Terk ve Derk

İster dünyevi hasılat ve menfaatler isterse uhrevi hayrat ve hasenata dair faaliyetler umumen terki istemekte, bir kısım fedakârlıkları gerektirmektedir. Aynen öyle de, insani kemalatı ve ilahi muhabbeti semere veren marifet-i rabbaniyeye vuslat elbette bir bedel istemektedir. Bu bedel ‘terk’ kavramı ile ifade edilmektedir. Yani ilahi rızaya medar çıkılan seyahatlerin galiben terk ile başladığı, nihayetinin derk ile neticelendiği görülmektedir. Terk ise ya ihtiyari veya illet ve musibetlerle ızdırari olarak gerçekleşmektedir...

Nurlu külliyatta geçen, “Bütün eşya ve eflâki senin için yarattım habibim!” fermanına, “Ben de senin için onların hepsini terk ve feda ettim!” diye verilen cevab-ı Hazret-i Risaletpenahî’ye ittiba ve imtisalen, o (Bediüzzaman) da dünya ve mâfîhayı ve muhabbet ve sevdasını terk ve hattâ terki de terk ederek bütün hizmet ve himmetini ve şu ömr-ü nazenini envâr-ı Kur’aniyenin intişarına sarf ve hasretmiştir. İşte bunun için, şimdi çektiği bütün zahmetler, yaptığı hizmetler hikmet olmuş. Celali yüzünden alem bir gülzar-ı kemal bulmuştur.”1 gibi ifadeler ahiret ve kemalat adına külli hayırlara ulaşmanın bir kısım terklerin varlığına vabeste olduğunu bildirmektedir...

Demek hakka vusule vesile olan yollarda muzır manileri geçmek, meşakkatlere göğüs germek, Kur’ani hakikatleri derk etmek, manen yükselmek için terk gerekmektedir...

Tarik-i Nakşî’de terk silsilesi; “terk-i dünya, terk-i ukbâ, terk-i hestî, terk-i terk” olarak dört safhada takdim edilmektedir. Ezcümle;

Manen yükselmek kemale ermek gurur ve kibir gibi ağırlıkların terkini gerektirmektedir...

Ahiret ve kemalat adına terkler ziyadeleştikçe akıl atlası manen inkişaf etmekte,  kalp coğrafyası büyümektedir...

Süfliyat ve cüz’iyatı terk, ulvi ve külli manaları keşfetmektedir. Mahiyet ve akıbetini idraki kadar insan istikamet üzere yürümektedir...

Küfür ve şirki terk ile hidayet ve iman nimetine erişilmektedir. Yani şerri ve batılı terk (tahliye) olmadan, hayra ve hakka vuslat muhal görülmektedir...

Ruhani lezzetlere ermek cismani ve nefsani zevklerin terkini gerektirmektedir. Zevk-i ruhaniye ise, ibadetlerde ve manevi vazifelerde ‘şevk-i mutlak’ manasına kuvvet vermektedir...

Terk-i sefahat zevk-i hakikati, terk-i seyyiat derk-i marifeti tevlid etmektedir. Terk-i seyyiat olmadan derk-i hakikat müşkülleşmektedir. Derk-i hakikat ziyadeleştikçe insan safi bir huzur, tarifsiz bir sürur ile ödüllendirilmektedir...

Terk-i Ene, derk-i Hüve’yi ve arş-ı kemalata urucu netice vermektedir. Veya acz, fakr ve kusurdan mürekkep mahiyetini derk, enaniyetin terkini intaç etmektedir. Enâniyeti terk olmazsa, salâbet-i diniye ve takva-yı kamileye vuslat gerçekleşmemektedir...

Bir mevhibe-i ilahiye olan esrar-ı Kur’aniyeye mazhariyet halis bir niyeti, huzuzat-ı dünyeviye ve nefsaniyeyi terki istemektedir. Demek derk-i hakaik-i Kur’aniye, terk-i lezaiz-i dünyayı istemektedir. Yani hissiyat-ı süfliyeyi, menfaat-i nefsiyeyi terk etmeden Kur’ani hakikatlerin derki güçleşmektedir...

Hâsıl-ı kelam; hakikat-i imaniye adına terkler olmadan derkler kemale ermemektedir. Hak bir yolu terk etmemek, yani sebat etmek nurlu hakikatlerin derkini istemektedir. Bedelsiz ve çilesiz ulaşılan nimetler atadan kalan miraslar gibi değersizleşmektedir. Kıymetsiz ve sağir dünyevi zevkleri terk etmeden, kıymettar ve kebir uhrevi lezzetlerin derki muhal görünmektedir...

İnsan ya şerri ve batılı terk edecek ki hakikati derk etsin veya hakikati derk edecek ki şerri ve batılı terk gerçekleşebilsin. Ey insan! Muhabbet ettiğin fani zevkleri terk et ki baki zevklere erişesin, firaktan daim azap çekmeyesin...

1 Emirdağ Lahikası-1, 84

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum