Zirvede rüzgârlar sert eser

Bu sözün, Fatih’in hocası Akşemseddin Hazretlerine ait olduğu söylenir. Ne kadar doğru bir söz olduğunu iki dostumun sözlü atışması esnasında aynelyakin bir surette müşahede ettim. Kendilerini ilmin şahikalarında hissettiğim ve çok saygı duyduğum bir ağabeyim, yine aynı duyguları beslediğim bir diğer ağabeyim arasında söz kesme yüzünden tatsız bir durum yaşandı. Birisi, diğerinin sözünü kesti diye ikisi arasında çok sert rüzgârlar esti. Olaya şahit olanlar olarak hepimiz şok olmuştuk. Bu çarpışma, “Müsademe-i efkârdan Barika-i hakikat doğar” sözüne masadak olan türden bir çarpışma değildi. Her neyse…

Bu olaydan sonra, yıllar önce değerli ağabeyim Prof. Dr. Şener Dilek hocamın şu sözü hatırıma geldi: “Hizmetin en sonunda olanlarla, en ilerisinde olanlar en çok tehlikeye maruz kimselerdir. Bunların içinde en makulü ortada olanlardır.” Bu sözü o zaman çok fazla kavrayamamıştım. Şener ağabey diyorsa, vardır bir hikmeti, deyip geçiştirmiştim. Ama yukarıda zikrettiğim olaydan sonra, bu sözün ne kadar doğru olduğunu hissettim. Yani Şener Ağabeyim diyordu ki, ifrat ve tefritten kaçınmak gerek, en iyisi vasat bir pozisyondur. Vasat olanlar her zaman makul bir yol izlerler. Duygularını kontrol eder ve duygu patlaması yaşamazlar.

Bizler Bediüzzaman Hazretlerini demek ki, hiç anlayamamışız. Ey büyük Üstadım, sen kadar muktezayı hale mutabık davranmışsın. Nazarları kendi şahsından hep uzaklaştırmışsın. “Konuşan yalnız hakikattir,” diyerek şahsınızla, Risale-i Nur Külliyatı arasındaki ayrımı ne kadar da güzel yapmışsınız. Bu kadar muhteşem eserleriniz olduğu halde, kendi şahsınıza hiç ehemmiyet vermemişsizin, nazarları hep Risale-i Nur’a çevirmişsiniz. Yazdığınız İhlâs Risalesi ile gururu, enaniyeti, ucbu, riyayı, kini, garazı ve bilumum negatif etkileşimleri param parça etmişsiniz. İhlâsın zirvesinde ve şahikalarında uçmuşsunuz. İşte bunun için Risale-i Nur küresel bir hizmet; Bediüzzaman da Küresel bir Hoca haline geldi. Allah ebediyen razı olsun.

Peki bize ne oluyor? Üstadımız: “Kabul ettirmek, senin etrafına halkı toplamak Cenab-ı Hakk’ın vazifesidir: Vazifeni yap, Allah’ın vazifesine karışma,” dediği halde, ne hakla halklara; bilhassa Risale-i Nur’a gönül vermiş insanları cebren kendimize saygıya zorlamaya kalkışıyoruz? Bakıyorsunuz bir ağabeyimiz şöyle diyor: “Ben Türkiye’de Risale-i Nur’u en iyi anlayanlardanım. Bir derse gittiğimde, o dersi ben yaparım. Eğer ben yapmazsam, o derse gitmem!” Peki, Üstadımızın, istemeyen bir adamın ders yapmasının hoşumuza gitmesi gerektiğini vurgulaması, bize hiç mi ders vermiyor? Bir dersin kim tarafından yapılırsa yapılsın, onu yürekten alkışlamamız ve tebrik etmemiz gerekmiyor mu? Hani konuşan yalnız hakikatti?

Bendeniz dahil çoğumuz, eserleri okurken, başkasına okuyoruz. Okuyup geçiyoruz. Ya da Üstadın dediği gibi gazete gibi okuyoruz. Bazılarının da bir kulağından girip öbür kulağından geçip boşluklarda yankılanıyor. Risaleleri, teorik olarak takdir ediyoruz, ancak pratik olarak başkalarına havale ediyoruz.

Sadede dönelim. Mezkûr olaya şahit olduktan sonra, çok fazla sivrilmemek için gayret sarf etmeye karar verdim. Varsın sivrilen sivrilsin. İnsanlar çok sivrildikçe uçları mutlaka birilerine batıyor ve kanatıyor. Ama şunu unutmamaları gerekiyor. Çok şey bilmek, çok kitap yazmak, çok iyi makamlara gelmek çok şey ama her şey değil. Bunlardan öte çok daha değerli şeyler var. Meselâ Yüce Peygamberimizin (SAV) buyurduğu gibi, “İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olmak,” kaziye-i muhkemesince insanların faydasına, iyiliğine çalışmak gibi. Yine Yunus Emre’nin dediği gibi, “Hakk’ın evi gönüllerdir; gönüller yapmaya geldim,” özdeyişine mutabık hareket etmek gibi…

Evet gönül dostlarım, bizler kendimizi lütfen dev aynasında görmeyelim. Koca Bediüzzaman kendisini üzümün kuru çubuğuna benzetiyor. Hatta “müzekkâ olmadığın için, belki sen kendini o recül-ü facir bilmelisin, diyor. Yani nefsimizi ıslah edip, temizlememişiz. O halde, “ben çok biliyorum, ben çok kitap yazdım, ben çok hizmet ediyorum,” demek ucbdur. Diğer bir ifadeyle Müslümanın ameliyle övünmesi ve hatta gururlanmasıdır. Cenab-ı Hakk bizi bu tür Müslüman gururlarından müberra kılsın, amin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum