Zarurî bir ihtiyaç olarak güvenlik

İktisat Risalesi Yazıları-10

Güvenlik harcamaları gün geçtikçe artıyor ve çok yüksek meblağlar harcamaya başlıyor bu konuda. Rakamları istatistik hesapları araştırmayı sevenlere havale ediyoruz. Hızla artan rakamlar kendimizi güvende hissetmediğimizi gösteriyor.

Güvenliği sosyal güvenlik ve kişisel güvenlik olarak iki ana dalda ele alabiliriz. Sosyal güvenliğin sağlanması devletin temel görevlerinden biridir. Maddi kalkınma için de ülkenin iç ve dış güvenliğinin temini gerekir. İnsanın manevi gelişimi için de kendisini güvende hissetmesi çok önemlidir.

İnsanın tekamülü güvenli şefkat ortamını, teşviki ve taktiri içinde taşıyan manevi bir iklime gereksinim duyar. Kendini güvende hissetmeyen bir insandan verimli bir çalışma beklemek mümkün değildir.

İnsandaki bu güvenlik ihtiyacının kemali ile karşılanması ise ancak her zaman her yerde, koşulsuz, aracısız, mümanaatsız, manisiz, hailsiz yanımızda olan, her ihtiyacımızı bilen, her sıkıntımızdan haberdar olan sonsuz kudret sahibi ve nihayetsiz zengin bir Zat’ın bizi bildiği ve gözettiği ve koruduğu bilgisini içselleştirmek ile mümkündür.

Bu güvenlik duygusundan mahrum olan insan hayatını, duygularını israf etmeye mahkum olacaktır. Çünkü; tatmin olmayan güvenlik duygusu onu, kendisi gibi mahluk olanlara sığınmaya itecektir. Ömrünü kendini koruyacakları peşinde geçirecek ve asla kendisini her zaman her koşulda koruyacak, her zaman her koşulda sevip destek olacak birini bulamayacağı için derin hayal kırıklıkları, çöküntüler ve depresyonlar içinde yuvarlanmaya kendini mahkum edecektir. Evet, bu insanın kendi bilinçli tercihi iledir ama insan bunun farkında değildir.

Esas olan; imanını kuvvetlendirip tahkiki imanı kazanıp her daim kendini güvende hissetmesi ve Allah’a aidiyetin şuuruna varmasıdır. Bu şuurdan uzak olduğu her zamanda sıkıntı, arayış ve tatminsizlik içinde olacaktır.

Bu güvenlik ihtiyacını muvakkat olarak bazı insanlarla temin etse bile devamlı ve mükemmel olamayacağından sonunda yine çok büyük bir boşluk ve güvensizlik hissi içinde kendisini bulacaktır. Bu his, korku ve panik gibi başka hisleri de beraberinde getirecektir. İşte günümüzde güvenlik harcamalarının çok yüksek rakamlara ulaşmasının bir sebebi de bu histir.

Alarmlar, kameralar, çelik kapılar insanın içinde kendisini rahat ve güvende hissetme arayışının bir neticesidir. Bütün bu tedbirler insanın geçici olarak kendisini maddi açıdan güvende hissetmesine sebep olabilir ama manen kendisini güvende hissetmesi bu maddi tedbirler ile elbette mümkün değildir.

Bununla beraber elbette tahkiki iman sahibi bir insan da adetullah dediğimiz kanunlar gereği kapısını kilitler ve gerekli tedbileri alır. Yoksa “Ben Allah’a tevekkül etmişim” diyerek kapısı açık yatmak elbette tevekkül değildir. İşlerini Allah’a havale etmek elbette ancak Allah’ın kanunlarına itaat ile olabilir. Yoksa bir inat, temerrüt manası taşır. Adeta Allah’a karşı: “ Sen bana yardım et ama ben senin koyduğun kurallara uymayacağım” demek gibi tuhaf bir durumdur. Allah bize hangi şartlar ile yardım edeceğini bildirmiştir “bunu, bu şekilde yapın ki rahat deşiniz, şöyle yapın ki korunasınız” gibi şartlar ve kanunlar bize bildirmiştir. Bunlara uymamakla beraber o korunma ve yardımı istemek ise “ben yemek yemeyeceğim ama Sen beni doyur, tok et” demek gibi bu dünyanın kanunlarının fevkinde bir muamele istemektir. Kafirlerin dünyevi işlerdeki başarıları ise Allah’ın tekvini kanunlarına mükemmel uymaları sebebiyledir. Müslümanlar ise Kur’an ayetlerinin zahiri manalarına uyumayı çok öncelemiş fakat batınî manalaı ve tekvini ayetlere uymayı epey ihmal emişler ki çok konularda mağlup durumdalar.

Demek insanın her derdinin dermanı olan iman güvenlik ihtiyacını karşılamasının da yoludur. Elbette tahkiki iman bunu temin edebilir. Her an Rakib ismi tecellileri ile bizim her halimizi bilen ve yaratma derecesinde bilen yani; yaratarak bilen Zat’ın koruması altında olduğumuza şuur. Ve yine Allah ile olan intisabımızın gereği olarak bilerek o korumanın muhafazası altında olmak için emredilen şartları yerine getirmek. Bir intisab manasında olarak sebeplere müracaat etmek. Esma-i İlahiyyeden istemek manasında olarak esbabın kapılarını çalmak.

Risale-i Nur’da güvenlik “emniyet” kelimesi ile ifadesini bulur. Kederden bile nasıl emin olacağımızı bize talim eder: “kadere iman eden kederden emin olur.” Evet öyle ya her şeyin İlahi bir program dahilinde ve bir hikmete bir Rahmete bir inayete binaen geldiğini bilen hangi şeyden korkar ki? Kadere iman ise hal ile ve vicdan ile olduğu malumdur. İmanın diğer rükünleri gibi değildir. Ancak diğer iman rükünlerinin tam vuzuh ile insanda yerleşmesinden sonra ve Allah’a aidiyet şuurunun tam derk edilmesinden sonra insanın vicdanında ve halinde yerleşebilecek bir meseledir. Bu nedenle iman ilmindan az bilgisi olanların bu mesele üzerinde çokça durmaları hoş görülmemiştir. Evvela diğer iman rükünlerinin sağlamlaştırılması gerekir ki kadere iman konusu vicdanlarda makes bulabilsin.

Ancak kadere iman eden bir insan kendini emniyette hissedebilir ve bütün korkulardan halas olur. İçinde bulunduğu hal ve şartlar ne olursa olsun. Zira hiçbir yer yoktur ki Kadir-i Rahim’e ait olmasın ve hiçbir mahluk yoktur ki Mutasarrıf-ı Hakîm’in vazifeli memuru olmasın.    

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.