
Zeki KAMİLZÂDE
Ali Mahir'in de ancak soyadı 'Başarır'
Zeki Kamilzade kaç kişi muhterem kârîlerim? el-Cevap: Bir... Topla bir. Çıkar bir. Böl bir. Çarp bir... Bir, bir, bir oğlu bir. Yazıyla da 'bir' rakamla da '1.' Hem şu Türkiye gündemine yüz tane Zeki Kamilzade olsa yine yeter mi? Ne yapsın çocukcağız? Yetişemiyor işte. Evet. Güzel ülkemin her anı heyecanla dolu. Fırat gibi çağıldıyor. Mühim inkılabât yaşanacağından haber veriyor. Maşaallah. Hassaten siyasiyyûnun neşeyle tenkid edilecek pekçok beyanatı oluyor. Fakat Zeki Kamilzade garip, fakat Zeki Kamilzade aciz, fakat Zeki Kamilzade fakir. Yetişemiyor. Hemi de, ilk elden itiraf edelim ki, üşengeçtir. Herşeye çene çalmayı sevmez. Yaktığı mazota değmeli. İnsan yazdı mı mevzuun da şöyle terazinin kefelerini zorlar bir ağırlığı olmalı. Değil mi ama? O yüzden İsmail Kılıçarslan hâdisesini dilime, estağfirullah, kalemime, yine estağfirullah klavyeme dolamakta tereddüt ettim. 'Halk umursamaz' deyu zu'm ettim.
Yanılmışım. Eh, öyle, ne yapalım? Yanılmayız diye birşey yok. Kusur âdemiyetin imzasıdır. 'Kusursuzlukla' değil ancak 'kusurunu kabul etmekle' insaniyet iblisiyetten ayrılır. Tedavi de suçlamanın bitip sorumluluğun kabul edildiği noktada başlar. Yazalım. Yetmesin. İlk benden duyacaklar için 'özet geçme' hizmeti de verelim. Öhöm. Zeki kardeşiniz emeğinden çekinmez. Yeni Şafak gazetesi olayı şu şekil aktarıyor: "CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır, Yeni Şafak Yazarı İsmail Kılıçarslan’ı 'Sizce de öyle değil mi?' başlıklı yazısı nedeniyle tehdit etti. Arsuz'da yaptığı konuşmada, 'Dün alçakça bir yazı gördüm. Yeni Şafak gazetesinin sözde yazarı, Genel Başkanımız ve bizim için ‘Savunacak bir grup köpek buluyorsun’ dedi. Ali Mahir Başarır ve arkadaşları, yaşadığı sürece ben o dilini senin kesmezsem, sana güneş yüzü gösterirsem Allah benim belamı versin' sözleriyle yazarımızı hedef aldı."
Başlarken belirteyim: Bence hâdise kamunun 'belagat ilmine' hâkim olmaması nedeniyle palazlandı. Aynen. Olduğundan büyük göründü. Çünkü, belagat ilmine sahip olunsa, bilinecekti ki: Herhangi bir CHP'linin tehdidi esasında tehdit değildir. Zira tehdidin 'tehdit' sayılabilmesi için cümlenin arkasında 'sadakatin' bulunması gerekir. Yani, siz, birisine "Şöyle yapacağım, böyle edeceğim!" deyu bir 'gelecek zamanlı' hüküm savurduğunuz zaman, önce, sizin hükmün arkasında sağlam durmanız lazım gelir. Arkasında bir fail olarak sağlam durduğunuz hükümler ancak muhatabınız için tehdit edici görünebilirler. Nitekim gözümün nuru Bediüzzaman'ım bir yerde şöyle beyan buyurur:
"(...) kelâmın tabakaları, ulviyet ve kuvvet ve hüsn-ü cemâl cihetinden dört menbaı var: Biri mütekellim, biri muhatap, biri maksat, biri makamdır. Ediplerin, yanlış olarak yalnız 'makam' gösterdikleri gibi değildir. Öyle ise, sözde kim söylemiş, kime söylemiş, niçin söylemiş, ne makamda söylemiş ise bak. Yalnız söze bakıp durma. Madem kelâm kuvvetini, hüsnünü bu dört menbadan alır. (...) Temennîden neş'et eden arzular ve o arzulardan neş'et eden fuzuliyâne emirler nerede, hakikat-i âmiriyetle muttasıf bir âmirin iş başında hakikat-i emri nerede? Evet, emr-i nâfiz, büyük bir âmirin mutî ve büyük bir ordusuna 'Arş!' emri nerede? Ve şöyle bir emir, âdi bir neferden işitilse, iki emir sureten bir iken, mânen bir neferle bir ordu kumandanı kadar farkı var."
İşte, mezkûr perspektiften bakıldığı zaman, ortada 'büyütülecek' birşey görünmüyor. Zira, başta Ali Mahir Başarır olmak üzere, kılından iliğine, saçından tırnağına, başından ayağına tüm CHP'liler biliyor ki: Kemalistler sözlerini tutmazlar. Tutmazlar. Hem de umursamazlar. "Dün dündür, bugün bugündür!" sözü gerçi Demirel'e aittir ama hakikatiyle icraatı CHP'lilerdedir. Hatta, ex-piroları Kemal Kılıçdaroğlu fanları tarafından 'Brütüs Özgür' diye anılan, niye böyle diyorlarsa artık, yeni başkanları Özgür Özel de vaktiyle çiftçilere 'bedava traktör' vaadetmişti, malum. Sonra kendisine vaadi sorulduğunda "Çarpıcı olsun diye öyle söyledim!" demişti. Yani vatandaşı 'çarptıktan' sonra ne söylediklerinin de çok bir anlamı yok CHP'liler için. O sebepten, gözümün nuru Bediüzzaman'ın da dediği gibi, 'Yalnız söze bakıp durma'yalım. Söyleyene de bakalım. Bir numara olmadığını görelim böylece. Korkmayalım.
Hem, dikkat buyurunuz, zaten Ali Mahir Başarır yeminini bir şarta bağlamış. "Allah belamı versin!" demiş. Bence, bir kemalist, böyle yemin ediyorsa havfa hiç mahal yoktur. Zira kemalist olmakla çoktan belasını bulmuştur. Belasını bulduğu için, onu cepte garanti saydığından yani, sonrasında 'sanrı ihtimaline' yaslanarak herşeyi iddia edebilir. Bu tıpkı kel birinin "Eğer borcumu ödemezsem cümle saçlarım dökülsün!" demesi gibi birşeydir. Yahut da âmâ birinin "Dediğim gibi olmazsa iki gözüm birden kör olsun!" söylemesi türündendir. Sakınacak vâridatı hiçtir yani. Yeminine ihtimal olarak bağladığı şey çoktan elinden gitmiştir. Onun rahatlığı vardır. Arkadaşlar arasında böyle şakalar yapılır. Mesela, bir arkadaşım, vaktiyle bana şöyle birşey demişti diye hatırlıyorum: "Eğer anlattığım gibi değilse her attığım yere düşsün." Evet. Her attığı yere düşüyor o günden beri. Fakat ondan evvel de düşüyordu.
Madem ki, Ali Mahir Başarır bir kere CHP'li olmuştur, 'Altı Okun Laneti' onu da sarmıştır. Artık ancak soyadı 'Başarır.' Kendisi başaramaz. CHP'nin tarihteki şöhreti budur. Belki de bu bir Sabetayist büyüsüdür. Selanik işidir. Bilemiyorum. Lakin, onlar, zaten binlerce yıldır (maşaallah) Rezzak-ı Kerîm'in bahşıyla akan mübarek Fırat'a "Fırat'ı akıtacağız!" diye vaadde bulunsalar, korkarım ki, seçimi kazandıkları gün Fırat kurur. Tıpkı, Arend'den Gazze'ye Ehvenişer Siyaseti'nde Eyal Weizman'ın aktardığı, ex-komünist Brauman'ın dediği gibi: "Fransa'daki en sert Maocu grup olan GP üyesi bir Maocu'yum ve 1970'lerin tamamı boyunca Paris sokaklarında Kızıl Kmerler'i desteklemek ve savunmak için yürüyüşler düzenliyorduk. Fakat, attıkları ilk adımın şehirleri boşaltmak olduğunu gördüğüm an, benim için kırılma anıydı. 1970'lerin sonuna geldiğimizde tam bir anti-komünist olmuştum. (...) Komünizm pratik olmamasının yanısıra tehlikeliydi. Bulutların yağmur getirmesi gibi komünizm de kıtlığa sebep oluyordu." Rahmetli babam da hep derdi zaten: "Solcular başa gelirse kıtlık olur."
Geçenlerde, Allah afiyet versin, Said Alpsoy Hoca'dan da bir benzerini işittim: “Sahra çölünün yönetimini CHP’ye verin kum sıkıntısı baş gösterir...” Eee, o zaman, yani, Ali Mahir Başarır'dan da çok çekinmeye gerek yok. Evet. Demek onun da bu işi ancak soyadı başarır. İsmail Kılıçarslan'ın, dindar yazarların, Yeni Şafak'ın veya genelde müslüman halkın telaşlanacağı bir durum sözkonusu değildir. Sözü söyleyen nihayetinde bir CHP'lidir. Vesselam...
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.