Zübeyir Gündüzalp’in memurluktan istifa dilekçesi

Zübeyir Gündüzalp’in memurluktan istifa dilekçesi

Said Nursi'nin unutulmaz talebesinin ilk kez yayınlanan dilekçesi

RİSALEHABER

Bugün Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin en yakın varis ve vekil talebelerinden Zübeyir Güzdüzalp’in vefatı yıldönümü. Zübeyir ağabey 2 Nisan 1971 tarihinde İstanbul’da vefat etmişti. Mezarı Eyüp Sultan kabristanındadır. Zübeyir ağabeyi rahmet, minnet ve şükranla anıyoruz…

Ömer Özcan arşivini tarayarak, Zübeyir Gündüzalp’in Bediüzzaman Hazretlerinin hizmetine girdiği 1953 senesine kadarki az bilinen hayatını özetlemiş ve PTT memurluğundan istifa için verdiği orijinal dilekçesini ve yine kendi el yazısıyla amirine hitaben hazırladığı bir mektubun orijinalini ilk defa Risale Haber okuyucuları ile paylaştı.

İLKOKULU ERMENEK’TE, ORTAOKULU SİLİFKE’DE TAMAMLAR

Kimlik adı Ziver olan Zübeyir Gündüzalp Kafkas asıllıdır, 1920 yılında Konya/Ermenek’te doğmuştur. Ziver Gündüzap’in ataları 93 harbi diye bilinen 1877 Osmanlı-Rus harbinden sonra Anadolu’ya hicret eder ve Konya’nın Ermenek kazasına yerleşirler. Çocuk Ziver İlkokulu Ermenek’te, ortaokulu Silifke’de tamamlar.

Genç Ziver 1938 yılında 18 yaşında iken Ermenek’te PTT memurluğuna başlar.

1941’de Susurluk ilçesine askerliğe gider, 1943’de terhis olur.

1944’de Konya postanesinde tekrar memurluğa başlar. Bu arada okumaya çok meraklı olan Ziver, doğu ve batı klasiklerini okumaya başlar.

RİSALE-İ NUR’U 1944’DE TANIR, 1946’DA BEDİÜZZAMAN’I ZİYARET EDER

Ziver Gündüzalp Konya PTT memurluğu sırasında, 1944 yılında Bediüzzaman ile münasebeti olan Sabri Halıcı vesilesiyle ilk defa Risale-i Nur ile tanışır. Nur talebesi Rifat Filizer ile arkadaş olur, nurları okumaya başlar.

Feyizlere gark olan genç Ziver, 1946 senesinde Emirdağ’ında ilk defa Bediüzzaman Said Nursi hazretlerini ziyaret eder.

Hz. Üstad Ziver adını kullanmayarak ‘Zübeyir’ kardeşim diye hitap eder, bu müstakbel talebesine. Artık Ziver, Zübeyir olmuştur.

1949’DA İNÖNÜ’YE TELGRAF ÇEKEREK KENDİNİ İHBAR EDER

Zübeyir Gündüzalp 1948’de Konya merkez postanesinden, Konya’nın ilçesi Akşehir postanesine tayin olunur.

1948’in son günlerinde Afyon mahkemesi başlar. Hapishanede Üstad’ına yakın olabilmek için İnönü’ye telgraf çekerek kendini ihbar eder ve Afyon hapishanesine alınır. Yanlışlıkla erken terhis edilen Zübeyir, hapishane müdürüne giderek durumu izah eder ve tutukluluğunu devam ettirir. Maksadı çok sevdiği Üstad’ını hapishanede yalnız bırakmamaktır.  

ISLAHİYE’DE BİR SENE KALDIKTAN SONRA URFA’YA NAKLİNİ İSTER

1949’da Afyon hapsinden tahliye edildikten sonra, 1951 senesinde Antep ilinin İslâhiye ilçesine telgraf memuru olarak tayini çıkar.

O sırada Urfa’da Hz. Üstad’ın emriyle Abdullah Yeğin ve Hüsnü Bayram dersanede kalmaktadırlar, bu sebeple Zübeyir Gündüzalp kendi talebi ile 1952 senesinde Urfa PTT’sine tayinini çıkartır. Urfa’da ve Âlem-i İslam dairesinde büyük nur hizmetleri başlar.

BİR VEZİRİ UĞURLADIK, BİR VEZİRİ KARŞILIYORUZ

1952’de bir gün Pakistan Maarif Nazırı Ali Ekber Şah, Bediüzzaman’ı Emirdağ’ında ziyaret etmiş, geri dönmektedir. Hz. Üstad 10 kilometre giderek misafirini Emirdağ dışına kadar uğurlamaktadır.

O sırada çok manidar bir tevafuk yaşanır. Ali Ekber Şah gider, tam o anda karşıdan gelen otobüsten Zübeyir Gündüzalp iner. Said Nursi şu tarihi sözü o anda söyler: “Bir veziri uğurladık, bir veziri karşılıyoruz.”

ZÜBEYİR, HÜSNÜ, ABDULLAH BERBAT KOKULU DAR BİR HÜCREYE KAPATILIRLAR

Zübeyir Gündüzalp, Hüsnü Bayram ve Abdullah Yeğin olarak üç nur talebesi Urfa’da çok baskı altındadır.

Bismihi Subhanehu ile başlayan bir dilekçe hazırlayarak Vali ve Savcıya verirler. Nihayet Zübeyir, Hüsnü ve Abdullah emniyet tarafından tutuklanır, Urfa hapishanesine sevk edilirler, orada işkence görürler.

Daha sonra Isparta’ya sevk edilirler. Isparta’da, içinden lağım sularının geçtiği berbat kokulu dar bir hücreye kapatılırlar. Çok sıkıntılı günler geçirirler ama onlar Allah yolunda oldukları için kalpleri çok rahattır, çok müvekkildirler…

1953 yılının Ramazan ayında (Miladi Mayıs) tahliye olurlar ve hemen o sırada İstanbul’da bulunan Hz. Üstad’ın yanına giderler.

SAİD NURSİ’NİN DAİMİ HİZMETİNE GİRMEK İÇİN İSTİFA DİLEKÇESİNİ VERİR

Zübeyir Gündüzalp 1953 Urfa mahkemesinden sonra merkeze, Ankara’ya alınır. Fakat O Ankara’ya gitmez, Said Nursi hazretlerinin daimi hizmetine girmek için istifa dilekçesini verir. Tarih 26 Ağustos 1953.

26 Ağustos 1953 tarihinde PTT memurluğundan istifa dilekçesini Ankara makamatına gönderen ‘Kâinata değişilmez’ Zübeyir Gündüzalp, ‘hayatım hayatınla devam edecek’ dediği sevgili Üstad’ının artık hep yanındadır.

Zübeyir Gündüzalp’in yaptığı iman /Kur’an hizmetleri, çektiği çileler ciltler dolusu kitap yazılsa ihtimaldir ki tam olarak anlatılamaz.    

ZÜBEYİR GÜNDÜZALP’İN İSTİFA DİLEKÇESİ

zubeyirgunduzalp_istifadilekce.jpg

Zübeyir Gündüzalp’in el yazısı ile yazdığı PTT memurluğundan istifa dilekçesi, 26 Haziran 1953 tarihlidir. (Ömer Özcan’ın arşivinden)

Posta Md. Y. Katı eliyle
PTT Baş Md. Y. Katına
ANKARA 

Hayati bir zaruretle istifa etmek zaruriyetindeyim. Kabulünü istirham eder idaremizden ve amirlerimden memnuniyetle ayrıldığımı hürmetlerimle arz ederim.

Ankara
Posta Giden Dairesi 23 me.

Ziver Gündüzalp
İmza ve iki adet pul

ZÜBEYİR GÜNDÜZALP’İN 28 ARALIK 1948 TARİHİNDE AMİRİNE YAZDIĞI DİLEKÇENİN İLK SAYFASI

zubeyirgunduzalp_yazi.jpg

Zübeyir Gündüzalp, 1948’de Akşehir postanesinde memur iken, Afyon hapishanesine, Üstad’ı Bediüzzaman ile aynı çatı altına alınır. 1949’da Afyon tahliyesinden sonra, ismini yazmadığı bir amirine gayet nezih ifadelerle baştan sona Üstad’ı Said Nursi’nin davasını ve Risale-i Nur’u anlatan bir mektup yazar, mektup PTT’nin arşiv kayıtlarına geçirilir.  (Dilekçenin ilk sayfası Ömer Özcan’ın arşivinden.)

Çok kıymetli ve hamiyetperver büyüğüm!

İstifsar-ı hatırla ellerinizden öper, arz-ı hürmetler ederim.

Evvela: Mahcubiyet ve mahviyetle şunu arz ederim ki, maruzatımı dairemiz kanalından zaruri esbab dolayısıyla yapamadığım için özür dilerim. Bu maruzatımı müşfik bir peder veya hamiyetkâr bir ağabeyime anlatır gibi zat-ı âlinize ihtiramatımla takdim ediyorum.

Efendim!

Gizli cemiyete girmek mevhum suçuyla müttehem olarak mahkemede olmam dolayısıyla umumi müdürlük emrinde bulunan Akşehir memuruyum. Memuriyet haysiyetimi rencide edecek cüz’i bir ahval dahi olmadığını arz edebilmek için sizin hamiyetperverliğinize itimaden cesaret ediyorum.

Eserlerini okuduğum Bediüzzaman Said Nursi Dar-ül Hikmet-il İslamiye’de yaşıyla mütenasib olmayan bir derecede müsbet ilimlerde, hikmet ve felsefede beşer zekâsının fevkindeki bir allamelikle temayüz etmiş. Cami-ül Ezher gibi bir İslam darülfünununda ve âlem-i İslam’da bu asrın yekta bir mürşidi, üniversitelerimizde eserlerini okuyabilenlerce dâhi (okunamadı) feylesofu olarak tanınmaktadır. Bunun içindir ki, Sultan Murad (Reşad olmalı) altmış bin altın lira, Mustafa Kemal de yüz elli bin lira tahsisat vererek Anadolu’da bir Şark Darülfünun’u açmasını teklif etmişler, fakat dünya hadisatı bu çok hayırlı teşebbüsün tahakkukuna fırsat vermemiş.

Yüz otuz cüzden müteşekkil olan Risale-i Nur külliyatının kendi başıyla yüz keşfiyat-ı mühimmeyi havi ve tılsım-ı kâinatın muammasını keşf ve halleden bir keşşaf olduğunu okuyanlar anlayıp tasdik etmişler ve fevkalade istifade etmişler. Bu harika eser külliyatı içerisinde beşerdeki fikrî hastalıkların tedavisi için reçete ve tiryaklar mevcud olup tetebbu’ edenler ahlak ve fazilet, insanlık seviye ve seciyesinde yükselmeye başlıyor. Ataletten kurtulup her sahada terakki ve tealiye nail oluyor. Risale-i Nur okuyan birçok memur arkadaşlar, vazifesinde takdir kazanmak niyeti ile değil “vazifem olması itibarıyla elbette vazifenin şe’ni olan dürüstlük ve istikametle çalışacağım” fikr-i selimi ile ikaz ve ihtara sebebiyet vermeden vicdanı çalışıyor. Bir zarf veya bir (okunamadı) kâğıdını israf etmek veya şahsî umurunda istimal etmekten “yirmi milyonluk hissesi bulunan bir eşyanın hakkını âlem-i uhrada ödeyemem korkusuyla” şiddetle kaçınmaya başlıyor.

Şark ve garb tarihinde görüldüğü vecihle hemen hemen her ilmî şahsiyette olduğu gibi Bediüzzaman Said Nursi’nin karşısındaki muarızları “emniyeti ihlal ediyor, gizli cemiyet kuruyor” diye iftira ve ittiham ediyor. Nihayet hakikat, mahkemelerde de tezahür ederek beraat veriliyor.

Mahkûm olup memuriyetten mahrum dahi olsam, siz gibi bir amirime şunu arz etmeyi çok içten arzu ederim ki:

Okuduğum eserler ve müellifin ruh ve mahiyeti yukarıda gayet mücmel olarak arz ettiğim şekilde olduğunu, o eser külliyatını tetebbu’ buyurduğunuz zaman da (…)

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
6 Yorum