Suriye zaferi niye gecikti?

Bediüzzaman Lemeat isimli eserinde şöyle der: “ Beş vakit namaz için, yalnız o saati, bizden yine bizim için emretti, hem istedi. Tembellikle terk ettik, gafletle ihmâl oldu.  Şöyle de ceza gördük: Beş senede, yirmi dört saatte dâimâ tâlim ve meşakkatle tahrik ve koşturmakla bir nevi namaz kıldırdı.  Hem senede yalnız bir ay oruç için nefsimizden istedi. Nefsimize acıdık. Kefâreten beş sene cebren oruç tutturdu.  Kendi verdiği malından, kırkından ya onundan birini zekât istedi. Buhl ile hem zulmettik, haramı karıştırdık, ihtiyârla vermedikti.  O da bizden aldırdı müterâkim zekâtı. Haramdan da kurtardı. Amel, cins-i cezadır. Ceza, cins-i ameldir…”

Amellerimizdeki ihmalimizden dolayı ilahi cezaya çarptırıldığımızı söyler.  Demek ki, savaşların nedenlerinden birisi de manevi görevlerimizle ilgili yaptığımız ihmaller.  İhanetler de hem dünyada hem de ahrette cezasız kalmıyor.

Sözgelimi, Taha Akyol Hürriyet’te Ürdün Kralı İkinci Abdullah’ın Türkiye ziyaretiyle ilgili pek telaffuz edilmeyen bir boyuta temas etti. Bu da Kral Hüseyin’den itibaren Haşimi Krallığının başına gelen felaketler zinciridir.   Ve bu başlarına gelenleri  Şerif Hüseyin ilahi ceza olarak değerlendirmektedir. Yerinde bir değerlendirme.  Akyol'un yazısındaki en çarpıcı bilgi, Şevket Süreyya Aydemir'in "Enver Paşa" adlı eserinden naklen anlattıkları içinde geçiyor. Haşimi soyundan gelen meşhur Şerif Hüseyin Osmanlı'ya kafa tutuyor. Şerif Hüseyin'in, isyan ederken birlikte hareket ettiği isim ise İngilizlerin ünlü casusu Lawrens'dir.  İkisinin birlikte hareket edip Osmanlı'ya isyan başlatması ise nesillerin hafızasında derin izler bırakmıştır. 1937 yılında M. Kemal’i ziyaret eden Kral Birinci Abbullah, Şerif Hüseyin'in oğlu ve ilk Ürdün Kralı oluyor. Kral I.Abdullah bir suikaste kurban gidiyor. Yerine geçen oğlu Tallal, akıl hastalığına tutuluyor ve ömrü İstanbul'da Şifa Yurdu'nda geçiyor. Şerif Hüseyin'in diğer çocukları ise Irak Kralı ve veliahdı oluyorlar fakat onlar da askeri darbede feci şekilde can veriyorlar. Vehhabi ayaklanması sırasından Hicaz'dan kaçan ve İngilizler tarafından Kıbrıs'ta alıkonulan Şerif Hüseyin tutsak bir hayat yaşıyor.  Şerif Hüseyin kendinin ve evlatlarının başına gelenleri veciz sözlerle özetliyor. Hayal kırıklığı, aşağılanma ve acılar içinde söylediği sözler ise tam ibretlik:
"Başımıza gelenler, Osmanlı'ya ihanetimizin ilahi cezasıdır!"

"Kral olacağımı sandım, Tanrı beni sürgünlüğe düşürdü"

1942 yılında II. Dünya Savaşı sırasında İsmet Paşa'nın Ortadoğu başkentlerine diplomasi için gönderdiği Feridun Cemal Erkin, Amman'da Kral I. Abdullah tarafından kabul ediliyor. Kral I.Abdullah'ın, babası Şerif Hüseyin'le ilgili vicdan azabı ile ilgili aktardığı anı Erkin'in "Dışişleri'nde 34 Yıl" adlı kitabında şöyle anlatılıyor:  "Babam çok ıstırap çekti. Bir gün, saray bandosu bahçede konser veriyor. Hava sıcak, pencereler açıktı. Bir ara bando hepimizin bildiği İzmir marşını çalmaya başladı. Babamın birçok eski hatıralarının canlanmasını önlemek için pencereyi kapattım..." Pencerenin açılmasını isteyen Şerif Hüseyin diyor ki:"Evlat, neden o pencereyi kapatıyorsun? İzmir marşının eski günleri bana hatırlatmaması için değil mi? Ben velinimetine ihanet etmiş âsi bir kulum, günahım büyüktür. Kral olacağımı sandım, Tanrı beni sürgünlüğe düşürdü, hasta oldum, buraya sığındım..." Şerif Hüseyin, Lawrens ile işbirliği yapıp Osmanlı'ya karşı ayaklanmasının vicdan azabını o kadar ağır yaşıyor ki Erkin, Kral I.Abdullah'tan aktardığı sözleri şöyle kayda geçiriyor: "Pencereyi aç, şu marşı dinleyeyim, duyduğum vicdan azabının şiddeti, o eski hatıraların canlanması ile büsbütün artsın. Bu dünyada çektiğim ıstıraptan artan vicdan azabıyla büsbütün ağırlaşsın, ta ki Cenab-ı Hak bu günahkâr kulunu dünyada affederek, ahirette daha büyük cezadan korusun..."

Suriye meselesiyle ne alakası var?

Şerif Hüseyin’in pişmanlığının Suriye meselesiyle ne alakası var? Bilindiği gibi Şerif Hüseyin’in başlatmış olduğu Arap isyanının merkez üslerinden birisi Suriye’dir.  Osmanlı’nın Arap dünyasına ilk girdiği ve son çıktığı yer yine burasıdır. Bununla birlikte yine de bunun konumuzla doğrudan ilgisi yoktur. İlgisi daha geneldir ve şudur. Suriye asıllı Doktor Nezir Alın, Dostlar Meclisi’nin 33’üncü Gecesinde Suriye’de mücadelenin artık sonuna yaklaşıldığını ve Esat rejimine 3 aylık ömrünün kaldığını söyledi ve zaferin gecikmesinin nedenini de şöyle anlattı: “Suriye halkı 40 yıldan beri kirlenmişti, korkmuştu. Şimdi arınıyor, temizleniyor. Ve yeniden cesaretini kuşanıyor.  Günahlarının kefaretini ödüyor. Suriye halkının arzusu şudur; Osmanlı ruhunu tekrar kazanmak istiyoruz…”

Suriye’de zaferin gecikmesiyle ilgili bu görüş sadece onun fikri değil.  Lübnanlı ulemadan Macid Derviş de Arnavut asıllı Suriyeli alimlerden Vehbi Süleyman Gavci’nin vefatına derkenar düşerken ister istemez Suriye olaylarına da temas etmiş ve tek cümleyle şunları söylemiştir :” Suriye geçmişle ilgili günahlarını kanla yıkıyor. Zaman fitne zamanı ve Şam diyarı geçmişinin günahlarını temiz kanlarıyla yıkıyor.  Dinin yenilendiği yeni bir kalkınmaya ve İslam dirilişine hazırlanıyor (http://www.asharqalarabi.org.uk/m-w/b-waha-2014.htm#3 ).”  Demek ki zaferin gecikmesi hatalarımızın telafisi için. Fazla söze ne hacet!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
7 Yorum