Tefekkür-ü Kalbî ne demek?
Kalpte bütün ilahi isimlerin tecellileri mevcuttur. Bu durum ise...
"Hazret-i Eyyüb Aleyhisselâm, münâcâtında, istirahat-i nefis için dua etmemiş. Belki zikr-i lisanî ve tefekkür-ü kalbîye mâni olduğu zaman, ubudiyet için şifa talep eylemiş. Biz, o münâcatla birinci maksadımız, günahlardan gelen mânevî, ruhî yaralarımızın şifasını niyet etmeliyiz. Maddî hastalıklar için, ubudiyete mâni olduğu zaman iltica edebiliriz. Fakat muterizâne, müştekiyâne bir surette değil, belki mütezellilâne ve istimdatkârâne iltica edilmeli..." (Lem'alar, İkinci Lem'a)
Tefekkür-ü kalbî, aklın değil, kalbin derin bir tefekkür hâline girmesi demektir. Sadece dış dünyayı düşünmek değil, aynı zamanda kalbin hissettikleriyle, manevi duygularla derinleşen bir düşünce şeklidir.
Tasavvufî ve İslamî bir kavram olarak tefekkür-ü kalbî, aklî delillere dayanan düşüncenin ötesinde, kalbin marifet ve muhabbet noktasında derinleşmesi anlamına gelir. İmam Gazâlî ve Bediüzzaman gibi âlimler, tefekkürün kalbe nüfuz etmesini ve insanı yalnızca bilgi düzeyinde değil, manevi hâl düzeyinde bir idrak noktasına ulaştırmasını önemli görmüşlerdir.
"İhtar: Kalbden maksad; sanevberî (çam kozalağı) gibi bir et parçası değildir. Ancak bir latife-i Rabbaniyedir ki, mazhar-ı hissiyatı, vicdan; ma’kes-i efkârı, dimağdır..." (İşaratü’l-İ’caz, Bakara Suresi 7. Ayetin Tefsiri)
Kalp; zihinden gelen bilgilerle ve vicdandan gelen feyizler ile tezekkür ve tefekkür eder. Tefekkürü sadece akla ve zihne vermek doğru değildir. İnsan kalbi bütün duygu ve cihazların merkezi, komutanı, temeli ve esasıdır.
İnsanın Allah’ı zikretme işlemi kalp ile olur. Diğer cihaz ve duygular bu işlemin yan kolları ve yardımcıları hükmündedirler. Mesela, zihin ilim ve bilgi verisini kalbe atar. Kalp de bu veriyi işleyip zikir ve tefekküre dönüştürür.
Kalbin işleminden geçmemiş bilgiler, ham verilerdir; tefekkür ve tezekkür sayılmazlar. Kalp içindeki iman bu bilgiyi işler, mana-yı harfiye dönüştürür sonra ibadet olan tefekküre dönüşür.
"...kalb-i beşerde şu âlem-i kebirin safahatında tecelli ve ihata eden bütün esmânın âsârını göstermek..." (Sözler, 22.Söz, İkinci Makam)
Kalpte bütün ilahi isimlerin tecellileri mevcuttur. Bu durum ise, insanın ahsen-i takvim üzere yaratıldığının en büyük bir delilidir. Ve insan böyle geniş ve külli bir kalp sayesinde terakki eder. Kalbî tefekkür de bu anlamdadır.
Kalpten gelen iman ve şuur olmaksızın, zihnin kendi başına tahlil ve analizlerde bulunması tefekkür olmuyor. Öyle olsaydı, en büyük mütefekkirler bilim insanları olurdu.
Sonuç: Tefekkür-ü kalbî, sadece akıl yoluyla değil, kalbin derinlikleriyle, duygularla ve iman nuru ile düşünmektir. Kuru bir bilgi edinme değil, imanı hissetme, yaşama ve kalple idrak etme sanatıdır.
Sorularla Risale
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.