Esra GERGİNCİ

Esra GERGİNCİ

Tebessümü nerede unuttuk?

-Tebessüm sadakadır -

Yalnızca iyilik getirendir o, yalnızca güzellik saçandır. İlkyazların ılıklığında sevda biriktirendir ırmaklar boyu. Bir müjdedir tebessüm. Her gün yeniden doğan sevinci muştular. Güneşle doğar dünyaya yayılır ve inci inci denizlere saçılır. Tebessümle kışlar bahara durur ve kem bakışlar onunla kurur.

Bir küçük gülümseme yeri gelir hayatın akışını değiştirir, yeri gelir hayatın ta kendisi olur. İnsanı eşyaya, insanı insana, insanı Allah’a yaklaştırır. Dilsiz bebelerin ilk gülüşü, annelerine tüm sıkıntılarını bertaraf ettirmek için yeterlidir. O kadar ki, bir çiçeğe tebessümle nazar edilse tomurcuk tomurcuk açılır ve aynı tebessümle karşılık verir.

Adı ‘gül’ diye meftun eder bülbülleri kendine… Bazen Leyla’nın benine yakın durur, Kays’ı Mecnun eder; bazen gül yüzlü dilberler Şirin olur, Ferhatlar dağlar deler. Ve bazen Gül Muhammed’in sözünden, özünden, yüzünden yayılır da geçmiş ve gelecek tüm çağları âşık eyler. Toprakla suyun vuslatına selamdır, yağmur yağmur duadır çatlamış dudaklara. Gönülden göze, gözden yüze akseden bir ışıktır, fecrisadıktır.

Tebessüm ki en çok yakışandır insana. Hayatın boşluklarını bin bir renkle doldurur. Sözler bitip de kelimeler sustuğunda yanımızda bir o kalır dostane. Kâh bir gamzeye okyanuslar sığdırır, kâh Yusuf gömleği olur ağlayan gözleri güldürür. Kutsi bir mesaj olur Cihanın Gül Yüzü’nden ve : “ Mümin kardeşinin yanında suratı asık durana melekler lanet eder. “ der.

Tebessüm ki hasbi bir nezakettir. Şimdilerde insanlar bu nezaketten yoksun. Hatta bir gülümseyişle kalpleri ısıtmak yerine çatık kaşlı, katı sözlü olmak meziyet sayılacak neredeyse. Herkesin yüzüne gereksiz bir ciddiyet sinmiş. Ve şimdi tebessüm, ninelerimizin ak bohçalarında lavanta kokularıyla hemhal olmakta. Şarkılara konu olan, “sen gülünce güller açar” dedirten gülüşler çok uzaklarda şimdi…

Neden cimridir insanlar güler yüzde?  Tebessümün yerini neden alay yüklü kahkahalar aldı? Sahi, nerede unuttuk tebessümü? Neden kaybettik atalar yadigârını? Bir gülümsememiz de mi yok? Dallarda güller soldu mu denilsin?

Misafir olarak bulunduğumuz bir ortamda, kâse kâse baldan tatlı olan güler yüz sunulsun isteriz de, dünyanın en büyük mihmanhane olduğunu unutur ve ona kaş çatarız. Oysa donmuş yüreklere cemre düşürür tebessüm, buzdan iklimlere güneş açtırır. Belki bir tebessüm cenneti tecessüm ettirir, ebedi hayata yıldızdan bir kapı aralar.

Kâinatı böylesine tebessüm ettirene, kâinatı bir Gül Yüzlü hürmetine var edene hamdolsun! Hamdolsun baharı, gülü, gülşeni, bir gülüşü halk edene!

Tebessüm! Sen ki sararmış sayfalarda kalmış soylu sevda iksiri, sen ki şifaya muhtaç gönüllerin mutluluk reçetesi, aşkın aguşundaki kalplerin bayramı, sen ki en şanlı gönül alan,  en ışıltılı merhabasın. Sen ki “Çatma çehreni” diyen Akif’e al bayrağı gülümsetensin.

Ey tebessüm! Dünya durdukça silinmeyesin çehrelerden.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum