Şuur: Farkındalık Hissiyatı

İnsan için hem nur, hem ziya, her hayırlı umura maya, hayattan süzülmüş en safi bir hülasa olan şuur; lügati olarak temyiz ve tefrik kabiliyeti, varlığından haberdar olma, mahiyetini idrak etme manalarına gelir. Bu itibarla şuur, varlığı/nı anlamaya dair ilk vusul mertebesidir...

Arştan arza indirilen büyük bir hediye, Rahman’dan insana verilen yüksek bir seciye olan şuur; dinî manada ne yapıyor, nasıl yapıyor, ne için ve kim için yapıyor olduğunu bilme, bildikleri ile bilenip hilkatinin hikmetine erme melekesidir.

Varlığın ve darlığın, bolluğun ve zorluğun farkında olma, mesuliyetini derk mükellefiyetini idrak etme hali olan şuur; huzur duyma, huzurda durma, huzura doyma, huzuru duyurma silsilesinin mebdesi, farkında olma hissiyatının da ilk mertebesidir.

Varlığın farkında olma düşünmeyi, bilmediğinin farkında olma öğrenmeyi, yokluğun farkında olma dile(n)meyi, zorluğun farkında olma direnmeyi, hasenenin farkında olma imrenmeyi, günahın farkında olma iğrenmeyi, sevenlerinin farkında olma sevinmeyi, verenin farkında olma şükretmeyi, imanın farkında olma güvenip güçlenmeyi tevlid eder...

İbadetin görünmez başı, itaatin güzel bir nakşı olan şuur, adetleri ibadetlere çeviren manevi bir iksirdir. Başından şuuru uçan ibadet âdete, başına şuur konan âdet ibadete inkılâp eder. Niyet ile şuur arasında yakın bir münasebet bulunur. Niyet şuurun kalbi, şuur niyetin aklı gibidir… Şuur; ism-i Zahir itibarıyla ibadete zarf, niyet Batın ismi cihetiyle ubudiyete mazruf olur.

Şuur ikidir. Biri, tekvini kanunların muhatabı olan ve ruha yüklenen huzuri bilgi mahzenidir. Diğeri talim-i hakikat ve mertebe-i marifet nispetinde hasıl olan meleke-i imaniyeyi temsil eden husuli şuurdur.

Mümin için husuli şuur; iman nimetini hediye eden Mün’im’in farkında olma sevinci; içte, işte, her şartta, her yerde ve her zaman kul olma bilincidir... Vahiy; bu şuuru hem inşa, hem ihya, hem de idame edip ikmal etmeyi hedefler…

Hilkat ağacının tamamını husuli şuuru, külli nazarı ile Halık’ı namına görebilen, kudret-i ezeliyeyi, hikmet-i ebediyeyi fehmedebilen bir keyfiyette yaratılan şu insan, bir ferd iken bir nev’ gibi kâinatın merkezine oturmuştur.

Evet, insan bîşuur mahlûkatın nev’ olarak yaptıkları ibadat ve tespihatları birden görebilir, istidatının külliyetiyle Rabbine takdim edebilir zişuur bir mahlûk olarak yaratılmıştır.

Aidiyet ve abdiyet, mensubiyet ve mesuliyet, emanet ve emniyet, teslimiyet ve temsiliyet, şahsiyet ve ferdiyet gibi mütenevvi şuurları inşa etmeyi hedefleyen İslam dini, şuursuz kalmayı dalaletin (sapkınlığın) sebebi olarak sayar. “İnsan, yaratılış gayesini ancak vahyin inşa ettiği bu şuurlarla en ekmel bir surette tahakkuk ettirebilir...”

Aidiyet şuuru mensubiyet hissiyatı ile beraber abdiyeti, abdiyet şuuru mesuliyet fikriyatı ile beraber itaati, itaat şuuru emanet şuuru ile beraber emniyeti, emniyet şuuru teslimiyet huzuru ile beraber temsiliyeti, temsiliyet şuuru şahsiyet şuuru ile birlikte ferdiyet şuurunu tevlid eder.

Lehte olanı aleyhte, aleyhte olanı lehte zannetme; ibadeti neticesiz, külfeti gereksiz, ücreti yetersiz görme, geleneğe takılıp mutlak geleceği ihmal etme, ölümü unutup kendini dünyada ebedi zannetme husuli şuur seciyesinden mahrumiyetin alâmetlerindendir...

Elhasıl, hakikat adına istikamet; marifet ister, gayret ister, ehliyet ister, liyakat ister, herşeyden önce yüksek bir şuur ister... Çünkü insan; şuur ile insan, şuuru kadar insan, şuuru kadar İslam... İman, farkında olunduğu kadar imkân...

Şuur akıl ile büyür, akıl şuur ile yürür... Akıl, ilim ve marifet ile ne ölçüde meşgul olursa o miktarda şuur altı beslenir. Şuuraltı, iradenin görünmeyen dümeni, vicdanın bilinmeyen freni sayılır.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
5 Yorum