Tesadüfî değil, kader-i Sübhânî her işimizde hâkim

Tesadüfî değil, kader-i Sübhânî her işimizde hâkim

Hem de sizden gelen mektuplar saf, temiz, nurlu bir fikirden çıktığından, okuyanlara ışık veriyor

(Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin BARLA LAHİKASI eserinden bölümler.)

Bismillahirrahmanirrahim

Kardeşim Abdülmecid'in fıkrasıdır. Hulûsi Beye yazdığı mektuptandır.

Eyyühe'l-azîzin azizi, Hazret-i Seydanın muhterem tilmizi,

Teşnesi bulunduğum tebşirnamelerinizi memnuniyetle aldım. Var olunuz. Cevapları yazmak icap eder, amma ne yazayım? Ruh nâhoş, kalb bîhoş, kafam bom boş. Zira, etraf-ı erbaamdan takattur eden vahşetler, kasâvetler, yeisler, beisleri tasavvur ettikçe, biri cinnete, yani cünuna, diğeri cennete, yani Şam'a gitmek üzere, akıl ve ruhum seferber vaziyetini alıyorlar. Bunun içindir ki, ne Seydanın, yani Üstadın talebeliğini ve ne de sizin kardeşliğinizi bihakkın ifa edemediğimden, ne yazacağımı bilemiyorum.

Hem de sizden gelen mektuplar saf, temiz, nurlu bir fikirden çıktığından, okuyanlara ışık veriyor. Zulmetli fikrimden çıkan arîzalar ise, size zulmet vereceği ihtimalinden korkarak, tez tez takdime cesaret edemiyorum.

Abdülmecid

***

Re'fet Beyin bir fıkrasıdır.

Aziz ve muhterem Üstadım efendim,

Sözler'in ve Mektubat'ın ve Pencerelerin fihristesi o kadar güzel olmuş ki, bir defa sathî bir nazar atfeden kimse, Risaleti'n-Nur eczâlarının kıymet ve ehemmiyeti hakkında yek nazarda bir fikir edinebilir. Bu fihriste umum risalelere bedeldir. Hiçbir müellif, yazmış olduğu yüz yirmi kadar kitabının herbirisinin hülâsa-i meâlinden ve bilhasa metnindeki âyâtı, birer birer münasip ve manidar bir tarzda tâdâd etmek suretiyle risalelerin gayatından ve mahiyetinden bahsetmek şartıyla, böyle ehemmiyetli dört risaleyi vücuda getiremez. Fihristenin bâriz bir vasfı daha var ki, o da kendi ihtiyarınızla olmayıp, sünuhat-ı kalbiye ile olduğunu ispat ediyor. Biz bu halleri gördükçe, sizin gibi bir Üstada nâiliyetimizden dolayı Rabbimize çok şükür etmekteyiz.

Re'fet

***

Hulûsi Beyin fıkrasıdır. Eğirdir'de bir kardeşimize gönderdiği mektuptandır.

Üstad Hazretlerinin son Otuz Birinci Mektubun On Üç ve On Dördüncü Lem'alarını hâvi olan pek kıymetli, nurlu ve hikmetli, serâpâ nur olan hakaik derslerinden derin mânâlı, şirin lezzetli, asel-i musaffâ nev'inden ekmel eserlerini almakla bahtiyar, cevap takdimine muvaffak olamamakla bedbahtım. Şuracıkta karalamaya niyet eylediğim birkaç satırla, o ders-i hakaikten aldığım feyzi izah veya duygularımı nakletmek istemiyorum. Çünkü, bu dersin nihayetindeki hususî haşiye, sanki mânen beni bir müddet mektup yazmaktan men etti. Zâhirî mânâlar da bu işaretin doğrudan doğruya bu biçareye ait olduğunu göstermektedir. Bu nurlu dersi bir defa (On Üçüncü Lem'a kısmını) İmam Ömer Efendi gibi arkadaşlara okuyabildim.

Sevgili Üstadımın emirleri, işaretleri, dersleri, tenbihleri, ikazları, irşadları, tehditleri, şefkatleri hep hakikatlidir. Bugüne kadar söylenmişler böyle olmakla beraber, bundan sonrakiler de aynı mahiyettedir. Asla şüphe ve tereddüdüm yoktur. Tabiî, sevk-i tabiî, tesadüfî değil. Hakikî, fıtrî sevk-i İlâhî, kader-i Sübhânî, her işimizde hâkim. Cüz-ü ihtiyarımızla seyyiatımızdan mes'ul olmakla beraber, hasenat tevfik-i Hüdâ ile olduğuna, Kur'ân-ı bâhirü'l-burhan şahid-i sadıktır.

Hulûsi