Tutsak ustura ağzında yaşamak...

Tutsak ustura ağzında yaşamak...

Leyla Yıldız'ın yazısı...


“Pandora’nın kutusu açılıp Zeus’un içinde sakladığı bütün kötülükler dünyaya saçıldığı zaman” cellâdına gülümsedi onlar. Eserleri birer yağlı urgan oldu, fikirleri tezyin edilmiş idam sehpası. Kanlı kefenle gömüldüler; ölüm onları kanlı bir kefenle aldı kucağına. Onlardan geriye sadece bir nam kaldı dünyada. Filozof, şair bilgin, düşünür, yazar.
 Kulvarları farklıydı ama hepsi de bir davanın aşığıydı. Bir kutsala, fazilete, güzelliğe veya kurguladıkları bir âleme âşıktılar.

Onlar gebeydi efkâra, tasavvurata, ütopyaya, aksiyona, bilime. Kimi düşünce doğurdu, kimi o düşüncenin aksiyoncusu oldu. Kimi hakikati arıyordu, gizli hazinenin peşine düşen “Simyacı” gibi; kimi bir idealin mecnunuydu “Simeranya’yı ibda ve inşa etmek gibi. Dünya denen muammayı çözmeye çalışmaktı tüm çabaları. Hikmete duyulan ulvi bir sevgiyle, bilinmeze olan merakla görünür olanın ardındaki sır perdesini araladılar; evreni, ruhu, aklı, bilgiyi, maddeyi, yani varlığı yorumlayarak. Kiminin yolu Tanrıya çıktı kimininki Tanrı tanımazlığa.

Düşündüklerini söylediler, inandıkları gibi yaşadılar. Yazarak can buldular. Taçlandırılmayı umdular ama ağuyu yudumladılar Toplumla, iktidarla, sistemle, gelenekle veya yerleşik bürokrasiyle çatıştılar. Çileler yoğurdu onları, çalkantılar boğdu; çetrefilli yollarla karşılaştılar. Kimine “saptırıcı, yoldan çıkarıcı” dendi; kimine “aşırı dinci, gerici. Kimi “vatan haini” ilan edildi, kimi “kaba softa, ham yobaz”.

Akıllılar diyarında delilik suyunu içmişlerdi. Dünyayı diğerlerinden farklı algılayıp, farklı yansıtıyorlardı. Körler ülkesinde ayna satıyorlardı. “Aynalar yolunu kesti” onların. Ötekileştirildiler. “Düşünce suçlusu” etiketiyle yaftalandılar. Tahkir edildiler, horlandılar, taşa tutuldular. Kâh işkenceye maruz kaldılar, kâh sürgüne. Tartaklandılar. İdraklerine alevden zincirler giydirildi. Söz söylemeleri cinayetti onların. Yasaklandılar. Pranga mahkûmuydu artık her biri. Cemiyetten aforoz edildiler. Ayıplandılar. “Yabancılaşma” yaşadılar.

Coşkun akan yüreklerine ambargo konulmuştu. Kimi intiharı seçti, kiminin yolu cinnete düştü. Psikoz veya nevrozlarla kıvrandılar, sanrılar ya da hezeyanlar içinde kanla yazılan yazılar yazdılar. Kurşuna dizilecek sözler söylediler. Boyun eğmeden, yılmadan, usanmadan… Bohem yaşayışının basık, karanlık, ürkütücü yalnızlığında veya bir zindan köşesinde ya da bir gurbet diyarında ilham perilerini kanatlandırdılar. Kimi yanarak can verdi eserlerine, kimi darağacına giderek.

Evet, dâhi Allah'ın yeryüzüne en tehlikeli armağanıydı.”Tutsak ustura ağzında yaşamaktı.” onun hayat özeti.