Abdulkadir MENEK

Abdulkadir MENEK

Suriyeli mülteciler ve tarihi duruşumuz

Yedi yıldır Suriye’de büyük bir insanî dram yaşanıyor.

İnsanlık tarihinde parmakla gösterilecek sayıda ülkenin ve milletin başına ancak böyle büyük çapta bir felaket gelmiştir. 

Bu felaket ve yıkılışın büyüklüğünü ve boyutlarını hesaplamak mümkün değildir.

Maddi olarak tahmini bir hesaplama yapılsa bile, manevi tahribat ve psikolojik yıkımın büyüklüğünü hesaplayabilmek asla mümkün olamaz.

Bu büyük felakette yüz binlerce insan hayatını kaybetti.

On binlerce insanın akıbeti hakkında herhangi bir bilgi alınamıyor.

Bunların çok önemli bir kısmı, evinde oturan ve bu büyük fitne ile belki de hiçbir alakası olmayan kadın, çocuk ve yaşlılardan meydana geliyor.

Bir akşam evlerinde korku ile otururken veya yorgun bir şekilde uykuya daldıktan sonra başlarına inen bombalarla ve mazlum bir şekilde hayatlarını kaybettiler.

Aynı şekilde milyonlarca insan bu acımasız savaşın gadrine uğrayarak sakatlandı. Ve bundan sonraki hayatlarını çok daha zor şartlarda devam ettirmeye gayret edecekler.

Bu acımasız ve kirli savaşta, annelerin yaşadığı büyük acıyı tarif edebilmek imkânı var mıdır?

İnsanın gözünden sakındığı, bakmaya kıyamadığı, geceleyin üşümesin diye defalarca sıcak yatağından kalkıp üstlerini örttüğü yavrularının, gözlerinin önünde kıvranarak ölümüne şahit olan ve çaresiz bir şekilde hiçbir şey yapamadan sadece feryad-u figan eden annelerin yaşadığı çok büyük yıkım ve travmayı tarif edebilecek kelimeler var mıdır?

Ailesini geçindirmek için çok zor şartları bile göze alarak çalışan ve akşama alın terinin karşılığı olan helal ekmeği evine götüren babaların yaşadığı mutluluktan mahrum, başkalarının eline bakma üzüntüsünü yaşayanların ruh haletlerini nasıl tarif edebiliriz?

Ya başka ülkelere ve memleketlere savrulan canlar?

Tanımadıkları, bilmedikleri ülkelere ve şehirlere giden; doğdukları, büyüdükleri memleketlerine hasret içinde yaşayanlar?

Resmi raporlara göre altı milyondan fazla insan başka ülkelere iltica etmek zorunda kaldılar.

Bir altı milyon insan da Suriye içinde başka şehirlere göç etmek zorunda kaldılar.

Akıllarına her geldiği zaman gözlerini yaşartan, boğazlarına bir yumru gibi oturan hatıraları, gönül defterinden silme imkânı var mıdır?

Bir de geride toprağa vererek bıraktıkları evlatlarının, kardeşlerinin, eşlerinin, yakınlarının acısını her an yüreğinde hisseden milyonlarca insanın yaşadığı drama ne demeli?

Hiçbir yer insanın kendi memleketi, kendi evi gibi olabilir mi?

Bu Suriyeli mültecilerin, Avrupa ülkelerinde karşılaştıkları aşağılayıcı muamele, vicdanı olan her insanı derinden yaralayacak biçimde.

Eşlerinden, evlatlarından ayrı bir şekilde yaşamaya mahkûm edilmeleri kadar, insanı yüreğinden yaralayan nasıl bir acı olabilir?

Evladı elinden alınan, kendileri ile görüştürülmeyen, başka bir dine mensup olacak şekilde yetiştirilen anne ve babaların hissiyatını nasıl anlayabiliriz?

İşte bu Suriyeli kardeşlerimizin bizim ülkemizde yaşamalarının hiç olmazsa böyle aşağılayıcı ve hepimizi derinden etkileyen dramatik tarafları yok.

Hiç kimse durup dururken, dokuz yüz kilometre ortak sınırın bile olsa, dört yüz yılı aşkın bir süre ile senin bir vilayetin olarak beraber bir kaderi paylaşmış olsanız bile, böyle bir fiili durumu arzulamaz.

Coğrafyanın, tarihin, ortak kültürün ve beraber yaşanmış bir geçmişin insanları ve ülkeleri mecbur ettiği bazı durumlar olur ki, bundan kaçma şansınız olamaz. 

Bu fiili ve zorunlu durumu yaşayıp, en az zararla atlatmanın yollarını hep beraber bulmak zorundayız.

Son günlerde Suriyeli mülteciler üzerine yapılan spekülasyonlar ve bunun bazı çevreler tarafından özellikle abartılarak anlatılmasına hep beraber dikkat etmemiz gerekir.

Yerel seçimlerin yaklaştığı bu günlerde, bundan siyasi bir rant elde etmek isteyen bazı çevreler de konuyu gündemde tutmanın yollarını arıyor.

Ayrıca bu milletin ezeli ve ebedi düşmanları ortalığı karıştırmak, bazı çevreleri tahrik ederek fitne ortamını uyandırmak ve canlı tutmak için, vazifelerini eksiksiz bir şekilde yerine getirmeye devam ediyorlar.

Dört milyona yakın Suriyeli mülteci ülkemizde yaşıyor.

Türkiye, bu insanlık dramını en iyi şekilde, dinin ve vicdanın bütün hassasiyetlerine dikkat ederek hal etmek için çok büyük bedeller ödemeye devam ediyor.

Dünyada hiçbir ülke, bu büyük vicdani ve insani yaklaşımı maalesef gösterememiştir.

Zaten sıkıntının önemli bir kısmı da örneği olmayan bir büyük insanlık dersi vermemizden kaynaklanıyor. Bazıları böyle büyük bir fedakârlığı anlamakta zorluk çekiyor.

Bu kadar büyük bir kitle içinde, elbette yılbaşı kutlamalarında olduğu gibi hiç arzu edilmeyen görüntülerle dikkat çekecek bazı insanlar bulunabileceği gibi; suça karışan, suç işleyen birçok insan da bulunacaktır.

Elbette güvenlik güçlerimiz suç işleyen, suça karışan, yanlış yapan her kim olursa olsun yakasına yapışacak ve adalete teslim edecektir.

Suriyeli kardeşlerimiz de mutlaka kendi içlerinde, bu tür yanlış işler yapan ve kendilerini lekedar eden insanlara gereken tepkiyi koyacak ve bu büyük kadirşinaslığın ve ev sahipliğinin hukukuna, ellerinden geldiği ölçüde dikkat edeceklerdir.

Biz böyle büyük bir hizmeti ve emsalsiz bir kardeşliği tam bir ‘’ENSAR’’ anlayışı ile yapan bir millet olarak, yanlış anlaşılacak ve bu büyük erdemli tavrımıza gölge düşürecek tavırlardan ve yaklaşımlardan hep beraber kaçınmalıyız.

Bizim ülke olarak duruşumuz ve özelikle Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın, her türlü riski göze alarak göstermiş olduğu bu büyük devlet adamı tavrı, tarihin şeref levhaları arasında çok mümtaz bir yere sahip olacaktır.

Bu büyük kardeşlik destanını zedeleyecek tavır ve yaklaşımlardan uzak durmalıyız.

Vakur duruşumuzla da, ortalığı karıştırmak isteyen fitne erbabına gereken cevabı vermeliyiz.

İnşallah, bu büyük gayretin ve samimi hizmetin neticesi olarak, bölgemizde en kısa zamanda barış ve kardeşlik rüzgârları esmeye başlayacaktır.

“Biz; ferec ve ferah ve sürur ve fütuhat isteriz. Fakat kâfirlerin kılıncı ile değil!” diyen Bediüzzaman Hazretleri gibi bizler de küffarın eliyle değil, Müslümanların ihlâslı gayret ve çalışmaları ile bütün İslam âleminin huzur ve selamete kavuşması için Rabbimize iltica edelim ve her birimiz üzerimize düşen vazifeyi tam olarak yerine getirmeye çalışalım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum