Mesut ENDER-ARAŞTIRMALARIN DİLİ

Mesut ENDER-ARAŞTIRMALARIN DİLİ

Korku Çağında İnsan Nasıl Mutlu Olur?

“İyi geceler kızım.”

“İyi geceler anne… Şey anne!”

“Ne oldu kızım?”

“Ya korkarsam anne?”

“Haa… Eğer korkarsan ‘anne’ diye bağır; baban gelecek, tamam mı yavrum!”

***

Albert Camus son üç yüzyılı şöyle tanımlamıştı:

“17. yüzyıl matematik çağı, 18. yüzyıl fizik çağı, 20. yüzyılımız ise korku çağıdır.” demişti.

“Ama bu korkuda bilimin payı var. Çünkü kuramsal alandaki son gelişmeler onu kendi kendini inkara götürdü; pratik alandaki gelişmeleri ise, bütün dünyayı yok edebilecek duruma geldi. Üstelik korku bir bilim sayılmasa bile, bilimin bir teknik olduğu su götürmez.” (Denemeler, Korku Çağı).

“Bilimin aydınlığı”, ne oldu da “korkunun kaynağı” durumuna geldi?

Oysa bize öğretilen bilim, cehaletin yüklediği tüm korkularımızı ortadan kaldıracak bir güç değil miydi?

Peki, ne oldu da dünyaya yaklaşmakta olan kuyruklu yıldızdan korkup evlerini terk eden 30’ların Amerikalıları gibi, böyle bir tedbir mi alarak bu korkudan kurtulmuş olacaktık?

2012’de dünyanın küresel ısınma nedeniyle iklim değişiklikleriyle donup kalacağı tahminleri insanları neden korkutmuştu?

Bilimin detaylandırarak insan türüne sunduğu “bilimsel bilgi” deprem ihtimalini birkaç saniye öncesinden bilse bile, depremi durduracak, şimşeği yakalayacak, yerden fışkıran sel sularını tıkayacak önlemleri henüz görmüş değiliz.

Bir şeyin ne olduğunu bilmek ve ona bir isim vermek, insan türünü gelen felaketten koruyabilecek midir?

Adın mülayim, sert olsan ne yazar!

Adın insan; acziyetin, zafiyetin ve fukaralığınla meydan okusan ne yazar! Bir virüs çıkagelir, sana, O’nu hatırlatır.

Bilmek, tek başına bir cesaret kaynağı olabilir mi?

Korkmak duygusunu ortadan kaldırabilir miyiz?

***

Franklin D. Roosevelt 1933 yılında Başkanlık görevine geldiğinde, dörtte biri işsiz olan ulusunun korkularını hafifletmek için bugün çok iyi bilinen şu cümleyi kullanmıştı:

Korkmamız gereken tek şey korkunun kendisidir.”

“Korku Kültürü” isimli kitabının yazarı sosyolog Frank Furedi, “Zamanımızda tek bir korku yoktur. Bugünkü korkular ayırım gözetmeyen, çoğulcu bir korku şeklidir. Örneğin benim çocukluğumda büyüklerim korkularını paylaşırdı; birlikte korkarlardı. Oysa bugün siz ve ben korkularımızı tek başımıza yaşıyoruz” diye yazıyor.

Sarah Schroeder ise “Erkekliğin onda dokuzu kaçmaktır.” Eskiden insanlar insanlardan korkarlardı; istila korkusu, soykırım korkusu vb. şimdi ise teknolojik savaşlar ve virüs korkusu sardı dünyayı. Sahiden de öyle mi? diyor.

İnsan bütünüyle korkudur.

İnsan korkularıyla yaşayan; korkularını düşünen, korkularının bedelini hesapladığı halde bu korkularının kıskacından kurtulamayan bir canlı türüdür.

Hayal edin: Gecenin bir karanlığında ıssız bir sokakta yürüyorsunuz. Etraftan çıtırtı sesleri geliyor ve loş ay ışığı gördüğünüz her nesneyi korkunç bir şekle sokuyorken üç seçenek düşünüyorsunuz:

  1. Kaçmak
  2. Durup mücadele etmek
  3. Olayın mahiyetini anlamaya çalışmak

Burada beynin pons bölgesinde yer alan hayvani beyin devreye giriyor ve meşhur deyişle kulağımıza fısıldıyor: “Ya savaş, ya sıvış!”

Beynimiz, bu karara varmadan önce korku mekanizmalarını şu aşamalarda işletiyor:

Duyu organlarından gelen duyusal verinin nereye gönderileceğine talamus bölgesinde karar veriyor.

Sonrasında bu duyusal verileri duyusal kortekste yorumluyor ve devamında amigdala ile duyguyu çözüyor; muhtemel tehditleri ve oluşabilecek zararları belirliyor.

Olayı hafızasında daha önceki deneyimlerden kalan bilgilerle karşılaştırıyor. En son kararı ise hipotalamusta veriyor: “Ya savaş, ya kaç!”

Beyin çalışmalarının 80’lerden sonra hızlandığı dünyada, yüzyıl önce Bediüzzaman da bir korku duygusunun analizini yapıyor:

"Cenâb-ı Hak havf (korku) damarını hıfz-ı hayat için vermiş, hayatı tahrip için değil.

Ve hayatı ağır ve müşkül ve elîm ve azap yapmak için vermemiştir.

Havf iki, üç, dört ihtimalden bir olsa, hattâ beş altı ihtimalden bir olsa, ihtiyatkârâne bir havf meşru olabilir. Fakat yirmi, otuz, kırk ihtimalden bir ihtimalle havf etmek evhamdır, hayatı azâba çevirir." (Mektubat, İkinci Desise-i Şeytaniye)

Beyin araştırmaları, beynin birçok duygunun oluşmasında sorumlu bölgesi olan Amigdala’nın korkudan da sorumlu olduğunu öne sürmektedir.

Düşünme, istek ve arzular ve kahramanlık gibi insani duyguların tasnifinde kullanılan “ifrat-tefrit ve vasat” mertebelerinin, en temel insani duygu olan “gadab” (güç kullanmak) kategorisinde ifrat mertebesinin (tehevvür) Allah dahil hiçbir güçten korkmamak, tefritinde ise her şeyden korkan bir ödlek olması “cebanet” kavramıyla ifade edilmiştir.  (İşaratu’l-İ’caz).

Korkusuzluğu, şecaat düzeyinde tetiklemek için savaşlarda yapılan hamaset konuşmaları yanında, cesaretlendirici ilaçlar verilerek amigdalanın etkilenmesiyle oluşan cesaret, ölümü göze almaya tetikleyebilir.

Hasan Sabbah’ın fedailerini uyuşturucu yoluyla motive etmesi, onların ölüme atılmalarında iteleyici güç olarak  uyuşturucuyu kullanması; uyuşturucu yoluyla beynin amigdala bölgesinin harekete geçirmesidir.

Korku filmlerinden korktuğumuz halde, izlemeye devam etmemizdeki sır da yine amigdala bölgesinin uyarılmasıdır. Korku halinde beyinden gelen sinyaller ile vücuttan salgılanan adrenalin hormonunun oluşturduğu bağımlılık yüzünden bu filmlerden ne kadar  korksak da izlemekten vazgeçemiyoruz.

***

Camus’un, teşhis ettiği korku çağının zavallı insanlarına öneri olarak söyleyecek bir sözü olmadı.

Günümüzde irdelenmeyi bekleyen öneriler, çağın sosyal psikoloğu Bediüzzaman’dan geldi.

Önce korkuyu tanımladı, konumlandırdı ve korkunun sınırlarını çizdi.

Korkulması gerekenler ile korkulmaması gerekenleri ayırdı.

Sınırsız kâinatı tesadüf, kendi kendine olmuşluk ve tabiata dayandırıp, varlıkları “sahipsiz ve hamisiz” bırakan bir kâinat tasavvuru ne korkunç!

Bir korku üfleyicisi ve büyücüsü olan bilimin hasta ettiği 19. ve 20 yüzyıl insanlarının korku dolu gözlerini, Bediüzzaman Tek Allah’a olan inancın ve güçlü imanın verdiği enerjiyle mutluluğa çevirdi, onları teselli etti.

Bediüzzaman’ın bazı tespitlerine bakalım:

İnsanın havfa ve muhabbete âlet olacak iki cihaz, fıtratında dercolunmuştur.”

“Alâküllihal, o muhabbet ve havf, ya halka veya Hâlıka müteveccih olacak.”

“Halbuki, halktan havf ise elîm bir beliyyedir; halka muhabbet dahi belâlı bir musibettir.”

“Çünkü, sen öylelerden korkarsın ki, sana merhamet etmez veya senin istirhamını kabul etmez. Şu halde havf (korku), elîm bir belâdır.” (Yirmi Dördüncü Söz Beşinci Dal)

***

“Arkadaş! Cenâb-ı Hakkın sıfât-ı ezeliye âleminde biri celâlî, diğeri cemalî, iki türlü tecellîsi vardır. Celâl ile cemâlin sıfât-ı ef'al âleminde tecellîsinden lütuf ve kahır, hüsün ve heybet tezahür eder.”

“Sonra vicdana tecellî edince, reca (ümit) ve havf (korku) husule gelir.”

“Sonra irşadın iktizasındandır ki, havf ile reca arasındaki müvazene devamla muhafaza edilsin ki, reca ile doğru yollara sülûk edilsin, havf ile de, eğri yollara gidilmesin; ne Allah'ın rahmetinden me'yus, ne de azabından emin olunsun.”

“İşte böylece teselsül eden şu hikmetten dolayı, Kur'ân-ı Kerim, aleddevam, tergibden sonra terhib ve ebrarı medhettikten sonra füccârı zemmetmiştir.” (İşaratul i’caz, Bakara Suresi, 6. Ayetin tefsiri)

***

Korkak Bireyler Toplumu…

Korku, tarih boyunca insanlar ve yönetimler arasında bir silah olarak kullanılmıştır.

İnsanlık tarihinin 5 devresinden dördü genelde korku hakimiyetinin uygulamalarını içermektedir. Vahşet, ilkellik, kölelik, esirlik hatta ecirlik dönemleri, kısacası insanlığın tüm dönemlerinde, korku, güçlünün en büyük silahı olagelmiştir. Güçlüyü zalim yapan sır, korkunun korkutanla korkan arasında bir silah olarak kullanılmasıdır.

Ancak güçlülerin en zayıf noktası gerçeğin bir gün gelip oraya çıkmasıdır. Çünkü yalancılar için her daim korkulan tek bir şey vardır; o da hakikattir

Tarihten biliyoruz, korkuyu kim kontrol etmişse tüm toplumu da kontrol etmiştir.

Korkutma, siyasal derin güçlerin en eski bir aracı, bir parçasıdır. Bu şekildeki iktidarlar seçimle işbaşına gelse bile seçilmiş krallara dönüşerek oligarşiyi temsil ederler. Çünkü farklı yöntemlerle halkı korkuyla bastırır, korkuyla sindirir. Korku aynı zamanda iktidarın büyük sermayesidir. Tek adam üzerinden halka inmiş korkuların tanımı ise diktatörlüktür.

Konuyla ilgili olarak sosyolog Hobbes, toplumu tahakküm altında tutmak için korkunun gerekli olduğunu söyler. Otoriter-totaliter rejimlerle yönetilen pek çok ülkede korkunun toplumu kontrol altında tutmak için kullanıldığını görüyoruz.

Korkunun toplumsal boyutunda insanların nasıl riyakarlığa, yalancılığa, gösteriş budalalığına, sevimsiz hale düştüğünü Bediüzzaman üç kelimede özetler:

“İhfâ ve havf riyadandır.” (Divan-ı Harbi-i Örfi, Sada-yı Hakikat)

Toplumsal Vesvese

Korku toplumunda en etkili araçlardan biri vesvesedir. Vesvese “habbeyi kubbe yapmak”tır. “Böceği ejderha göstermek”te usta olan müvesvis gazeteciler, haberciler, TV kanalları, sosyal medya, dessas yazarlar gibi mecralarla hafiyeliğin kendi ortamında korku yaydığı dönemin adı toplumsal vesvesedir.

Psikolog Bediüzzaman’ın deyimiyle, “Vesvese havfa, havf riyaya, riya nifaka müncer (sonuç verir) olur. (İşaratul İ’caz, Bakara suresi 8. ayet tefsiri)

Çözümleme: Korkunuzu nasıl yönetebilirsiniz?

İnsan,

“- dan korkmak”

“- için korkmak” cümle kalıbına uygun cevap verdiğinde kendisini daha yakından tanıma fırsatı bulacaktır.

Çeşitli “fobilerle” sarmalanmış ruhunu, bu fobileri üfleyen ağızlardan koruyabilir mi?

Evet koruyabilir.

İnsan beyni üç kategoride hayatımızı yönetiyor. Eğer bu üç kategorinin içini aşağıdaki reçeteyle doldurursa “korkulardan emin olabilir.”

İlkel Beyinde Allah korkusu - Mehâfetullah

Orta beyinde Allah sevgisi – Muhabbetullah

Üst beyinde (Korteks) Hikmet ve Marifetullah - İlahi olanın bilgisi ve tefekkür

İnsan beyin taşıdığı sürece korkacaktır. Çünkü korku fıtridir. Fıtratın korunması onun yerli yerinde kullanılmasıyla mümkün.

Korkuyu güç olarak kullananların en büyük yanlışı, bu gücün kaynağının “kendileri” olduğu sanmalarıdır.

Gücün kaynağı “benim” diyenler için, “Kork Allahtan korkmayandan” demişlerdir.

Gücün kaynağı, yukarıda sayılan üç beyin kategorisine göre olsa algılanabilse, “Havfullahta lezzet” oluşacaktır.

“Korku ve ümit” denklemini en güzel anne-çocuk ilişkisi açıklar.

“Havfullah nasıl muhabbetullaha dönüşür?” sorusuna Bediüzzaman şu cümlelerle cevap verir:

“Bu acip işler birbiriyle alâkadardır. Hem bir emirle hareket ederler gibi görünüyor. Öyle ise bu işlerde bir tılsım vardır. Evet, bunlar bir gizli hâkimin emriyle dönerler. Öyle ise ben yalnız değilim. O gizli hâkim bana bakıyor, beni tecrübe ediyor, bir maksat için beni bir yere sevk edip davet ediyor."

“Şu tatlı korku ve güzel fikirden bir merak neş'et eder ki: "Acaba beni tecrübe edip kendini bana tanıttırmak isteyen ve bu acip yolla bir maksada sevk eden kimdir?"

“Sonra, tanımak merakından, tılsım sahibinin muhabbeti neş'et etti. Ve şu muhabbetten, tılsımı açmak arzusu neş'et etti. Ve o arzudan, tılsım sahibini razı edecek ve hoşuna gidecek bir güzel vaziyet almak iradesi neş'et etti.” (8. Söz)

O halde yukarıdaki sorunun cevabını şu şekilde vermek gerekir:

“Allah’tan” “Allah için” korkmak…

Buna “bilinçli korku” demek yerinde olur.

Başta Hz. Muhammed (sav) olmak üzere, Allah’ın tüm peygamberleri, sonra, derece ve mertebesine göre diğer seçkin zatlar, nominal insanlara göre Allah’tan daha çok korkmuşlardır.

Bu nedenle Allah’tan “korkunun derecesi” ile “imanın derecesi” arasında bağ kurulmuştur.

Bilinmeyenden Korkmak -  “Mevcud-u meçhul”

Olumsuz düşünmek esas olarak korkunun bir sonucudur.

Kimse korkmayı sevmez ve çok azımız korkularımızla yüzleşmekten zevk alırız.

Fakat korku, olumsuz düşüncelerimize kaynaklık edebilir.

Korku bizi felç eder ve olumsuz sonuçlardan kaçınmaya çalışırken hayatta gerçekten istediğimiz şeyleri takip etmemizi engeller.

İnsan fıtratında “bilinmeyenin korkusu” her zaman egemen olmuştur.

Bilmiyorsak veya bir durumun sonucunu tahmin edemediğimizde, güvenli oynamayı seçiyoruz.

Bazen de kötümser bir bakış açısı benimsememize neden olabilir.

Bu yüzden bizi neyin korkuttuğunun farkında olmak ve zihnimizin bu şekilde olumsuz etkilemesini önlemek çok önemlidir.

İnsan bilmediği şeye düşman olduğu gibi, bilmediğinden ürker.

“En çok kimden korkmamız gerekir?”, sorusuna verilecek cevap da, bize kim bu korku duygusunu yerleştirmişse ondan korkmak gerekir.

Oysa korkmaya gerek yok; O bize Kur’an’ında kendini tanıtıyor. Bilinir hale getiriyor. Bildiriyor. Habibi aracılığı ile bizi emanette emin kılıyor.

Güzel isimleriyle kendisini tarif ederek, “Rahman” ve “Rahim” “Rab” isimleriyle varlığı himayesinde tutuyor.

Diğer yanan Kahhar’lığıyla, yaramazlık yapıp kâinattaki akışı bozan insan türüne gözdağı verirken, geçmiş kavimlerin helak olmalarını örnek olarak gösterip bizi uyarıyor.

Böylece, bizi havf-reca dengesinde yaşamaya davet ediyor.  “Bağışlayan ve esirgeyen” olduğunu kâinata ilan ediyor.

Bediüzzaman’a kulak verelim:

“İ'lem eyyühe'l-aziz! Cenâb-ı Hakka malûm ve mâruf ünvanıyla bakacak olursan, meçhul ve menkûr olur. Çünkü, bu malûmiyet, örfî bir ülfet, taklidî bir sema'dır. Hakikati ilâm edecek bir ifade de değildir.

Maahaza, o unvan ile fehme gelen mânâ, sıfât-ı mutlakayı beraberce alıp zihne ilka edemez.

Ancak, Zât-ı Akdesi mülâhaza için bir nevi unvandır. Amma Cenâb-ı Hakka mevcud-u meçhul ünvanıyla bakılırsa, mârufiyet şuâları bir derece tebarüz eder. Ve kâinatta tecellî eden sıfât-ı mutlaka-i muhîta ile bu mevsufun o unvandan tulû etmesi ağır gelmez. (Mesnevi-Habbe)

Tüm dini metinlerde ve geleneklerde insanların dinin emrettiği düşüncelere aykırı olarak gösterdiği kötü davranış cezalandırılır.

İslam, ölümden sonra tüm insanların yaptıklarından dolayı yargılanacağı bir hesaplaşma günü olduğunu ve bu hesaplaşmadan sonra cehennem hakikatine dikkat çeker.

Hristiyanlar ve Museviler de –en azından kavramsal olarak- cennet ve cehenneme inanır. Reenkarnasyona inanan Hindular, Budistler ve Sihler için olumsuz eylemlerin insanın yeniden gelecekteki yaşamlarında aleyhinde sonuçlara neden olabileceğine inanırlar.

Demek tüm hak veya batıl dinlerde bir hakikat danesi vardır ve insanın bu dünyada mutlu olması için “korkması” gerekir.

Mutluluğumuzun yolu korkulardan geçmektedir.

Cehennem korkusu bu yollardan biridir.

Ancak bu korkunun sınırları çizilmiştir.

2007 Gallup anketine göre, yalnızca Amerika Birleşik Devletleri'nde 10 kişiden 7'si cehenneme inanıyor.

Korkunun yönetim merkezi olan beynin amigdala bölgesinin, gelişme çağında olan ve korkuyu en az yaşayan gençlerin cehennemden korkmasının dünyevi faydalarını Gallup araştırmasının teyit ettiğini görüyoruz:

“Üçüncü delil: İnsanların hayat-ı içtimaiyesinin en kuvvetli medarı olan gençler, delikanlılar, şiddet-i galeyanda olan hissiyatlarını ve ifratkâr bulunan nefis ve hevâlarını tecavüzattan ve zulümlerden ve tahribattan durduran ve hayat-ı içtimaiyenin hüsn-ü cereyanını temin eden, yalnız Cehennem fikridir.

“Yoksa, Cehennem endişesi olmazsa, "El-hükmü li'l-galib" kaidesiyle, o sarhoş delikanlılar, hevesatları peşinde bîçare zaiflere, âcizlere, dünyayı cehenneme çevireceklerdi ve yüksek insaniyeti gayet süflî bir hayvaniyete döndüreceklerdi.” (Dokuzuncu Şua)

***

Çözüm: Ey ehl-i mektep; aramızda ve aranızda hak ve hakikati gösteren ortak kelimede (Lâ İlahe İllallah) bir araya gelelim!

Ey ehl-i mektep! Geliniz ilminizi fenninizi kısa yoldan tefekküre dönüştürüp bilimin ruhunuzu sıkan madde, varlık, ölüm ve diğer evren yorumlarından kurtulmak istiyor musunuz?

Hakikati görmek istiyor musunuz?

Cehaletiyle korkutan, bilgisiyle evhamlandıran, ruhumuzu karartıp bizi mutsuz ve huzursuz eden nursuz bilimin size taktığı korkunç gözlüğü ne zaman çıkarıp atacaksınız?

O halde madem korku duygunu yok edemiyorsun; o halde gel, elimden tut;  O’ndan korkmakta el ele birlikte mutlu olalım.

O’ndan korkmaktan zevk alalım.

O’ndan korkmanın tadını çıkaralım.

Başka korkmaklar ruhumuzu sarsıyor. Yaşam enerjimizi yok ediyor.

“Korkaklardan korkmak” ne kadar anlamsız değil mi?

“Sevdiğin şeyler ya seni tanımıyor, ya seni tahkir ediyor, ya sana refakat etmiyor, senin rağmına müfarakat ediyor. Madem öyledir; bu havf ve muhabbeti öyle birisine tevcih et ki, senin havfın lezzetli bir tezellül olsun, muhabbetin zilletsiz bir saadet olsun.”

“Evet, Hâlık-ı Zülcelâlinden havf etmek, Onun rahmetinin şefkatine yol bulup iltica etmek demektir.”

“Havf bir kamçıdır, Onun rahmetinin kucağına atar. Malûmdur ki, bir valide, meselâ bir yavruyu korkutup sinesine celb ediyor. O korku, o yavruya gayet lezzetlidir. Çünkü şefkat sinesine celb ediyor. Halbuki bütün validelerin şefkatleri, rahmet-i İlâhiyenin bir lem'asıdır. Demek havfullahta azîm bir lezzet vardır.”

“Madem havfullahın böyle lezzeti bulunsa, muhabbetullahta ne kadar nihayetsiz lezzet bulunduğu malûm olur. Hem Allah'tan havf eden, başkaların kasavetli, belâlı havfından kurtulur. Hem, Allah hesabına olduğu için, mahlûkata ettiği muhabbet dahi firaklı, elemli olmuyor.” (Yirmi Dördüncü Söz, Beşinci Dal, Birinci Meyve)

Korku hakkında Not Alınacak Anlamlı Sözler

Korku mantıktan daha kuvvetlidir.?

Hayat korkunun bittiği yerde başlar. Osho

Korktukça tutsak, umut ettikçe özgürsün.?

Korku mantıktan daha kuvvetlidir. Yunan Atasözü

Korkunun kaynağı, bilgisizliktir Ralph Waldo Emerson

Korku, bütün faziletlerin önüne set çeker. Horatius

Korku, bütün erdemlerin önüne set çeker. Publilius Cyrus

Korkak yaşayanlar sadece cesur yaşayanların figüranı olurlar.?

Çok defa korku, yalan söylemesini öğretir. Alfred de Vigny

Korkaklar için hiçbir zaman, zafer abideleri dikilmemiştir. Eflatun

Başkalarını korkutanın, kendisi de hep bir korku içinde yaşar. A. Claudius

Korktuğunuz biricik şey, korkunun kendisidir. Franklin D. Roosevelt

Acı çekmekten korkan biri, zaten korktuğundan acı çekiyordur. Montaigne

Kendisinden çok kişinin korktuğu kimse, çok kişiden korkmalıdır. Publilius Cyrus

Korkak, tehlikeyi görünce ayaklarıyla düşünendir. Pierre Beaumarchais

Korkular da yıldızlar gibi hep oradadırlar; ama gün ışığı onları gizler. lrvin D. Yalom

Hayatta insanı mahveden üç şey: Korkaklık, gurur ve öfkedir. Visdomsord

Pek çok kimse, kaçmaktan korktuğu için cesur zannedilmiştir. Amerika Atasözü

Kim çevresine korku yayıyorsa, kendisi de korkuyor demektir. Epicuros

İnsanları harekete geçirmek için iki manivela vardır: Menfaat ve korku. Napolyon Bonapart

Bir yandan korkun bir yandan umudun varsa, iki kanatlı olursun, tek kanatla uçulmaz zaten. Mevlana

İnsanın çekeceği acının bir haddi vardır ama korkunun yoktur. Francis Bacon

Hayatınızın sona ereceğinden korkacağınıza, hiç başlamayacağından korkun. J. C. Newman

Cesaret zafere, kararsızlık tehlikeye, korkaklık ise ölüme götürür. Yavuz Sultan Selim

Korku kimi zaman ayaklarımıza kanat takar, kimi zaman da ayaklarımızı yere çiviler. Montaigne

İnsanlar korkulacak şeylerden korkmazlarsa, daha korkunç şeylerle karşılaşırlar. Lao Tzu

Ürkek biri tehlikeden önce çekingen, tehlike sırasında korkak, tehlikeden sonra cesurdur. Jean Paul Richter

Korkularımızın, bizi umutlarımızın ardına düşmekten alıkoymasına izin vermemeliyiz. J. F. Kennedy

Korkunun kaynağı gelecekte yatar. Kim gelecekten kurtulmuşsa, korkacak biç bir şeyi yoktur. Milan Kundera

Korku, karanlık tarafa giden yoldur. Korku öfkeye, öfke nefrete, nefret ise acıya yol açar. Star Wars

Çekingen, ürkek ve korkaklar için her şey imkansızdır; çünkü her şeyi imkansız zannederler. Napoleon Bonaparte

Korkaklar ecelleri gelmeden birkaç kez ölürler, cesurlar ölümü bir kez tadarlar. William Shakespeare

İnsan sürgünden de, zindandan da, ölümden de korkmamalıdır, sadece korkak olmaktan korkmalıdır. Epictetos

Allah korkusu, açlık korkusu, ayıp korkusu, en son da vicdan korkusu bulunmayan yerde insan vardır; ama insanlık yoktur. Kazım Taşkent

Hiçbir şey, korkudan daha korkunç değildir. Henry David Thoreau

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum