Abdurrahman İRAZ

Abdurrahman İRAZ

Suriye mülteci kamplarında Risale-i Nur okunuyor-3

Yazıya bir not ile başlamam gerekiyor şöyle ki; bu gezinin sonunda Hatay’da iki kahraman vakıf ağabeyler beni bir kenara çekerek şöyle dediler: “Ağabey biz yapıyormuşuz gibi görünen hizmetlerde bizim payımız senin ve herkesin payı kadardır. Bizim de bir nefsimiz ve pusuda bekleyen şeytanımız vardır. Vakıflık müessesesinin zarar görmemesi için senden ricamız bizim resim ve isimlerimizi yazmamandır. Lütfen bizden bahsetme.” Bunu dediklerinde zaten bir haftadır yaptıkları hizmetlerle gözümde çok büyük görünen bu hizmet kahramanları ağabeyleri biraz daha tanıdım ve bu hizmetin gerçekten ismi sanı bilinmeyen böyle gerçek mütevazi, fedakarların omuzlarında yükseldiğine şahit oldum. İşte bu iki vakıf ağabeylerden bahsetmem gerektiğinde onlardan “kahraman” diye bahsedeceğimi şimdiden söyleyeyim.

suriye.20130610074443.jpgKızıltepe’de sabah aracımızın başına geçince başka bir aracın içinde üç kişinin bizi beklediğini gördük. Ev sahibi kardeşimiz yaklaşarak onları takdim etti ve bizimle Ceylanpınar’a geleceklerini söyledi. Birini tanıyordum Mekke-i Mükerreme’de yıllarca vakıflık yapmış Adem kardeşti, diğer iki nurani simayı daha önceden tanıyordum fakat isimleri bana söylendikten sonra hatırladım. Halil İbrahim ve Fatih kardeşler, ikisi de vakıf. Birlikte biz önde onlar arkada Ceylanpınar’a yola çıktık.

Bereketli topraklar rahmetten aldıkları torpilli paylarını almaya devam ediyorlardı. Her damlası bereket, her damlası rahmet olan sağanak altında Ceylanpınar yolunda ilerlerken 70 km’lik yolun içinde olduğu ovanın güzelliği misafirlerle birlikte bizi tefekküre sevk ediyor. Bir saat sonra Ceylanpınar’a vardık. Molla Halil, Suriyeli misafirleri ve talebeler bizi bekliyor. Kahvaltıya oturunca Merhum Molla Sabri’nin oğlu işadamı Ahmet Alkış da geliyor.

Bizim hedefimizde Şanlıurfa var. Kahvaltıdan sonra oraya devam edeceğiz diye düşünüyoruz. Kahvaltı bitip de kenara çekilince o iki vakıf kardeş yanıma yaklaşarak “ağabey Gaziantep’ten Kahraman ağabeyin selamı var dedi ki; eğer müsaitlerse bu ağabeylere valilikten izin alalım Suriyelilerin kaldıkları kamplara girip onlara Risale-i Nuru anlatalım. Misafirleriniz Arap oldukları için tesiri büyük olur.” Bu benim için gerçekten harika bir teklifti, misafirlerime de aktardım. Onlar da kabul ettiler. Zira biz zaten seyahat edecektik, artık seyahatimiz manevi bir ticarete dönüşecekti. Kısa bir telefon trafiğinden sonra yola çıktık. Öğle namazı vakti Akçakale Süleymanşah çadırkentindeydik. Orada bizi bekleyen kardeşlerimiz vardı. İsimlerimizle bize izin alınmıştı. Ve öğle namazını çadırkentte bir çadırda evlerinden yurtlarından, vatanlarından kopmuş Suriyeli mülteci kardeşlerimizle birlikte kılıyoruz.

suriye-(2).jpgNamazdan sonra çadırın kıble tarafına hemen masa ve sandalyeler konuyor. Ve bizi çağırıyorlar. Önce Mekke-i Mükerreme’den Seyid Muhammet El-mas alıyor mikrofonu. Kendini kısacık tanıttıktan sonra Türkiye’ye neden geldiğini, sempozyumları, Risale-i Nur hizmetlerini, Bediüzzaman’ı ve nur risalelerinin dünyadaki tesirini anlatıyor. Sonra doktor Me’mun Jarrar, o harika üslubuyla dinleyenleri adeta büyülüyor. Türkiye’nin yakın tarihini ve bu yakın tarih içinde Risale-i Nurun te’lifini ve etkisini anlatıyor. Öyleki dinleyenleri Risale-i Nura adeta susatıyor. Sonra da yemenli doktor kardeşimiz nurları nasıl tanıdığını ve nurları tanıdıktan sonra hayatının nasıl değiştiğini, Risale-i Nurların düşünce dünyasını nasıl etkilediğini, her Arabın ve her Müslümanın neden okuması gerektiğini anlatıyor. Sonra da gerekirse biz birşeyler söylüyor ve sohbeti tamamlıyoruz.

suriye-(3).jpgİlk tecrübemiz bizi çok etkilemişti hepimiz ağlıyor, ağlıyoruz. Risale Haber’in sevgili okuyucuları, hani diyoruz ya Suriyeli Müslüman kardeşlerimiz. Evet o kardeşlerimiz maalesef sefalet içinde, fakr-u zaruret içinde, açlık ve yokluk içinde. Eğer onlar bizim kardeşlerimiz ise bu nasıl kardeşliktir? Bu nasıl diğergamlıktır? Bu nasıl vurdumduymazlıktır?

Gaziantep’teki kahraman ağabey anlatıyor: “Ben onlarca defa Suriye’ye gittim. Belki bir Suriyeliye nurları anlatırım da, o da nurları sahiplenir ve Suriye’de bir hizmet başlatırız diye; fakat olmadı. Tek bir Suriyeliye nurları okutamadım. Fakat Cenab-ı Allah şimdi binlerle Suriyeliyi nurların ayağına getirdi. Şimdi çadırlarda yüzlerce Suriyeli var ve bu hizmeti artık onlar götürüyor. Çadırlarda dersler yapılıyor. Çok şükür. İnşallah az bir gayret olsa batıdan biraz yardım gelse nurların burada intişarı ve bütün Suriyeliler içinde okunması yakındır, mukadderdir.”

suriye-(1).jpg

Çadırkent içinde bir Suriyeli kardeşimizin her sıkıntıyı unutup hizmeti kendine dert edinmesi bizi çok duygulandırmıştı. Evinin (çadırının) duvarlarına Suriye ve Türkiye bayraklarını, Hadis-i Şerifleri, Bediüzzaman’ın resimlerini, nurdan pasajları, vecizeleri asmış. Adeta bir Bediüzzaman köşesi olmuş. Ona neden böyle yaptın diye sorduğumda, “hem çocuklarım böyle görerek büyüsün, hem de komşularım sorsun da anlatayım diye” cevabını verince artık kahraman ağabeylerimizin çaldıkları mayanın tuttuğunu, ektikleri tohumun yeşerdiğini görmenin hazzını yaşadım. Şükürler olsun.

suriye-(4).jpgÇadırkentten ayrıldığımız zaman ikindiye bir saatten az bir vakit kalmıştı. Çok acele etmemiz lazım zira Harran kampı için izin alınmış ve ikindi namazını Harran çadırkentinde kılacaktık. Suriyeli kardeşlerimizin içinde bulunduğu durumun verdiği hüzün ile Risale-i Nura sahiplenmelerinin verdiği sevinç bizi karmaşık bir ruh haline dahletti. Bir an önce Harran kampına varalım zira yapılacak ve anlatılacak çok şey var. Bir dahaki yazıda devam edelim inşallah.

Saadet ve muhabbetle kalınız.

Gezi fotoğrafları için TIKLAYINIZ

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum