımız “yapmadıklarınızı neden söylersiniz?” ilahi hakikati doğrultusunda hayatımıza yansıtamayacağımız söylemlerden kaçınmak olmuştur.

28 ŞUBAT’A GİDEN YOL

1995 genel seçimlerinin birinci partisi olan Refah Partisi, içeride ve dışarıda birçok kesimin paniklemesine, korkmasına hatta uyanmasına sebep olmuştur. Çünkü antidemokratik kurallar üzerine inşa edilmiş olan sistemin dışlamış olduğu üç kesimden biri olan dindarlar ilk defa kimliklerini gizlemeden ve kendilerini o şekilde tanımlayarak genel seçimlerde birinci parti olmuştu. Aslında bu gelişme beklenmeyen bir gelişme değildi. Çünkü 1991’li yıllarda hazırlanmış olunan Yavuz psikolojik harekât planındaki değerlendirmelerde yakın tarihte böyle bir tehlikenin varlığına işaret etmişlerdi. Bugün 28 Şubat olarak bilinen sürecin başlangıç tarihi, kanaatimce bu planın hazırlanıp uygulamaya konulmasıyla başlamıştır. 95 seçimlerinde değişimi “adil düzen” sloganıyla topluma vaad etmiş olan Refah Partisi halkın önemli bir kesimin güveni ve itibarını kazanarak birinci parti olmuştur. O döneme ışık tutan kitaplardan biri dönemin TBMM başkanı Mustafa Kalemli’nin kaleminde çıkmıştır. Sayın Kalemli o dönemde bilhassa o dönemin vesayet makamı olan askerin, Refah-Anap arasında yapılmış olan nişanın nasıl bozdurularak düğünün yapılmasına engel olduğunu ayrıntılı bir şekilde dile getirir.

Bugün 28 Şubat Davasında sanık olarak yargılanan dönemin asker bürokratları mahkeme sorgularında sayın Kalem’linin anlatımlarını tekzip etseler de, o dönemin Deniz kuvvetleri komutanı olan ve mertçe konuşmalarından dolayı mahkemede her söz aldığımda ona rahmet okuduğum Güven Erkaya’nın Tamer Baytok’a vermiş olduğu söyleşideki anlatımları Kalemli’yi doğrulamaktadır. Bu kitap görüntülü bir şekilde kayıt altına alınmış olan cd çözümleri neticesinde yazılmış bir kitap olduğu notunu düşmek isterim. Askeri vesayetin tüm çaba ve gayretlerine rağmen Refah’sız bir koalisyonun kurulması mümkün olmamıştı. Doğruyol Partisi ile yapılan görüşmeler neticesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin 54. Hükümeti 8 Temmuz 1996 yılında güvenoyu olarak göreve başlamıştır.

VESAYET ODAĞI, REFAHYOL’U ÖLDÜRMEK İÇİN GÖLCÜK’TE TOPLANIYORLAR

Refahyol hükümeti kurulduktan hemen sonraki ilk MGK toplantısında irtica ile mücadele konuları konuşulmak istenmiş ancak Erbakan’ın erteleme taktiklerindeki başarısı ve Güven Erkaya’nın bir toplantı tarihinde yurt dışında oluşundan dolayı bu konular etraflı bir şekilde tartışılmamıştır. Aralık 1996 tarihindeki MGK toplantısından Güven Erkaya’nın başbakana yönelik sert konuşması ve bu konuşmasının diğer Kuvvet komutanlarınca desteklenmesi vesayet makamını belli arayışlara götürmüştür. Bu amaçla Ocak 1997 tarihinde Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanları ve ilgili karargâhtaki bazı daire başkanları Gölcük Donanma komutanlığında bir araya gelmişledir.

Bugün sanık olarak yargılananlar bu toplantının mahiyetinin bir harp oyunu seyretmek olduğunu söyleseler de, bu toplantıya ev sahipliği yapmış olan Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya, meşhur söyleşisinde, toplantıda Refahyol’dan nasıl kurtulunabileceğinin konuşulduğu, orada gelecek MGK toplantısının araç olarak kullanılması kararı alındığı, bu nedenle de 28 Şubat kararları olarak bilinen kararların orada yazıldığını söylemiştir. Dönemin Cumhurbaşkanı olan Süleyman Demirel de merhum M. Ali Birand’a vermiş olduğu demeçte Güven Erkaya’nın bu beyanını destekler mahiyette konuşmuştur. MGK toplantısından önce Genelkurmay başkanı ve MGK’ya katılan komutanların kendisine geldiğini ve şu kararların MGK toplantısından geçirilmesini istediklerini söylediğini, kendisinin de bu kararlardaki bazı ağır ve hakaret içerikli kelimeleri metinden çıkardığını ve o metindeki maddelerin MGK toplantısından geçirildiğini dile getirmiştir.

Süleyman Demirel de meşhur 28 Şubat MGK toplantısından önce Genel Kurmay başkanı, kuvvet komutanları ve dönemim MGK genel sekreterinin köşke geldiğini, Refahyol’dan şikayetçi olduğunu dile getirdiğini, ortalığı yatıştırmak amacıyla kendilerinden bir brifing talebinde bulunduğunu ve 1997 Ocak ayı sonlarında karargahta kendisine bir brifing verildiğini, brifingde dile getirmiş olduğu kaygıları ve bu kaygılara dayanak olan irtica görünümlü 55 olayın araştırdıktan sonra konuşmak istediğini söylediğini ve akabinde bu 55 olayın Cumhurbaşkanlığı genel sekreterliğince araştırıldığını, bu olaylardan yaklaşık otuzun asılsız ve gazete haberleri olduğunu dile getirmiştir.

MGK TUTMAZSA B PLANI DEVREYE SOKULACAK

Gölcük toplantısında aslında Refahyolu hükümetini görevden uzaklaştırmak için A ve B planlarının hazırlandığını Güven Erkaya söyleyişinde dile getirmiş olduğu gibi o dönemde vukubulmuş olaylar silsilesi de Erkaya’nın beyanlarını desteklemektedir.

Gölcük toplantısındaki A planı, hem ulusal hem de uluslar arası kamuoyunun tepkisini çekmemek için karargah destekli silahsız kuvvetlerin öncülüğünde belli planlar dahilinde hükümeti sindirip korkutarak görevden uzaklaştırmaktı. Bu amaçla ilk adım bu toplantıdaki kararları 28 Şubat’daki MGK toplantısında resmiyete dönüştürmek olacaktı. Bu kararlar resmiyete dönüştüğünde bu kararlara dayanılarak başka yapılanmalara gitmek ve silahsız güçleri harekete geçirmek daha kolay olacaktı. Bu toplantıdaki diğer önemli bir konu da daha sonra Türkiye toplumu üzerinde bir karabasan korkusunu yayacak olan Batı Çalışma Grubunun kurulma fikrinin ilk defa konuşulmuş olmasıdır. Güven Erkaya kendi söyleşisinde bununla ilgili, “...MİT Başbakanlığa, Polis ise İçişleri Bakanlığı’na bağlı olduğu için güvenilir bilgi alma imkanının olmadığı ve silahsız kuvvetlerin başarısız olması halinde sokaktan gelecek tepkiyi kontrol etmek amacıyla bir yapıya ihtiyaç olduğunu söylediğini ve bu fikrinin kabul gördüğünü… İşte İrtica ile ilgili güvenilir bilgilere sahip olmak için toplantıların karargah merkezli ancak kuvvet komutanlıklarında ve bunların ait birliklerinde yapılanması fikrinin kendisine ait olduğunu…” söyler.

SİNCAN’DAKİ KUDÜS GECESİ BAHÂNE, HER ŞEY HÜKÜMETİ KORKUTMA AMAÇLI

Ocak 1997’nin sonunda yapılmış olan ikinci Kudüs Gecesi’ndeki sıradan konuşmaları “rejime meydan okuma” şeklinde topluma aktaran silahsız kuvvetlerin bileşenlerinden olan bir kısım yazılı ve görsel medya tankların Sincan’dan yürütülmesi için zemin oluşturma gayretleri içerisindeydi. Nihayet 6 ay öncesinden tarihi ve yeri planlanmış olan bir eğitim çalışmasının, karargâhtan gelen bir gece yarısı telefonla 4 Şubat sabahı yapılması emredilmiştir. Dönemin Zırhlı Birlikler komutanı yıllık iznini kullanmak üzere Uludağ’da olduğu, eğitime katılacak tank ve askeri araçların hazır olmadığı halde tank ve askeri araçlar tatbikat mahalline trenle taşınma yerine, ilçenin en işlek caddesinden basarak tatbikat mahalline intikali yapılması sağlanmıştır. Bir tank ise bozuk olduğu iddiası ile gün boyu Sincan İlçe Merkezinde bırakılmıştır.

5 Şubat 1997 tarihli silahsız kuvvetlere mensup gazeteler, manşetlerine Sincan’daki tank geçişini, bu geçişinin sebebini ve geçişten dolayı toplumsal algıyı taşımışlardır. Silahsız Kuvvetlerin Medya bileşenlerine göre bu geçiş demokrasiye bir balans ayarıydı ve askerin hükümetten memnun olmadığının açık bir göstergesiydi.

28 Şubat Davasının sanıklarından “çift beyinli” lakabıyla meşhur ve dönemin komutanlarından olan İzzettin Yenigün hem savcılık hem de mahkeme sorgusunda gece yarısı gelen telefonu, telefona verdiği cevabı, o günkü duruşunu, 3 Şubat tarihli Ceride’nin kapatılmış olmasına rağmen sonradan neden değişikliğe gidildiğine dair sorulara vermiş olduğu cevaplarda 4 Şubat tarihli tank geçişinin önceden planmış bir geçiş olmadığını belirtmektedir. Zaten Güven Erkaya da söz konusu söyleşisinde; “Laikliğin korunması lüzumuna bizi fazlasıyla iten olaylardan birisi, elbette Sincan’da cereyan eden olaylar olmuştur. Sincan olayları, MGK dahil her düzeydeki toplantıda ele alındı. Buna rağmen, hükümet çevrelerinde hiçbir reaksiyon gelmemesini bir süre üzüntüyle karşıladık. Bu böyle devam etmezdi… Genelkurmay’da Kara Kuvvetleri Komutanı Hikmet Köksal, Çevik Bir ve ben bir araya geldik. Hikmet Paşa, hükümetin bir şey yapacağı yok, bizim buna mutlaka bir şey yapmamız lazım, halk bunu bizden beklemektedir, ben Genelkurmay başkanın da emrini alıp planlanmış bir program tahtında tatbikata katılacak tank birliklerini Sincan’dan geçirterek, eğitim alanına oradan gönderirim dedi. Ve ertesi gün tanklar yürüdü. Sincan’dan geçtiler. Tankların geçişi beklenen etkiyi gösterdi. Hem de fazlasıyla” demiş olmasına rağmen sanıkların çoğu Güven Erkaya’nın bu beyana Erkaya’nın ölmüş olduğu gerekçesi ile cevap vermekten kaçınmışlardır.

28 ŞUBAT MGK TOPLANTISI’NDA NELER YAŞANMIŞ

Uzun kış akşamlarından biri olan 28 Şubat akşamı diğer akşamlara nazaran özellikle merhum Erbakan için daha bir uzun olmuştur. Sivil iktidardan memnun olmayan vesayet makamı sivil hükümeti iktidardan uzaklaştırma amacıyla Gölcük’te hazırlamış oldukları A planının ilk aşaması 28 Şubat’ta yapılacak MGK toplantısı ile hayata geçirilecekti. Planın ilk aşamasında eğer başarılı olamazlarsa B planı olan; silahlı güçlerin devreye sokacak olan plan uygulamaya konulacaktı. Ancak uzun 28 Şubat MGK toplantısının sonunda A planın uygulanabilirliğine dair bir zemin oluşmuştur. Gölcük’te hazırlanmış olan kararlar MGK toplantısının kararlarına dönüştürülmüş ve o bu kararları o gece başbakan imzalatmak istemelerine karşılık, başbakan tepkisini ortaya koyarak bu işin aceleye getirilmemesi gerektiğin söyler ve Sayın Demirel’in desteği ile kararlar o gece imzalatılmaz.

O tarihli MGK kararı 4 maddelik olmasına rağmen, bir maddede eklere atıf yapılmış, ancak o atıf yaptığı ekteki maddelerin yazılı olduğu metin sadece MGK sekreterinin imzasını taşımaktadır. Dönemin MGK sekreteri olan İlhan Kılıç, sorgusu aşamasında sorduğumuz sorulara maalesef kamuoyunu tatmin edici cevaplar verememiştir. 28 Şubat MGK kararları beş gün aradan sonra dönemin 54 hükümetin başbakanı olan Erbakan tarafından imzalanmıştır. Erbakan’ın bu imzalaması üzerine bu kararların uygulaması amacıyla 13 Mart 1997 tarihli genelge yayınlattığını ve BÇG’nin bu genelge çerçevesinde kurulduğunu söyleseler de ortada böyle bir genelge bulunmamaktadır.

SİLAHSIZ KUVVETLER’İN EĞİTİMİ BAŞLATILIYOR

Gölcükteki A planın ilk aşaması hasarsız bir şekilde uygulamaya konulduktan sonra ikinci aşama olan hükümete yönelik psikolojik harekât başlatma aşaması olacaktı. Bunun içinde karargâh destekli bir silahsız kuvvetlerin oluşturulup eğitilmesi gerekiyordu. Bunun için öncelikle sivil görünümlü yapılarla işbirliğine gidilmesi gerekiyordu. İşte bu sivil görünümlü yapıların başında gelen bazı yapılarla ilk buluşmalarını brifingler zincirinin ilk halkası olan 28-29 Nisan 1997 tarihli brifingle gerçekleştiriyorlar. Medya, YÖK, yargı mensupları, sendikalar, derneklerin katılım gösterdiği bu brifinglerin kamuoyunda en fazla ses getireni ise 11 Haziran 1997 tarihli brifing olmuştur. Çünkü bu brifinge katılmış olan gazeteciler ve gazete yöneticileri bir sonraki günkü gazete manşetlerini ve köşelerini askerin sivil hükümete karşı duyduğu kin ve güvensizliği üzerinden hazırlamışlardı.

Bu tarihli brifingin en önemli özelliklerinden biri, Karargâhta Batı Çalışma Grubunun varlığından ilk defa bahsediyor olması ve bu grubunun kuruluş amacının da 54. Hükümetin irtica ile mücadeledeki isteksizliğinden kaynaklı olup Türkiye’deki irtica haritasının çıkarılması olduğunu söylemiştir. Yine bu brifinge katılmış olan gazetecilerden biri olan İsmet Berkan 12 Haziran 1997 tarihli “BÇG ve Meleklerin Cinsiyeti” başlıklı yazısıyla Türkiye toplumu ilk defa BÇG hakkında kapsamlı bir bilgiye sahip oluyordu. Gazeteci Berkan söz konusu yazısında üst düzey bir komutana dayandırarak aktardığı bilgilere göre; BÇG’nin karargâh merkezli olup, kuvvet komutanlıklarında ve taşra teşkilatlarından uzantılarının olduğunu ve her gün merkeze oluk oluk bilgi geldiğini söyler. Berkan’ın bir üst düzey askeri yetkiliye dayandırdığı bu sözlerin doğru olduğunu, daha sonra Onbaşı Kadir Sarmusak’ın sızdırdığı belgelerden dolayı açılan soruşturma ve mahkeme evraklarından öğrenmekteyiz.

BÇG’NİN KURULUŞU VE ÇALIŞMASI

11 Haziran 1997 tarihinde karargâhta verilen brifingin metninden de açıkça anlaşılacağı üzere 54. hükümetin irtica ile mücadeledeki isteksizliğinden vazife çıkartarak, bir istihbarat ağını kurdukları, bu istihbarat ağı üzerinden Türkiye’deki irtica haritasını çıkartmak şekilde beyan etmişlerdir. BÇG üzerinden gelecek bilgiler ışığında hükümeti korkutup, evhamlandırarak hükümeti istifaya zorlamak, daha sonrada sivil siyaseti ve sivil toplumu yeniden dizayn etmekte kullanacaklardı. Daha sonradaki süreçlerde gelişen olaylar BÇG’nin toplum ve sivil siyaset üzerinde önemli tahribatlar yaptığını ortaya koymaktadır.

4, 7, 10 Nisan 1997 tarihi, Karargâhta yapılan toplantılarla, BÇG’nin kurulduğu tarih olarak kayıtlara geçmiştir. Batı Çalışma Grubu’na ait 29 Nisan 1997 tarihli BÇG Rapor Sistemi konulu belge, 05 Mayıs 1997 tarihli BÇG Bilgi İhtiyaçları konulu belge, 6 Mayıs 1997 Tarihli Batı Harekât Konsepti konulu belge, 27 Mayıs 1997 tarihli Batı Eylem konulu belgeler sanıkların önemli bir kısmı tarafından varlıkları inkâr edilse de sanıklardan bir kısmı bu belgelerin varlığını kabul etmiş,

Genel Kurmay Başkanlığı Adli müşavirliği kayıtlarında da BÇG Batı Eylem Planının var olduğuna dair mahkemeye bildirimde bulunmuştur. Yine Onbaşı Kadir Sarmusak soruşturmasında, sızdırılan bu belgelerin asıllarının olup olmadığı ve gizlilik derecesi Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanlığından sorulmuş ve cevabi yazıda asıllarının olduğu ve devletin güvenliğine ilişkin birinci derecede gizli belge olduğu cevabı verilmiştir. Kısacası BÇG’ye ait bu belgelerin varlığı sanıkların önemli bir kısmı tarafından inkâr edilse de 1997 yılında Deniz Kuvvetleri Komutanlığı askeri savcılığın yapmış olduğu soruşturma ve mahkemenin yapmış olduğu yargılama, bu belgelerin asıllarının var olduğunu ortaya koymuştur. BÇG yukarıda dile getirmiş olduğumuz eylem planı çerçevesinde faaliyetlerini sürdürmüş olmasına rağmen bu sürede başbakanlıkta askeri danışmanlık birimi olmasına rağmen gerek bu birime ve gerekse başbakanlığa verilmiş herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.

Genel Kurmay Başkanlığı’nın 1997 tarihçesinde BÇG’nin son toplantısının 16 Haziran 1997 tarihi olduğu, 54. Hükümetin düşürülme tarihi olan 28 Haziran 1997 tarihinden sonra bir toplantısının olmadığı anlaşılmaktadır. Ancak Güven Erkaya söz konusu söyleşisinde 55. Hükümet döneminde de BÇG’nin faaliyetlerine davam ettiğini, 55. Hükümetin başbakanlık uygulama ve takip koordinasyon kurulunu kurmasının temel sebebi BÇG’nin anlamsızlığını ortaya koyarak bunun lağv edilmesini sağlamak olduğunu, ancak daha sonraki süreçte BÇG’nin aksine lağv edilmeyerek başbakanlıktaki birimin bilgi kaynağı olduğunu dile getirmiştir.

54 HÜKÜMETİN DÜŞÜRÜLMESİ VE DİNDARLARA YÖNELİK CADI AVININ BAŞLATILMASI

Silahsız kuvvetlerin sokak eylemleri, Genel Kurmay Karargahında merkezi bulunan ancak kuvvet komutanlıklarında da yapılanması bulunan BÇG’ye ait bir kısım belgelerin onbaşı Kadir Sarmusak tarafından Emniyet istihbarat Başkan ve yardımcısına sızdırılması ve bunların da karargahta bir darbe hazırlığı olduğu gerekçesiyle bu evrakları kayda sokmayarak belgeleri hükümetin ilgi makamlara ulaştırması neticesinde kamuoyunda askerin her an silahla müdahale edeceği havası oluşturulmuştur. Güven Erkaya söz konusu söyleşisinde askerin silahla müdahale etme niyetinin olmadığı ancak hükümeti korkutarak görevden uzaklaştırma yöntemini kullandıklarını, bu belgelerin sızdırılması ile hükümetin kendisine yönelik bir darbe hazırlığı içerisinde olduğu korkusunu vermek olduğunu, sızdırılan bu belgelerle de hedeflerine ulaştığını dile getirmiştir.

54. Hükümetin düşürülmesinden sonra kurulan 55. Hükümet’in başbakanı, “demokrasi laikliğe feda edilmez” çıkışını yaptıktan sonra askerin muhtırasıyla karşılaşmıştır. 55. Hükümet antidemokratik bir yapı olan ve illegal yöntemlerle çalışan ve kamuoyunda büyük bir tepki uyandıran BÇG’nin lağv edilmesine zemin oluşturmak ve askerleri ikna etme amacıyla Başbakanlık bünyesinde Başbakanlık uygulama, takip ve koordinasyon kurulu oluşturmuştur. Ancak Güven Erkaya’nın beyanlarına göre bu kurulun daha sonra BÇG’nin istihbaratından faydalanmak zorunda kaldığı ve uygulamaların çoğunun BÇG’den gelen bilgiler üzerinden gerçekleştiği yönündedir.

Ocak 1997 tarihinde Gölcük’te yapılmış olan toplantı ile başlayan darbe süreci, 16 Haziran 1997 tarihinde 54. hükümetin düşürülmesi son bulmuşken, bu tarihten sonra sivil toplumun yeniden dizaynı çalışmasına başlanılmıştır. Amaç daha sonraki dönemlerde Refah ve onu çizgisindeki hareketlerin iktidar olmasını engellemektir. Sanıklar savunmalarında 28 Şubat olmasaydı AKP iktidar olamazdı tezini savunsalar da benim onlara cevabım, 28 Şubat olmasaydı Ak Parti iktidara daha erken gelecekti şeklinde olmuştu.

Darbecilerin yapması gereken ilk iş yukarıda dile getirmiş olduğum gerekçelerden dolayı, toplumun yeniden dizayn edilmesiydi. Bunun için dindar insanlar üzerine silahsız kuvvetlerinden medya ve yargıyı gönderecekti. Medya asparagas haberleriyle yargıyı harekete geçirecek, yargı ise kanun adına kanunsuzluk yaparak dindar insanların geleceğini karartma rolünü oynayacaktı. Önce genellikle dindar insanların yetiştiği imam Hatip’lerin önünü kesmek veya onları en az zararlı hale getirmek için 8 yıllık zorunlu eğitim BÇG’nin baskısıyla yasalaştırılacaktı. Daha sonra genç nesil olan dindarları etkisizleştirmek için önce başörtüsü yasağını arkasında da kamuda çalışan insanları, derin devlet destekli din görünümlü terör örgütleriyle irtibatlandırarak brifingli yargıya teslim edeceklerdi.

Bu süreçte BÇG tarafından tehlikeli görünen vakıflar önce fişlenmiş, arkasından kapatılma istemli davaların açılması için Vakıflar Genel Müdürlüğüne talimatlar verilmiştir. Bu talimatlar çerçevesinde açılan kapatma davalarının tamamı, mahkemelerin kapatma kararı ile neticelenmiştir. Hatta Zehra Vakfı başkanı ve Hakyol vakıf başkanları karanlık cinayet ve kazalara kurban edilmiş ve Zehra vakfı ve Milli Gençlik Vakfı brifingli yargı tarafından kapatılırken, Hakyol vakfı kendini feshetmek zorunda bırakılmıştır. Kısaca 28 Şubat olarak bilinen süreç, önce 54. hükümetin düşürülmesine neden olmuş, arkasından da toplumda büyük travmalara sebep olan toplum mühendisliği çalışmaları yapılmıştır.

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum