Sonunda Cennete girince derler ki

Sonunda Cennete girince derler ki

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Fatır Sûresi 31-35. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor

31 . (Ey Resûlüm!) Sana vahyettiğimiz Kitab, kendisinden öncekileri tasdîk edici olmak üzere gerçekten o hak olan (Kur’ân)dır. Şübhesiz ki Allah, kullarından elbette hakkıyla haberdardır, (onları) hakkıyla görendir.

32 . Sonra o kitâbı, kullarımızdan seçtiğimiz kimselere (senin ümmetine) mîras verdik. Artık onlardan nefsine zulmeden de var, içlerinden muktesid (orta yolda giden) de var. Bir de onlardan Allah’ın izniyle hayırlarda öne geçen var. (*) İşte büyük lütuf budur!

33 . (Onların mükâfâtı) Adn Cennetleridir; oraya girecekler; orada altından bilezikler ve inciler takınacaklar. Orada elbiseleri de ipektir. (**)

34 . Sonunda (Cennete girince) derler ki: “Bizden üzüntüyü gideren Allah’a hamd olsun! Şübhesiz ki Rabbimiz, gerçekten Gafûr (çok bağışlayan)dır, Şekûr (mükâfâtımızı fazlasıyla veren)dir.”

35 . “O (Rab) ki, lütfundan bizi (asıl) oturulacak yurda (Cennete) yerleştirdi. (Artık) orada bize ne bir yorgunluk dokunur, ne de orada bize bir usanç dokunur.”

(*) Burada geçen zâlim, muktesid ve sâbikūn için farklı îzahlar yapılmıştır. Zâlim: günahları ağır basan, içi dışından da kötü olan, büyük günahları olan, ashâb-ı meş’eme (amel defteri sol eline verilenler)dir. Muktesid: günahları ve sevâbı denk olan, içi dışı bir olan, küçük günahları olan, ashâbı meymene (amel defteri sağ eline verilenler)dir. Sâbikûn ise: Allah katında en önde bulunan mukarreb kullardır. (Râzî, c. 13/26, 26)

(**) “Ehl-i Cennet olan bir insan, Cennetin her nev‘inden her vakit istifâde etmek, elbette arzu eder. Cennetin gāyet muhtelif envâ-ı mehâsini (çok çeşitli güzellikleri) var. Her vakit bütün Cennetin envâ‘ıyla mübâşeret (temâs) eder. Öyle ise Cennetin mehâsininin nümûnelerini, küçük bir mikyasta (ölçüde) kendine ve hûrilerine giydirir. Kendisi ve hûrileri birer küçük Cennet hükmüne geçer. (...) Ehl-i Cennet olan bir insan, husûsan bütün duygularıyla ve cihâzât-ı ma‘neviyesiyle (ma‘nevî cihazlarıyla) ubûdiyet (kulluk) etmiş ve Cennetin lezâizine (lezzetlerine) istihkak kesb etmiş (hak kazanmış) ise, her bir duygusunu memnûn edecek, her bir cihâzâtını okşayacak, her bir letâifini (rûhundaki duygularını) zevklendirecek bir tarzda; Cennetin her bir nev‘inden birer mehâsinini gösterecek bir tarz libâsı (elbiseyi), kendilerine ve hûrilerine rahmet-i İlâhiye tarafından giydirilecek.” (Mektûbât, 28. Mektûb, 236)