Yumurtaya Can Veren Rabbimin Dediği: Hakan Arslanbenzer

Yumurtaya Can Veren Rabbimin Dediği: Hakan Arslanbenzer

Mustafa CELEP'in yazısı....

Günümüz Türk şiirine yön vermiş bir şair Hakan Arslanbenzer. Somut bir vatan duygusundan hareketle yazıyor. Düşüncesi de somut. Halkı anlama çabasında ütopik ve soyut bir tutum içinde değil. Somut verilerle hareket ediyor. Asli anlamıyla Popülist bir düşünür ve şair. Halk yardakçılığını değil bilakis halkın bilgeliğini esas alıyor. Yordama çabasında olacağımız şiir, Vatan Somuttur şiiri. Sıkı bir şiir. Dinamik bir konuşmaya sahip, ayakları yere sağlam basan, demir leblebi bir şiir. İsmet Özel’in, Zor Zamanda Konuşmak kitabının ‘Düşüncenin Yeri Yurdu’ adlı yazısında şöyle bir cümle geçer:

‘‘Somut bir vatan duygusundan uzaklaştı aydınlarımız, soyut bir vatan duygusunu ise sınırsız bir gerginlikle yaşadı.’’

Ütopik, soyut bir vatan tasavvuruna sahip Türk okur-yazarına, şair Arslanbenzer, bu şiirinde vatan duygusunun asli anlamını hatırlatarak belli bir somutluk içinde konuşur. Halkın içinden popülist bir şair olarak söz alır. Tarihin yapılışına katkı sunan bu şiirin canlı, devingen ve dinamik bir tarafı vardır. Şair sanki yürürken-eylem halinde- şiir söylüyor izlenimi ediniyorsunuz.

‘Üstümde kapkara gök ayağımın altında
Çorak kurak topraklar benim topraklarım
Şiirime karşı gösterilen heyecana inanmıyorum
Beni okşayan ele inanmıyorum
Takdir edenlerin kadrini bildiklerine
Kadri bilinmesi gereken şeylerin
Özür dileyenin özrüne
Teşekkür ederim diyenin
Şükranına inanmıyorum’

Somut verilerden hareket ediyor dedik. Zulmün müsebbiplerini, zalimin işbirlikçilerini ayrıştırarak tespitlerle ilerliyor şiir. Şiirin ikinci kısmı somut verilerin iyice belirginlik kazandığı mısralarla yüklü. Zulmü örten pereyi, zalimin zulmünü açığa çıkartıyor. Şair bir söyleşisinde ‘Türk şairi Irak’ın işgaliyle uyandı’ der ve günümüz şairinin şiir algısının dışa yönelik olması gerektiğini özellikle vurgular. Sanatın ve estetiğin cafcaflı süslü püslü sözcükleriyle iştigal eden günün Türk şairi Amerikan zulmüyle birlikte derin uykusundan uyandı, diyoruz biz de. Epiğin yazılış gerekçesi de dışımızdaki dünyada yaşanan insanlık kıyımları, mağduriyetler ve zulüm değil midir zaten. ‘Tahrir’ler yaşandı ve Hama yeniden tekerrür etmedi mi dünyada? Karmaşık ve müslüman kanının bu denli ucuz olduğu bir dünyada ‘lirik’ de nesi, diyesi geliyor insanın. Epik şiir yazmak kaçınılmazlaştı, dediğimiz bir dünyada yaşıyoruz. Şiirde hareket noktası olarak gerçeği esas almak, gerçekçi bir şiir yazmak hiçbir çağda bu kadar gerekli olmamıştı. Taraf olmayan bertaraf olur, klişesini tekrar ediyoruz. Bu klişede hayat var çünkü. Herkes tarafını belli etmeli. Epik şair mazlumların, halkın yanında.

‘Ebu Cihad’ı kurşunla, Yaser Arafat’ı iğneyle öldürdüler
Zülfikar Ali Butto ve General Kasımın kaderi
Cellatlarına çeyiz oldu
Aynı ölümle öldü Kasım’la Saddam, Zülfikar’la Ziya
Menderes’i asan el, okul kaydımı aldı ODTÜ’de
Popülizmi eleştiren Cmhuriyet HALK Partisi
İsrail Dostluk Grubu’nun üyeleri AK Partili
Ve İsrail Filistin’e vurdukça en çok bağıran
Ürüyen Ürdün sürüyen Suriye ve mırıldayan Mısır
Camp David’in altındaki imzanın da sahibi’

Türk şiirinde ‘ethos’ kanalın temsilcileri, siyasi tavır ve düşünüş olarak bir iktidar aygıtı olan ‘devlet’ kurumuyla, bu teşkilatın özgürlükleri kısıtlayan baskı ve işleyişiyle uyumsuz, uzlaşmaz bir karaktere sahiptirler. Ancak günümüzde şairin ‘memur’ ama ‘neyi imar ettiğinden bihaber’ bir topluluk olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda, başlangıcından bugüne (neo-epik-popülist şiir) bir şiir davasını yüklenmiş olarak Hakan Arslanbenzer’in ceberrut devlet kurumu karşısındaki uzlaşmaz ve aykırı tutumu, inanarak yazmanın sabır ve samimiyetini fazlasıyla bünyesinde barındırıyor. Zira yüzeysel bir devlet ve hükümet karşıtlığı plastik, içtenlikten yoksun kuru bir tepkiselliktir. Sen devlete küfredersin, ama ayın on beşi gelince paşa paşa maaşını alırsın, sevsinler senin muhalefetini! ‘Devlet diye karşıma dikilen statüye de inanmıyorum’ diyen Arslanbenzer’in pas tutmaz bir kılıç, dürüst bir muhalif, muhalefetinin de tavizsiz bir yön taşıdığını düşünenlerdenim. İsmet Özel’in aynı adlı yazısının son parağrafından:

‘Somut vatan duygusu insanın ayaklarını yerden kesmez ve adım adım yürümesini mümkün kılan dayanaklar verir ona.’

Sözünü sakınmayan ve ayaklarını yere emin bir yüz ve kendine güvenle basan epik bir özne var karşımızda.

‘Sahi kim senin benim sahibimiz türk telekom vergi dairesi
Su ve elektrik idaresi ev sahibi dükkan sahibi banka ve medya
Ve şirket sahipleri mi hisse senet çek provizyon döviz
Benden alan bana satan hiçkimseye inanmıyorum
Merkez sağa inanmıyorum merkez sola zaten kim inanır
İnanmıyorum yıkıma çözülüşe ve yeniden inşaya
Açılımların hiçbirine-düşünün yani, açılım diyor adam
Tokat demek açılım-ben sana şimdi bir açılırım…
Kılıç çekmek demek boynu zaten eğri olana
Zulme inanmıyorsam devlet diye karşıma dikilen statüye
de inanmıyorum ve düşünüyorum: Lan her tarafın devlet olsa
Beni yeşil ışıkta karşıdan karşıya geçiremezsin’

Arslanbenzer Vatan Somuttur’da sosyal ve siyasi bir proje olarak İslamcı din algısına da ciddi ve üzerinde düşünülmesi gereken bir eleştiri getirir. Eleştirel dozu yüksek bir şiirdir Vatan Somuttur. Türk şairini derlenip toparlanmaya çağıran bir şiir. Muktedir olan İslamcıların islamcılıktan nemalanarak parsayı götürüşlerinin, sekülerleşmelerinin, kapital döngüye hapsolmalarının, pastanın önemli bir kısmından nasiplendiklerinin, türlü malihulayalarla oyalandıklarının-mesela ‘reelpolitik, açılım, vs.- hakim pradigmayla, egemenlerle işbirlikçi bir tutuma girdiklerinin, mevcut iktidarla uzlaştıklarının somut ve sakınımsız bir eleştirisidir bu şiir. Şiirin geneline hakim olan, mevcut ve yürürlükte ve revaçta olan bir dünya ve kişi algısına topyekün bir reddiyedir. Şiirin temelinde somut, samimi, çıkarsız bir halk sevgisi ve eleştiri-daha çok sistem eleştirisi- yer alır. Ütopik değil, gerçekçi.

‘Körün yürürken ayağının takıldığı bir ülkede yaşamak
    istemiyorum
Kaçışa da inanmıyorum fakat-füg sanatu ve barok camiler
Sonradan görme bir şairin evinde gördüğüm gümüş takıları
    kadar bile
İnandırıcı gelmiyor bana, teneke kubbeli betondan camiler kadar
Kurşun pahalıdır çünkü, kurşundan kubbeler için para gerekir
Paran yoksa Allah için sorun değildir teneke kubbeli camiler
Yırtık seccade yamanmış önlük zift karası yüzleri ölü işçilerin
Allah niye sorun etsin ki o herkesin Allah’ı
Allah somuttur
İyi düşünürsen ama

Neo-epiğin bir özelliği de şairin bu rezil-mutezil dünyadan adalet isteğiyle kendini belirginleştirmesidir. Belirginleşen epik özne, inanca bir açıklık getirir ve belirleyici olanın-yaşantı ve insan ilişkileri bağlamında- halk olduğu üzerinde durur. Halkın inancını ve bilgeliğini temel alır, pastadan pay alanların, muktedirlerin, halka yön vermeye çalışan siyasi bürokratik zihniyetin, elitlerin, tuzu kuruların, münafıkların, konformistlerin dinini değil, Allah’a samimiyetle inanan, pazarlıksız, müntesiplerin birbirlerini içtenlikle teselli ettiği halkın dinini, Halkın Allah’ını.

İslamcı yeni orta sınıfın Allah’ına inanmıyorum
İyi düşünülmüş bu işbirlikçi tanrıya Allah demelerine
    şaşıyorum
Yoksa İttihat Terakki de Terakkiperver de CHF ve CHP ve DP-
    AP
Ve BDDK ve EPDK ve Duyun-ı Umumiye ve mültezim ve
Tefeci Allah demiyor değildi, onların dedikleri
Kayıranları kayıran yalandan reel politik tanrıdır
Ben halkın Allah’ına iman edenlerdenim
Yumurtaya can veren Rabbim dediği
Allah büyüktür dediği sen gene de kalbini bozma
Bu iş olmazsa başka iş bu kız olamazsa başka kız
Dediği başını dik tut dediği Allah’a inanıyorum
Gözüm karadır dediği utanıyorum dediği ve bir seferde
Bir milyon on milyon öldüğü Allah’a inanıyorum uğrunda
Siz hiç uğrunda milyarlar ölmüş bir Allah düşünebiliyor musunuz
Bu kadar somut bir Allah’a inanmaz mısınız

Epik şairin dünyası bütünlüklü ve somut bir dünyadır. Hayalat ve malihülyayı değil gerçeği kendine hareket noktası tayin eder. Bu anlayış, kültür ve medeniyet algısında da kendini belli eder. Epik şair tüm elle tutulurluğu ve somut kavrayışıyla ‘Kandahar’ varsa medeniyet hülyalarına dalmanın lüzumu yok, der bir bakıma. Ben bunu şöyle algılıyorum: Somut çizgiler çizelim toprağa evet somut olalım, birbirimizin kuyusunu kazmayı düşünmüyorsak el sıkışabiliriz, birlikte olalım, birlikte iş yapalım çünkü senin samimiyetine inanıyorum, yine halk olarak var olmak, dayanışmak istiyorsak tuğlayı bir ucundan tutup birlikte kaldırabiliriz, ki böylece karşımızda zamansal süreçte inşa edilen somut bir yapı görebilelim. Ve New York beyaz değil, beyazın arkasına saklanmış simsiyah bir maskedir o. Ben böyle bir bolada yokum, kan var çünkü kandahar…

‘Trende vapurda evde okulda dur bir dakika dur da düşün
İnsan neden çarpışsın bir dağda yahut çölde hiç tanmadığı
Yabancı insanlarla neden boğaz boğaza girmek
‘‘İptida Bağdat’a sefer olanda’’yı bırak kuzum bana anlatma
    masal
Uyutma beni kuzum somut çizgiler çizelim toprağa
Somut taşlar koyalım üstüne, medeniyeti anlıyorsun
Dediğim gibi çizgi çizilir taş dikilir al sana medeniyet
İnsanın hoşuna giden bir taraf var medeniyette
Ama hani Eren demişti ya ‘‘balo varsa kan da var’’
Neden o kadar kanlıdır Kandahar
Ve New York neden beyaz’

Hakan Arslanbenzer, Neo-epiğin tarihsel köklerini işaret babında Namık Kemal üzerinde durma gereği duyar. Düzyazılarında da ifade eder bu tarihsel kök metinleri. Bu anlamda Tevfik Fikret’in Sis şiiri de işaret edilen bir diğer epik metindir. Bir Vatan şairi olarak bilinen Namık Kemal’e bugünden bir kanal açar Arslanbenzer. Bu şiirin köklü temel kaygısı şudur: ‘Bugünün diliyle somut bir vatan şiiri nasıl yazılır? Sorusunun bir cevabı gibidir Vatan Somuttur. Gücünü ve sağlamlığını halktan alır. Namık Kemal’in Vatan şairi oluşu ‘Vatan Somuttur’u daha bir önemli kılar. Resmi tarihin tasniflerine karşı direkt Namık Kemal’e kanal açar. Şiirdeki epik özne inandırıcı bir konuşmaya sahiptir. Reddiyesine konu olan bir diğer şey de iletişim kanalları ve ilerlemecilik anlayışıdır.

‘Beyaza inanmıyorum Chanel’e inanmıyorum Gucci’ye Prada
Pravda’ya inanmıyordum zaten İterTas’a Reuters’a
AFP ve BBC’ye inanırdı Türkiye’de sağcılar solcular
Birbirlerine inanmazlardı sadece bir de TRT’ye
Analarına babalarına inanmazlardı babam derdi
‘‘Ben babamdan ileriyim oğlum benden ileri’’
Bunu Adana’nın bir Çerkez köyünde ev sahibimden de işittim
‘‘Ben annemden ileriyim kızım benden ileri’’
Meşrutiyet Tanzimat’tan ileriydi Cumhuriyet Meşrutiyet’ten ileri
Namık Kemal kendisi söyler: ‘‘Beni aşıp geçtiniz çocuklar’’
Namık Kemal’e inanıyorum benim sorunum
Recaizade ve Hamid’e inanmamak’

Abartılı Romantik şairin şiir yazma tekniklerinden biridir hayal, hayal kurmak, hayalle yazmak. Genel olarak bakıldığında hayallere boğulmuş bir şiir yazılıyor bugün. Ama şu bir gerçek ki Türk şiirini götüren, şiire kanal açan şairlerin temel niteliklerinden biri, gerçekçi oluşları, pasifliğe, edilgenliğe prim vermeyişleridir. Şiirde yenilik, gerçek’ten, gerçeklik duygusundan güç alınarak vücut bulur, somutluk kazanır. ‘İnsan hayal ettiği müddetçe yaşar’ demiş Yahya Kemal. Hayallere boğulmuş bir hayat yaşanmaya değmez, diyoruz biz de. Boğuk, sıradan, hareketten yoksun bir hayattır bu. Avutucu bir tarafı vardır, uyuşturan, morfinleyen bir tarafı. Hayalin esas alındığı bir hayat tartışma konusudur. Bir işe başlarken hayal kurarız doğru, ama hayatımızı hayal üzerine kuramayız. Gerçek, hayali darmadağın eder. Bu tipik insan ilişkilerinde de gözlemlenebilen bir şey. Şair şiirini inşa etme sürecinde  gerçeği esas almalı derken bunu ifade ediyoruz. Dinamo etkisi uyandıran şiirin sürükleyici bir yönü vardır. Mızmızlanmaz. Şikayet etmez. Ağlayıp sızlamaz. Bu anlamda Vatan Somuttur şiirinin dik bir duruşu vardır. Epik kahraman sağlam bir irade sahibidir. Perili köşklerle, hayalatla herhangi bir ilişkisi yoktur. Gerçeği konuşur ve gerçek konuşur, somuttur. Birçoğumuzun yukarıdan küçümseyerek baktığı partal elbiseli işçileri savunur. İdeolojik bir yoruma yer bırakmayacak kadar sahicidir. Burada solcuların solcu elbiselerini çıkarmadan anlayamayacakları acıtıcı bir gerçek vardır. Ve solcuların elbiseleri fazlasıyla burjuvadır ve para kokar. Burada şair halkın içinden halk olarak konuşur. Ziya Gökalp’in ve Yahya Kemal’in muhayyel dünyasına bir reddiyedir aynı zamanda bu şiir. Halktan uzak Türk aydınına salvo atışları.

‘Ziya’ya ve Yahya’ya inanmıyorum biri Altın Orda
Hayalatıyla meşgul etti apaçık çünkü savaşmış
Zihinleri biri
Mohaç hayalatıyla bade sundu çatlak dudaklara
İnanmıyorum çocuğum da inanmasın
Babam işçiydi desin şair değildi
İnandığı tek hayal annemin vuslatıydı desin
Ürün veren ağaca inanırdı babam yağmura
İstanbul’un poyrazına kamyonlarına ihracat firmalarına
Vurmayan ayakkabılara
İşini iyi yapmanın insanı korkusuz kılacağına’

Şiirin bu bölümünde yine bir İslamcılık eleştirisiyle karşılaşırız. İslamcıların naylondan din anlayışıdır eleştiriye konu olan. ‘Adalet’ duygusundan yoksun, asli anlamından uzak bir anlayıştır bu. Zihnî soyutluk içerir. Yine bu anlayış, kapitalist uzlaşmayla varılmış bir ‘kâr ortaklığı’ taşır. Göstermelik, kibirli, konformist, cebi fazlasıyla dolu, risk taşımayan, mülayim, zararsız, uyuma yönelen ve uyuşturulmuş bir anlayış.  Çağa sözünü sakınan, ürkek, korkak, idraksiz bir İslamcılıktır bu. ‘Atalet’ anlamında, pasifize edilmiş bu anlayış, şairin eleştirel oklarından nasibini alır.

‘‘Halk diktatörlüğü’’ ile korkuttular bizi kuru lafla
‘‘Sivil faşizm’e geldi lafın ucu sonunda
Gerekirse komünizmi biz getiririz dediler
İslam’ı getirdiler
Ama sana da biraz değişik gelmiyor mu bu Bay İslam
Kanun ut ve neyle getirdiler Din-i Mübin-i İslam’ı
Kâr ortaklığı ve ‘‘Eşarp Pierre Cardin’’le
Molotof kokteyli yumruk ve Allah’ın adıyla gelmesin diye
Muhammed’in aşkına dul karılar ve yetimler aşkına
Gelmesin diye adalet anlamına İslam
Atalet yerine’

‘Vatana gitmek istersen’’ tarihe sığınma, bulunduğun yerden başla, aşiyanına değil sokağa çık, sokaktan başla. Sırça köşkte edebiyat yapılıyor bugün, desek abartmış olmayız. Sokağın, karmaşanın, kalabalığın değil, sırça köşklü bir zihnin/muhayyilenin ürünü günümüz şiir. Sokağın nabzı yerine yüreğinin ritmine ayak uydurmuş bir vaziyette günün Türk şairi. Oysa Arslanbenzer, Vatan Somuttur şiiriyle sokağa, sıradan olana, ezilmişlerin, yoksulların dünyasına, toplumsal tecrübeye çağırır şairi. ‘‘Türk şiirinin patronu halktır’’ der Popülizmin Amentüsü’nde. Halkın dünyasında Popülist şair somut konuşur.

‘Vatana gitmek istersen dolmuşa binmen gerekir
Arabadan inecek çakır çukur asfaltı ayağında hissedeceksin
‘‘Hrant’ın ayakkabıları delikti’’ evet delikti vuruldu
Vuran vurduğuyla vuruluyor buna hiç dikkat ettin mi
Vurduğunu mefkurede yaşatıyor
Ve böylece Yıldırım Türker’in bir oyun hakkı daha oluyor
Bir canı daha bir hata yapma lüksü daha
Hrant Dink öldü delik ayakkabılarıyla
Büyük İslam şairi Cahit Koytak şiir yazdı adına
Kendince ‘‘Hrant’’ bil oldu o mübarek şiirinin
Altın yaldızlı satırlarında’

Vatan Somuttur şiiri halkın içinden söz alan bir şiirdir dedik. Artık şair bu bölümle birlikte bir halk olarak, halkın evladı olmaklığıyla konuşur, bizatihi halk konuşur bu şiirde. Şiir için ‘samimiyet’i, yeter ve gerek şart olarak öne sürmenin tam zamanı. Epik şiirde bu, duygu-düşünce-hayat birlikteliğidir. Cesaret ve atılım, diyoruz. İnandığını ağzında gevelemeden tam söylemek diyoruz. Menfaatperest Türk aydınının patronajına, elitist kasılmalarına, estetik ve ince elenmiş dizeler döktüren günün Türk şairinin hezeyanlı ifrazatına, , halkın sorunlarına fransız, tepeden bakanlara, elitlere, elitist geçinenlere sakınımsız, eleştirel oklar…

‘Bizim yaldızımız gökteki yıldızlardır kuzum
Bize suda boğulan çocuklar fuhşa sürüklenen ergenler
İnsan sevgisini hatırlatır yırtarak deşerek dağlayarak
Askerin yediği tokat öğrencinin karnesi zayıf
Sıfır çeken on binlerce lise mezunu arkadaşımız
Sıfır çeken Halter Milli Takımı
Üç maç üst üste kaybeden Fenerbahçe
Kapanan dükkanlar kapısına kilit vurulan fabrikalardan
Arta kalan hayvansı işçi müsveddeleri endişeli
Yüzleriyle grev yaparlar fakat o kalabalıkta yürürken
Bir tanesi sana çarpmaz bu hayvansıların
Coşkulu TKP’li burjuvalar çarpar
Sen de onlara çarparsın bu şiirde
Benim elimle
Allah bir’

İçinde ‘retorik’, ‘sanatlı ifade’, ‘imgesel buluş’ barındırmayan bir şiir bu. Epik şiirin büyük şairi Akif’in deyişiyle ‘samimiyeti hüneri’ olan bir şiirdir Vatan Somuttur. Epik özne aşkı belli bir somutlukla kavrar. Canlı, devingen, ‘Türkiye’yi sevmekten yorulmayan’ bir özne var karşımızda. Peygamberimizin ‘Vatan sevgisi imandandır’ sözünü elle tutulur kılan bir şiir. Türkiye üzerinde oyun oynayanların anlamakta hazımsızlık yaşayacağı, içerdiği öz itibariyle dinamik, somut bir konuşmayı içerir.

‘Uzattım
Yoruldum Türkiye’yi sevmekten yorulayım
Terleyeyim gücüm yetmesin seni sevmeye Türkiye2m
Kadınım oğullarım anam babam kardeşlerim dostlarım
Ve sevgili düşmanlarım hepsi senden esti bana
Senden çarptı başımı her biri kendi rüzgarıyla
Seni tüketmek mümkün müdür insan tükenmez
Sonuna geldim ama şiirin
Bir şeye varamadımsa da yaklaştım değil mi kuzum
Bütün erkekler kurt olmayı özler
Ben de istemiştim senin kurdun ben olayım
Seni kapıp kaçayım
Bu somutlukta olsun aşk acı sevinç ve keder
Dostluk düşmanlık kazanç kayıp
Mugalata olmasın
Metafizik olmasın
Taş odun demir ve omurgayla duyayım
Türkiye’yi ve aç açık çıplak vücudunu senin’

Devletle barışık şairlerin halktan uzaklığı karşısında Arslanbenzer; devlet aygıtının dayanağı olduğunu bildiğimiz bir halk çocuğunu, ingiliz okulunda okuyan bir Türk çocuğunu, ‘‘Türk askerleri Filistin’li çocukları kurtaracak’’ dediği için cezalandırılan 14 yaşınaki halkın evladını şiirine bir dayanak olarak görür ve Türkiye’de kültürün belirleyeni olarak gördüğü halktan birine, ‘devletim olur musun’ diyerek kalıcılık niteliği yüksek anıt şiirine son noktayı koyar.

Türk şair ve eleştirmenlerin gözardı ettiği bu anıt şiir, bir inanç ve halk şairi olan, halkın evladı olarak konuşan bu şairin, taze bir idrakle yazdığı nitelikli ve sıkı bir şiirdir. Somut duyuşlarla yazılan bu şiirin sözel biçimlenişini şu şekilde maddeleyebiliriz:

-ifadenin öncesiyle ve sonrasıyla kurduğu organik bağ
-süslü deyişlerden kaçış
-doğrudan ifadeli anlatım tarzı, söyleyiş biçimi
-söyleyiş rahatlığı
-imge fetişizminden uzak duruş
-‘nasıl’ söylediğinden öte ‘ne’ söylediğine odaklı
-sağlam bir iç bütünlük
-düşlemden uzak, nesnel imgeleme dayalı bir yaklaşım biçimi
-epik duyarlık
-aşırı, yozlaşmış, klişe deyişlerden uzak
-kökü sağlam somut bir duyuş
-soyut bir kurgu yerine yaşadığımız somut hayatı esas alan

biçimsel örgütlenişiyle bugünün ihtiyacı olan bir şiiri önerir. Şaire selam.