Hüseyin YILMAZ

Hüseyin YILMAZ

“Son Derviş" Ak Parti'nin projesi mi?

“Dersimli roman yazarı Metin Aktaş’ın İslamcı bir yazar olan Hüseyin Yılmaz tarafindan ‘Metin Aktaş, romancı doğmuş bir insan. Dünyanın herhangi bir ülkesinde olsa adına enstitüler kurulurdu. Ama Türkiye’de suçlu muamelesi görüyor.’ diye kendisine övgüler dizmesi bizlerden çok, yazar olan Metin Aktaş’ı düsündürmesi gerekirdi. Bir yazarın yazarlığını kabul etmekle, sırt sıvazlaması kategorisine girecek abartılı methiyeler yapmak farklı şeylerdir. Bir yazarın her şeyden önce bu tarz övgülerden çok, seviyeli ve edebi eleştirilere ihtiyacı olur. Bu açıdan Hüseyin Yilmaz’ın, Metin Aktaş hakkındaki methiyelerini bir yerlere sığdıramadık.”(1) Diye başlıyor, Xaki G. Bargin’in uzun makalesi.

Karşımızdaki, müstear isim kullanan bir meçhul; gerçek adını bilmiyoruz. Küçük bir araştırma ile Bargin hakkında edinebildiğimiz yegâne bilgi, Alevi çevrelerde itibar gören bir entelektüel olduğu... Kimdir, tãrihçesinde neler var, itibarı nereden geliyor; bilmiyoruz.
Uzun makalesi evham ve hayâlat üzerine kurulu bile olsa, kendi içinde bir mantık ve muhakemeye istinad ediyor. Bargin’in, Metin Aktaş’ın Said-i Nursi’nin ilk hayatı etrafında bir devri anlatan romanını tenkid eden makalesi bir vehmin eseri. Bargin’in vehmince, kestirme bir ifadeyle “Son Derviş”, Ak Parti’nin projesidir ve “Alevi Açılımı”nı tahkim ve takviye maksadına matuftur.

İşte:
“Bunları anlatma gereğini duymamın nedeni, Dersimli bir romancı olan Metin Aktaş’ın bir Alevi olarak İslâmî bir akım olan Nurculuğun kurucusu, babası sayılan ve mürütlerinin Beddüzaman dedikleri Said-i Nursi’nin yaşamını romanına konu edinmesi değildir, daha çok Said-i Nursi’yi durup dururken birden keşfetmesidir. Metin Aktaş’ın Said-i Nursi’yi keşfetmesinin zamanlamasının AKP’nin ‘kale fethetme’ ve ‘alevi açılımı’ adlı politikalarına denk düşmesi, bu keşfin tesadüfü bir keşif olmadığını anlatır bizlere.”

Bargin, vehmine makale boyunca defalarca dönüşler yapar. Zirâ, bu iddia makalenin hareket noktasıdır. Alevi entelektüelin satırlarını biraz daha tãkib edelim:
“Peki bu romanda kokan hiç mi bir şey yok? En azından bu romanın zamanlaması ilginç değil mi? Bu bir tesedüf mü, yoksa biz mi paranoyak olmuşuz, kötü niyetimizden dolayı öküzün altında buzağı arıyoruz? Sahi bu ‘nineler’ neden Metin Aktaş’ın Saidi Nursi’nin hayatını yazmaya zorlaması için, AKP’nin iktidara gelmesini bekledi, önceden zorlasaydılar olmaz mıydı?”

Ve Aktaş hakkında söyleyebileceklerinin en kötüsünü fütursuzca döküyor orta yere:
“Bu sorular ışığında Metin Aktaş’ın Said-i Nursi’nin hayatını konu alan henüz yayınlanmamış, fakat İslâmî çevrelerce reklamı yapılan ‘Son derviş’ adlı romanını değerlendirirsek, burada bir romancılıktan çok, yazarın politik ve pragmatik amaçlarının olduğu bariz olarak görülür. Ayrıca Metin Aktaş’ı göklere çıkarmak isteyen islamcı yazarların, ancak çocuklara yapılabilecek övgülerle Alevi aydın ve etellektülleri asimile etme niyetleri de gözlerden kaçmamakta. Metin Aktaş İslâmî pazarda pay kapma uğraşısını bizlere ‘empati yapmak’ ve ‘demokratlık’ olarak sunmaya çalşması, ilk etapta akıllı bir cinlik olarak gözükse de, öz itibariyle beceriksiz bir çıkış. İslâmcılar Türkiye’de ezilen bir azınlık değil ki, empati de yapılsın.”

Bargin evhamlarını takviye etme gayretiyle yol alırken Bediüzzaman Hazretleri ve İslâmiyete de çamur sıçratmakta beis görmüyür. Ne beisi, düpedüz çamur sıçratma kastıyla bataklığa giriyor. İşte iftiradan öte bir değer taşımayan o satırlar:
“Aktaş’ın unutamadığını söylediği ninelerinin katliam çığlıklarına sebep olan egemen sistemin ayaklarından biri Türkse, diğer ayağı da İslâmdı. Said-i Nursi’nin en yakın mürüdlerinden biri olan Hulisi Yahyagil anılarında Dersim katliamı esnasında büyük bir vicdani muasebeyle yüzyüze kaldığını yanlızca belirtmez, hatta subaylığından istifa etmeyi bile düşündüğünü de belirtir. Fakat Said-i Nursi’den aldığı dualı bir mektuptan sonra fikir değiştirip katliam bölgesine gittiğini anlatır. Dogrusu Metin Aktaş’in Said-i Nursi’nin yukarıda bahsettiğimiz yaklaşımını, kendisine atfettiği"erdemli", "faziletli" ve "büyük insan" nitelikleriyle nasıl bağdaştırabileceğini merak ediyoruz, aynı zamanda bu katliamın kurbanları -onların deyimiyle-"rafizi"değil de müslüman olsalardı, aynı mektubun Nursi tarafından mürüdüne gönderilip gönderilmiyeceğini de. Sanırım Aktaş için bu durum”ninelerinin" katliam çığlıklı sermayesinin bittiği ya da hükmünün geçmediği yerdir.”

Bu budalaca iftiranın hakikatle yegâne alâkası, Yahyagil’in Dersim Tenkili’ne asker olarak iştirak etkmek mecburiyetinde kalmış olmasından ibaret. Varlık sebebi İslâmiyeti tahrib etmek olanların şeni bir fiili ile İslâmiyeti muaheze etmek Bargin’e bile yakışmamış. Bir yazılı kaynağa istinaden kaleme alınan bu satırların iftiradan ibaret olduğunu bile bile yazmak, Bargin’in itibarlı entelektüel seviyesi için oldukça düşündürücü. Bahsini ettiği mevzuu, Hulusi Yahyagil merhumunun kaleminden aynıyla aktarmaktan başka kelâm etmek, abesle iştigâl olur.

İşte Yahyagil’in anlattıkları:
“1938’de bizi Dersim İsyanını önlemeye ve bastırmaya memur etmişlerdi. İsyan dedikleri şey de, bazı dağ köyleri o yıl vergi vermemişti. Bize verilen emir ise tek kelime idi: ‘İmha!..’
“ ‘Canlı bir şey bırakmayınız; genç-ihtiyar, çocuk-kadın ve saire!..’ Bunların çoğu Rafizi idi. Fakat bu tarz bir muamele ile, bunlar salâh mı bulacaklardı? Ben kıt’a komutanı idim. En çetin ve zor vazifeyi de bize verdiler. Sen piyadesin, seni topla takviye etmek gerektir, dediler. Müthiş bir hüzün ve ızdırap içinde idim. Hz. Üstad benim bu hüznümü hissetmiş. Bu durumu kendisine yazıp soramadım. Nasıl yazabilirdim! Bu ızdırabımı kâğıda nasıl dökebilirdim! Tam merhum pederimle vedalaştım. Hayvana bindim gidiyordum. Bir de baktım, hizmet eri koşarak geldi. Elime bir mektup verdi. Mektubu açtım. Mektubu Üstad Kastamonu’dan Ürgüp Müftüsü olan kardeşi Abdülmecid vasıtaiyle gönderiyordu:

“‘Hulusi’nin bir gailesi var, diye hissediyorum. Merak etmesin. Risâle-i Nur’un şâkirdlerine inãyet ve rahmet, neãaret ve himãyet ederler. Dünyanın meşakketleri mãdem sevap verir, geçerler; o musibetlere karşı sabır sabır içinde, şükür ile, metanetle mukabele edilmek gerekir. Hem o, hem sizler, bütün dualarımda ve kazançlarımda benimle berabersiniz.’

“Az sonra isyan olan bölgeye gittik. Döndük dolaştık. O bölgeyi terketmişler, dağlara mağaralara çekilmişler. Rahmet-i İlâhiye yardımımıza yetişti. Elimizi kirletmeden ve kana bulaştırmadan bizi kurtardı.” (2)

“Son Derviş” ve muttali olduğum kadarıyla perde arkasına gelince...Bargin, Aktaş’ın romancılığı hakkındaki senãkârãne sözlerime fazlaca takılmış. Az bile söylediğimi tekrarlamak isterim, yalnız tasnif ve tahlil ihtiyacıyla... Ben, Aktaş’ın bir romancıda olması gereken aslî unsur muhayyile kabiliyetini alkışladım. Muhayyile zenginliği itibariyle, dünya klasiklerine imza atmış ve asırların kabulünü görmüş isimlerin resm-i geçidi gözlerimin önünde cereyan ederken tekrarlamak isterim ki Aktaş, eşsiz bir hayãl gücüne sahiptir. Bütün eksiklik ve zaaflarını gölgede bırakacak bu kuvvetli tarafını avuçlarımı patlatırcasına alkışlamak isterim. Zayıf tarafı, devlet baskısı altında yarım bıraktığı tahsil hayatı ve yaşadığı şartların imkânları ile ilgilidir: Aktaş’ın başı Türkçe ile dertte... Dilini geliştirmesi, tahkim ve takviye etmesi lâzım. Bu hususta desteğe ihtiyacı var... Biraz da fazlaca çalakalem ve fazlaca itinasız... Bunları bu mevzuda yazdığım ilk makalemde de ifãde etmiştim.(3)

Son Derviş, bütünüyle Üstâd’ın hayatını anlatan bir roman değil, bütün bir devri anlatmış; zenginliği de o... Aktaş’ın şâkird olmaması, kitabın belki de en zayıf tarafını meydana getiriyor. Zirâ, Aktaş bir Alevi ve zengin bir Alevi kültürüne sahip. Muhayyilesinde canlandırdığı Said-i Nursi, ister istemez bu kültürden izler taşıyor, bu kültürün urbalarından hiç değilse bir şeyler takınarak sahneye çıkıyor. Yazarın zengin muhayyilesi bir Nur şâkirdinde olsaydı, şüphesiz çok daha göz kamaştırıcı, çok daha pırıltılı bir eser olurdu Son Derviş... Ama Nur talebeleri zaten çokça eser yazdılar, farklı bir inançtan ve farklı bir dünyadan kopup gelen Son Derviş, belki de bu hâliyle daha çok dikkat çekecek ve daha çok hizmet edecektir... Son Derviş, geniş kitleler için Risale-i Nur Külliyatına tırmanılacak bir merdivendir. Altıyüz on sayfalık bu hacimli romanı bir solukta okuyacak olanların el atacakları ilk eser, şüphesiz Risale-i Nur Külliyatının ışıltılı kitaplarından herhangi birisi, büyük ihtimalle de Bediüzzaman’ın Tãrihçe-i Hayat’ı olacaktır... Bu terfi Son Derviş’in bütün zayıf taraflarını telâfi edecek bir irtifadır.

Roman’ın AK Partinin projesi olduğu vehmine gelince... Türkiye, her uçuk senaryoya bir ihtimal kapısını aralık tutmayı gerektirecek bir memleket; her ihtimâlin yeri var bu entrikalar diyarında... Ancak benim durduğum yerden bakıldığında “Son Derviş” için bu ihtimal vehimden ibarettir. Elbet de kâinatta tesadüf yoktur, elbet de tesadüfî gibi görünen şaşırtıcı rastlantıların arkasında İlâhî bir takdir vardır ve bu rastlantının İslâm ıstılâhında adı “tevãfuk”tur. “Son Derviş”in hayat bulma vaktinin Alevi Reformuyla aynı zaman dilimine denk gelmesi tevãfuktur.

Tevãfuktur, zirâ on altı yıllık ticarî faaliyetlerimi noktalamamda AK Partililerin rolü yoktur. Tevãfuktur, zirâ ticâri faaliyetlerimi noktaladıktan sonra yayıncılıkta karar kılmamda da AK Partinin rolü yoktur. Tevãfuktur, zirâ Son Derviş’in varlığına muttali olduğum Diyarbakır seyahatine bir kaç dostumla çıkışımda da AK Parti’nin rolü yoktur. Uzatmayayım, benimle temas noktasında AK Parti yok... Aktaş’ın kaleme alışında AK Parti var mı? Sanmıyorum... Aktaş da, yok diyor zaten. (4) Sıkıntı, tevãfuk’u yorumlamakta zorlanan Bargin’in itikadından kaynaklanmış; evhamının kaynağı, itikadındaki za’fiyet.

Çıkmak için gün sayıyor “Son Derviş”. Nihãî sözü okuyucu söyleyecek...

Dipnotlar:
1http://www.alternatifyayinlari.com/index.
phpoption=com_content&view=article&id=17:sondervistartisiliyor&catid=1:haberler&Itemid=19
2-Son Şahitler, Necmeddin Şahiner, Yeni Asya Yayınları, 2. baskı, Sayfa 41
3-http://www.hyilmaz.net/Sayfala.asp?nereye=YAZIOKU&ID=910
4http://www.alternatifyayinlari.com/index.
phpoption=com_content&view=article&id=17:sondervistartisiliyor&catid=1:haberler&Itemid=19

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
14 Yorum